Kağan’ın ölümle burun buruna geldiği sahne ki hemen
aşağıya bırakıyorum, cidden çok etkileyiciydi. Berk Oktay'ın her geçen gün ne kadar iyi bir oyuncu olduğu ile ilgili bir cümle daha kurmayacağım. (KURDU.)
Kağan’a dair şer şeyi burada öğrendik. Mesleği,
ailesi, Beşiktaş ve Aslı. Evet, evet Aslı! Hala “En birinci çift” elektriği alamasam
da Kağan’ın Aslı’ya karşı olan davranışları hoşuma gitmeye başladı. Aslı’ya
karşı ise halen daha mesafeliyim. Aslında, mantıklı bir açıklama olur mu
bilemiyorum ama Aslı’nın Kağan’ı süründürmesinden korkuyor olabilirim. Aslı ne
kadar esas kızımız da olsa Yüzbaşı Kağan Bozok, kıymetlimiz. Gönlündeki vatan
sevgisinden de diyebilirsiniz, mesleğinden de. Korkmadan, silahların üzerine
yürüyen bir adamın aşk ile mücadelesini izlemek… Yahu adam zaten dağlarda,
tepelerde sürünüyor, bir de Aslı süründürmesin istiyorum. (Yorumcu burada Kılıç
Timi’ni her şeye, herkese karşı kayırıyor.) Kaldı ki Aslı’nın sadece ilk
bölümde üstün körü vurgulanan bir asker karşıtı duruşu var. Bu yüzden Kağan’ı
baş göz etmek için Yıldız gibi yanıp tutuşmuyorum.
Yıldız demişken Bozok ailesinin içine de girelim.
Geçen yorumda da yazdığım gibi Selver Hanım Teyze’nin, Tepegöz’ün tehdit
telefonunu Albay Kopuz’a söylemesini çok doğru bulmuştum. Ancak evin silahlarla
taranması gibi bir olayın Kağan’dan saklamak istemesini de bir o kadar yanlış
buldum. Atlatılması çok zor bir travmadır, doğrudur. Olanları gizleyerek Selver
Hanım Teyze, Kağan’ı korumak istiyordur, onu da anlarım ama bu işin sonu yok. Adamlar,
haber bültenlerine çıkacak kadar büyük bir halt yemiş, Yüzbaşı Bozok’un evini
uzun namlulu silahlarla tarıyorlar. Fakat bundan ev sahibinin haberi yok! Bu durumu
Bayram’ın bilmesi de naçizane nezdimde hiçbir şey değiştirmedi, üzgünüm.
Varsın, kızsın, küssün, bağırsın, çağırsın. Böyle bir şeyi Kağan’dan saklamak,
Kağan’ın insanlara karşı olan güvenini yerle bir etmekti ki bunu başardılar. Ve
bu savaşta Yüzbaşı Kağan Bozok olmadan her zaman bir eksiklik vardır. Bu
savaşta Albay Kopuz olmadan da her zaman bir eksiklik vardır. Serdar, Bayram,
Murat, Emre, Galip, Turan, Selçuk olmadan da her zaman bir eksiklik vardır. “Bir”
olmak tam olarak böyle bir şey.
Bu hafta çok bahsedemedim ama Bayram da çok zorlandı.
Nasıl zorlanmasın? Bir yanda eşi, çocuğu, babasının olduğu ev taranıyor, diğer
yanda komutan terör örgütünün elinde. Tercihlerimizin, bizi anlattığına
inananlardanım. Bayram’ın tercihi de bana Bayram ile ilgili çok şey anlattı.
Ben Bayram ile yola çıkarım arkadaş!
Normalde hep en başta bahsettiğim Serdar Üsteğmen’e
gelirsek… Bana kalırsa Serdar Üsteğmen, gayet iyi. Hepimizi kandırıyor. Resmen eğitimden
kaçıyor ya! Şaka bir yana arkadaşlığın, arkadaşlığın en iyi ilaç. Bakınız:
Serdar Üsteğmen – Yüzbaşı Bozok. Belki de bu başkasının derdini unutma çabasından,
insanın kendi derdini unutmasıdır, bilemiyorum ama yine de bir şeyler olumlu
anlamda değişiyorsa, sıkıntı yok demektir.
*
Yine de heyecan dolu bir finalle beşinci bölümü
bitirdik. Terör örgütü içinde Serdar Üsteğmen’i kurtarma ile başlayan çekişme,
bizi altıncı bölüme Yüzbaşı Bozok’un ve evindeki Tepegöz ile birlikte götürdü.
Tepegöz’ün bu kontrolsüz gücünün hem içinde bulunduğu örgüt hem de Bozok
ailesine karşı nasıl eline yüzüne bulaşacağını merakla bekliyorum. Çünkü kamu
spotu: Hak edeni dövelim!
*
Beşinci bölümü 14 Mayıs 2017 tarihinde izledik. Yani
Anneler Günü’nde. Bu hafta yorumuma da zamanında bir yerde okuduğum bir söz ile
bitirmek istiyorum.
Annelerin şehitlikleri ziyaret ettiği değil; evlatların
annelerinin ellerini öpmeye gittikleri nice güzel Anneler Günlerimiz olsun, dilerim.
*
Emeği
geçen tüm ekibin ellerine, kollarına, emeklerine sağlık!