Ali Kemal ve Yıldız bu hafta itiraflardaydılar. Yıldız artık
araya giren olmaktan vazgeçti ya da belki de Leon’dan iyice ümidi kesti. Mutlu
olmak istiyor Yıldız. Çok mücadele etmeyi seven biri değil çünkü sadece kendi
dünyasıyla ilgilenen bir karakter. Ali Kemal’in ona olan ilgisini hep farkında
olmuş ve de aslında bu durumdan hoşnutta olmuş. Sevilmek istiyor Yıldız, ilgi
görmek ve de beğenilmek. Ne kadar yanlış bulsak da onu, onun dünyası da bu.
Vatanın içinde bulunduğu durumdan ziyade kendi içinde bulunduğu durumla
ilgileniyor. Daha önce babası tarafından sevilerek karşılamış bu ihtiyacı. Onun
gitmesiyle ortada kalmış ve hırçınlaşmış. Hilal vatanın kurtuluşunu kendine
ülkü edinirken o boşlukta sallanıp durmuş. Azize de ulaşamıyor onun dünyasına.
Yalnız kalıyor Yıldız, bu yüzden hiçbir yere sığamıyor ve de hiçbir yere ait
hissedemiyor kendini. Ne aradığını bilmeden dolaşıyor ortalıkta. Aradığının
kendi olduğunu bilmeden adım atıyor şimdi Ali Kemal’e.
Ali Kemal de Yıldız’la aynı yerde. Bu yüzden çekiyorlar
birbirlerini belki de. O da ait olamadığı için bu kadar hırçın, bu kadar saldırgan.
Bir yandan deli gibi seviyor Yıldız’ı diğer yandan kardeş olarak büyümenin
ağırlığı altında eziliyor. Bir yandan Yıldız’ın yörüngesinden çıkmak için
uğraşıyor diğer yandan onu da yörüngesine çekiyor. Bir yandan karşılık bulduğu
için seviniyor diğer yandan bulduğu karşılıktan korkuyor. Hem sahip olmak
istiyor hem de sahip olmak onu ürkütüyor. Aynı çatı altında büyümenin
gerçeğiyle vicdanından geçemediği için, Yıldız’ın deyimiyle “korkak” olarak
orada takılıp kalıyor.

Yemeğime zehir koymamana şaşırıyorum Azize gerçekten çok
sabırlı bir kadınsın…
Cevdet sen bölüm boyunca senden saklanan bilgiye ulaşmak
için çırpındın durdun. Belki de ilk defa bir şeyin önüne geçemedin. Bu yüzden
yaşananlar çok ağır oldu ya. Charles ne yaparsa yapsın yeteri kadar kötülüğe ulaşamadığını
düşünmüş olacak ki uğradığı hezimetlerin intikamını almak için bastı bu sefer
de düğmeye. Misakı Milli kararlarının kabul edilmesine engel olamayınca daha
bir hırslandı emperyalist. Seni ve Tevfik’i devre dışı bırakarak direkt oynadı
kozunu, aynı intikamın başka bir ayağı olan Vasilli ile beraber. İnsanların
çığlık çığlığa, cayır cayır yanışını izlediler hiç kılları kıpırdamadan. Öylece seyrettiler hiç pişmanlık duymadan, zafer
olarak adlandırdıkları şeyin bir katliam olduğunu akıllarına getirmeden.
Her bölüm başka duygulara gark olmaktayız ekran karşısında.
Bir bölüm okunan ve kabul edilen Misakı Milli kararları ile mutlu olurken,
diğer bölüm işgalin esas yüzüne tanık oluyoruz içimiz yana yana. Bir yanda milli mücadele için atılan adımlarla
yüzümüz gülerken, diğer yanda masum insanların öldürülüşüyle dağılıyoruz bu
tarafta. Kara Fatma gibi yürekli kadınların yaptıklarına karşılık Tevfik gibi
kalpsiz insanların yaptıklarıyla şaşırıp kalıyoruz her defasında. Kazançla
kayıpları iç içe yaşıyoruz her hafta.
Ama biz biliyoruz ki bütün bunlar ve de çok daha fazlası
yaşandı bu topraklarda. İnsanın kanını donduran gerçeklere şahit oldu bu
coğrafya. İşgal kuvvetleri aralarında bölüşürken bu cennet vatanı Çanakkale
mezar oldu her birine, daha ileri geçemedi hiçbiri. Ne kadar güçlü olurlarsa
olsunlar aşamadılar bu milletin manevi gücünü. Onlar sahip olmak için kan döktükçe, boyun
eğmedi bu topraklar onların gücüne. Oysa
hem kalabalıktılar hem de çok teçhizatlıydılar. Topla tüfekle ve onca sayıyla
geldikleri bu ülkede öyle bozguna uğradılar ki bunu hiçbir şeyle açıklayamadılar.
Çünkü vatanlarından başka bir hesabı olmayan ve korkusuzca yüreğini ortaya
koyanlarla savaştıklarını hesaba katmadılar. “Bu bölgede tarih yazılacak. Burada
savaşın seyri değişecek” diyen Charles’ın sözleri aynı dediği gibi oldu.
Çanakkale’de destan yazan bu millet Yunanı orada denize döktü. Ne yaparlarsa
yapsınlar muvaffak olamadılar ve de “Geldikleri gibi giderler” diyen şanlı komutanın
şanlı milletini yenemediler.