Vatanım Sensin: Ters köşe değil, beş köşe!
Çok seçmeli bir hayatın içindeyiz. Bazen şıkların arasında kalırız, bazen seçenek çok gibi görünse de hiçbiri bize uymaz, bazen de "İşte bu." der aradığımızı şıp diye buluruz. Bazıları içimize tam anlamıyla siner bazıları tam sinmese de bizi idare eder. Televizyon dünyası da böyledir; bol seçenekli ve de kimi zaman iç açıcı kimi zaman da maalesef ki tam bir hayal kırıklığı.
 
Okuduğunu ve izlediğini fazlaca içselleştiren biriyimdir. Öylesine okumak ya da izlemek tatmin etmez beni. Hikâyenin içine dâhil olurum bile isteye. Tarihe meraklı biri olarak, yakın tarihi muazzam oyunculuklarıyla ekrana taşıyan Vatanım Sensin dizisi de üçüncü bölümün fragmanıyla dikkatimi çekti. Halit Ergenç’in “Hey Mustafa hiç değişmemişsin. Yolun açık olsun paşam.” sözleriyle hayat verdiği o dokunaklı sahneyle dâhil etti beni hikâyesine. Her hafta severek yorumladım siz de biliyorsunuz. Zaman zaman hayal kırıklığı yaşasam da, emeğe çok değer veren biri olarak aynı heyecanla sürdürdüm izlemeyi, ta ki son bölüme kadar. Çünkü bu bölüm neresinden tutarsam tutayım elimde kaldı ve hayal kırıklığında zirve yaptı. Bu yüzden bölümü yorumlamak yerine kısaca bu konulardaki fikirlerimi paylaşmak istiyorum bu hafta. İçine giremediğim, dışında kaldığım bir şeyi satırlara dökememe gibi bir özre sahibim zira.

 
 
Her hafta Cevdet'in çok sert bulduğum davranışlarına maruz kalan bir aile var. Hikâyenin geçtiği zamanı göz önünde bulundurduğumda eski insanların daha sert mizaca sahip olmalarından dolayı bu durumu anlıyor ve istemesem de kafamda bi’ yere oturtabiliyorum. İçinde bulunduğu gizli görevde onu böyle davranmaya itiyor onu da biliyorum. Ama yapılan işin bugünün insanlarına yönelik olduğunun unutulmaması ve Cevdet'in de insan olduğu atlanmadan ara ara bir baba, bir evlat ve bir eş duygusallığını iletişim içinde olduğu kişiye yansıtmasıyla bize verilmesi gerektiğini düşünüyorum.
 
Azize'ye yer yer kızsam da yaşadığı ortamı ve içinde bulunduğu durumu göz önünde bulundurunca onu da anlayabiliyorum. Ama artık gerçeği öğrenmeli. Bir şeyi uzatmak heyecan yaratmıyor, tam tersi bıkkınlık oluşturuyor biz izleyicilerde. Neden üç saatimizi aynı yerde döndüğümüz, keyif almadığımız bir şey için harcayalım ki diye düşünüyoruz haklı olarak. Fragmanda beklenti yaratıp sonra seyirciyi yere çakmak çok başarılı bir hamle değil ki. Neden böyle bir yol seçiliyor anlamış değilim. Ayrıca ters köşe yapmak seyirciyi şaşırtmaktır, onu beş çocukla ortada kalmış gibi hissettirmek değil. Yapılan ters köşe bizi mest etmeli, sinir değil. Oysa akşamki bölümden memnun kalan, sinir olmayan bir Allah'ın kulu olduğunu düşünmüyorum ben açıkçası.
 
Pusulanın önemini bilen Azize'nin defalarca kapıyı kilitleyen biri olarak kapıyı kilitlemeden okumaya çalışması, olur olmaz her yerden Tevfik'in çıkması, Azize'nin pusulayı herkesin girdiği bir odada öylesine çekmeceye koyması, önünde oturduğu odaya yabancı birinin girdiğini görmemesi, pusulanın içinde ne yazdığını bilmeyen Tevfik'in yazdıklarını cuk diye oturtabilmesi gibi bir sürü tutarsızlığın ise biz seyircilerin zekâsına hakaret olduğunu düşünüyorum.
 
Kurtuluş Savaşı gibi konunun derya deniz olduğu bir ortamda aynı şeylerin etrafında dönüp dolaşmak da kafamın almadığı başka bir durum. Senaryo tarihin tozlu sayfalarında kalmış gerçek hikâyelerle zenginleştirilebilecekken, Tevfik'in dört ayaküstü düşmelerinden ileri gitmiyor. Biz bu vatanın geçirdiği o büyük mücadeleyi görmek istiyoruz. Mustafa Kemal hikâyeye daha fazla dâhil olmalı diye düşünüyoruz. Direnişin ne yollarla gerçekleştiğine daha fazla tanık olmak istiyoruz. Elbette hikâyenin kahramanları üzerinden verilecek tüm bunlar ama daha tutarlı ve daha zengin içeriği hak eden bir dizi Vatanım Sensin. Göz göre göre harcanmayacak kadar da büyük bir proje.

Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER