İnsan koca dünyanın içinde sıkışır kalır bazen. Ne ileri
gidebilecek gücü vardır, ne de geri dönecek yeri. Ne tutunacak dalı vardır, ne de
söyleyecek sözü. Her şey ona karşıdır, her şey ona yabancı. Ne o, oraya aittir
ne de o yer ona. İçinde bulunduğu durumu anlayamaz o esnada, idrak edemez,
tutulur kalır. Bozguna uğratır yaşadıkları, hayatı ona dar eder. Oysa buraya
durup dururken gelmez insan. Bir sürü mesaj verir yaşanacaklar, ona önden
önden. Kimi olay bağıra bağıra geliyorum der, kimi sesiz ve derinden. O, bunları
birleştiremez. Olacaklara ihtimal veremez, belki de elinden başka türlüsü
gelmez. Göz yumamaz, kayıtsız kalamaz ama önüne geçmek için de hiçbir şey
yapamaz. Başına geldiğinde de orada duramaz tıpkı cehennemin ortasında öylece kalan,
Cevdet gibi.
Cevdet haberi alır almaz düştü yollara fakat o kapıları
yumruklarken sevdiği kadın başka bir mutsuzluğa “Evet” demekteydi. Defalarca
ona gelerek “Bana bir şey söyle” diye yalvaran o kadın, alamadığı cevaplara
karşılık ona sorulan soruya istemeye istemeye cevap vermekteydi. “İzin ver yaşayayım”
diye yalvarırken, bunun yaşamak değil ölümün başka bir çeşidi olduğunu bilmenin
ıstırabıyla “Evet” demekteydi. O da biliyordu, şu anda yanıtlamazsa bu soruyu
daha sonra hiçten yanıtlayamayacaktı. Bu yüzden ne olursa olsun kararından dönmemeliydi
ve Cevdet içeri girmeden bu iş bitmeliydi.
Bırak da yaşayayım...
Cevdet’in çaresizliği ve yaşadığı hayal kırıklığı gerçekten
de içler acısıydı. Hepimiz fazlasıyla hissettik bu acıyı. Ama içinde bulunduğu
durum ne olursa olsun, Azize’ye üstü örtülü bir şeyler diyebilirdi ki Azize de
son kez geldiğinde bunun için yalvardı. Azize zaten bir şeylerden şüpheleniyor.
Küçücük bir ipucu verseydi, çok şey değişirdi. İstemediği bu
evliliğe adım atmazdı her şeyden önce. Cevdet hamilelikten haberdar olmadığı
için Azize’nin bunu yapacağını kestiremedi elbette. Bu yüzden bu kadar dağıldı,
bu yüzden bu kadar afalladı. Annesine yalvaran gözlerle neden böyle olduğunu
sorarken, içine oturan öküz onu nefessiz bıraktı. Kavuşmalarını mahşere
bırakarak o yerden ayrıldı. Hırsından, kızgınlığından ortalığı dağıttı.
Görevinin içinde defalarca sınanan Cevdet, ağırlığını belki de ilk defa bu
kadar çok hissetti. Bitsin istedi, ailesine her şeyi anlatmak istedi. Hem ağladı
hem de bizim yüreğimizi dağladı.
Azize ise Tevfik’e inanarak bir şeytanı kendine eş yaptı.
Kime zevce olmayı kabul ettiğini bilmeden bu evliliğe adım attı. Tevfik’in ona
saydığı yalanlarla bir an aklı başına gelse de, çok güzel rol yapan Tevfik’e
yine kandı. Ya Tevfik, sen gerçekten insan olamazsın. Seninle aynı canlı
türünde yer almak biz insanlara çok büyük bir haksızlık gerçekten. Ama işte
gelgelelim seni yerleştirebileceğimiz başka bir kategori de yok maalesef.
Oynadığın tüm oyunlar, işlediğin tüm günahlar ve tarafı olduğun bütün kötülükler
bir an önce seni bulsun istiyorum. Cezanı çek, sürün istiyorum. Yaşattıklarını
yaşa istiyorum. Gerçi benimki de laf. Sonuçta dizi sana çalışıyor, Azize’nin hamileliğini
Cevdet’le birleşmesi için diye düşünürken yolu sana çıktı. Nihayet sırrı Azize
öğrenecek diye sevinirken, her şeyi anlatan pusula sana ulaştı. Kuvvacılar’a
komutan olmak senin gibi bir sahtekara nasip oldu. Her taşın altından çıkmandan
çok ama çok sıkıldık. Şimdilik Azize’yi kaybetmeme adına Cevdet’in sırrını
saklıyorsun. Çünkü Azize onun bir vatanperver olduğunu bilirse seni bırakır ona
döner, sen de bunu çok iyi biliyorsun. Sen saatli bombadan bile daha
tehlikelisin. İlkesizsin ve de bugüne kadar gördüğüm en kötü insan profilisin.
Charles’ın maşası olmayı hak edecek kadar da katıksız bir alçaksın.
Cevdet Tevfik’in ensesinde bir gün vereceği açığı kolluyor.
Kimin elinde olduğunu bilmediği o koz, Tevfik’in elinde fakat o bunu bilmiyor.
Onun yapabileceklerinin sınırını hayal edebiliyor mu bilmiyorum ama Tevfik’e
zerre güvenmiyor. Gaflet uykusunda olduğunu söylerken ona gördüğünün gerçek
olmadığını ima ediyor. Onun gerçek kimliğini bildiğini bilmediği içinde onu
tehdit ederek uyarıyor. Yıllarca yan yana olduğu kişinin dostlukla ilgisi
olmadığını daha bir anlıyor ve içinde neler biriktirdiğini apaçık görüyor.
Ailesini emanet ettiği kişinin kuzu postuna bürünmüş bir kurt olduğunu bilmek
onun canını daha fazla acıtıyor. Çünkü aldatıldığını fark etmekten daha fazla
aldandığı için yanar insanın canı. İşte bu yüzden belki de iki kat daha fazla
dağılıyor.
Yıldız yaşadığı şokla gururu ayaklar altına alınırken yaşama
daha bir bileniyor ve Cevdet’ten şüphelenen Stavro’nun hedefi olmaya devam
ediyor. Zayıf halka olan Yıldız’ın ağzından bir şeyler kapacağını zanneden
Stavro’nun kurduğu tuzağa düşmüyor şimdilik. İleri zamanlarda böyle bir şey olur
mu bilmiyorum ama Yıldız’a sağlam bir hikaye yazılmasını bekliyoruz senaryoda
ısrarla. Korkusuz, kimseye boyun eğmeyen bu genç kadının, kadın özgürlüğü için
mücadele etmesini görmek istiyoruz. Oradan oraya savrulup ortalıkta başıboş
gezeceğine, onda bir kırılma olsun ve kendine bir ideal edinsin artık. Ali
Kemal’i sevdiği belli her ne kadar bu yüzden kendine kızıp kabul etmese de. Onu
etrafında tutup kendi bildiğini okumaya devam eden Yıldız, ilk defa bu konu ile
ilgili ümit verdi Ali Kemal’e. Bakalım gelecek bölümler bu konu ile ilgili
nelere gebe.
Yazı devam ediyor..