Hepimiz seçimlerimizle geliriz hayata ama neyi seçtiğimizi
unutarak. Kimimiz seçtiğine kızar, kimimiz ye kendini ya da başkasını
suçlar, kimimiz ise seçtiğini hazmedip
yanlışsa ondan kopar, doğruysa onun üstüne yenilerini koyar. Hayat da boş
durmaz, bizi tüm bu evrelerde sınar da sınar. O bizden emin olmak ister, bizse ondan. Hem kendimize olan güvenimizi
tartar hem de güvendiklerimize olan inancımızı yoklar. Verdiğimiz sözü
tutabilmek ve kendimizi gerçekleştirmek için çabaladıkça üst tura çıkar, biz
kimini arkada bırakırken hayatta yeni birilerini yanımıza katar. Neyin ne
olduğunu anlamasak da duruşumuz sağlamsa eğer, insanlığımızdan sapmadan tüm bu
yollar bizi doğruda tutar. İşte Cevdet böyle adanmış bir ruh. Vatanı için
vazgeçiyor kendinden ama kimseyi de nefsine kurban etmeden. Ne hesap yapıyor ne
de hesapsız adım atıyor. Ne vatanı için sevdiklerinden vazgeçiyor ne de
sevdikleri için vatanından. Bazen nefesini tutuyor olanları izliyor bazen de
olanlar karşısında nefessiz kalıyor. Ne kadar bocalarsa bocalasın adaletten
şaşmıyor ve her taşı çok iyi oynuyor. Bu yüzden de bi’ şekilde başarıyor.
Hayat hep zor ama bazı zamanlar vardır ki zor kelimesi orayı
yeteri kadar açıklayamaz. Tıpkı izlediğimiz Kurtuluş Savaş yılları gibi. Hem
savaşın getirdikleri hem de insanın zafiyetleri. Kimin karanlık kimin aydınlık
olduğunun daha bir bulanık olduğu zamanlar. At izinin it izine daha bir
karıştığı durumlar. Tarafı vatanken kendi hırslarına yenik düşenler. Hak diye
çıktıkları yolda, haksızlık yapmayı hak görenler. Bir yanda konu vatansa hiçbir
şeyden geri durmayanlar, diğer yanda zaafları ile o çizgiden zamanla kayanlar.
Bir yanda vatanı için canını verenler, diğer yanda kendi canı için bu vatanı
satanlar. Tarih boyunca olan ve de halen olmakta olan kusurlu insan
davranışları. İşte bunlardan biri de Eşref Paşa. Cevdet onunla çıkmış bu yola.
Her şeyini bırakarak koymuş sevdiklerine ve onu sevenlere rağmen canını ortaya.
Eşref onu tehdit etmese de yapacaktı elinden geleni tıpkı tehdit etmesine
rağmen yaptığı gibi. İnsan olmanın sırrı da bu değil mi zaten? Köşeye
sıkıştırıldığımızda bile adaletimizden ödün vermeden, köşeye sıkıştırana bile
nefsimizle muamele etmeden geçmek içinden.

Her ne kadar mektubuyla yerinde bir mesaj vermiş olsa da
yine de Cevdet kadar kendinden geçebildiğini düşünmüyorum Eşref’in. Hırsları
var besbelli ki daha önce de bunu birçok kere ispatladı bize. Hilal’in idamı
için Cevdet’i teskin ederken verdiği akılları, kendine çok fazla veremedi.
Bugüne kadar onca yaşananlar karşısında Cevdet’e her şey vatan için diye
konuşup dururken, kendi düştüğü bu durumu, kendine böyle yorumlayamadı. Her ne
kadar oyunu bozmadan, süreci baltalamadan durduysa da bize Cevdet kadar sağlam
olduğuna inandıramadı. Onun bu konudaki kayganlığını bilen Yakup da ona
kimliğini bu yüzden açıklamadı. Daha önce de söylemiştim Cevdet’le Yakup çok daha
güzel bir ekip oldular diye. Adam binbir surat gerçekten. Girmediği kılık,
girmediği delik yok. Dizimize göre zaten dil farkı da yok maşallah herkes Türkçe
konuşuyor. Böyle olunca her şey Cevdet’in sırtında kalmıyor. Yakup bir sürü
şeyi ona bırakmadan çözüyor ve de Eşref’ten çok daha fazla güven veriyor.
Gelelim Azize sana. Her hafta dertlerden dert beğeniyor ve
bizim yüreğimizi dağlıyorsun. Mutsuzluğun kitabını yazdınız Cevdet’le. O hem
bunca şeyin içinde didinirken, sizin özleminizle de yanıp kavruluyor. Vatanı
için çırpınırken, sizin başınıza bir şey gelmesin diye bin türlü yol düşünüyor.
Bir de yetmezmiş gibi Tevfik’le sürekli düelloya girmek zorunda kalıyor. Bütün
bunlarla baş ederken, sen hiç farkında değilsin ama senin aşkından güç alıyor.
Sen de ne kadar dağılırsan dağıl aynı durumdasın aslında. Bilmediğin ve de adını koyamadığı bu
kaynaktan, aynı Cevdet gibi besleniyor güç de olsa ayakta duruyorsun. İnşallah Cevdet’e
olan kızgınlığın yüzünden Tevfik’in uzattığı eli tutmazsın. Güvenecek bir omuz arıyorsun, yaralarını
saracak birine ihtiyaç duyuyorsun haklı olarak ama bu adamın derdinin sen
olmadığını bilmiyorsun. Senin kalbin o kadar yaralı ki ve de karşındaki adam o
kadar iyi oyuncu ki bu yüzden bu durumu anlayamıyorsun. İçinde beslediği
yenilgisini seni kullanarak zafere dönüştürmeyi amaçlıyor, ama sen hiç fark
etmiyorsun.
Ah Yıldız ah! Kendine doğru amaçlar edinsen artık. Baban da
çok güzel ayar verdi sana ki tavrı karşısında bayağı afalladın. Babanın durumunu
bilsen üzülür müsün acaba diye düşünmüyor değilim hani. İz sürüyorsun Leon’la
Hilal arasında bir şey var mı diye. İnşallah tez zamanda duygularının gerçek
olmadığını sen de fark edersin de, iki kardeşin aynı kişiye aşık olması olayını
yaşatmazsın bize. Seni nereye yerleştireceğimize de bir türlü karar veremiyorum
aslında. Ali Kemal olayı da sinmiyor içimize. Ali Kemal’in, senin dikkatini çekmek için Eleni’yi
kullanması da ayrı kızdırıyor bizi. Ne senin istemediğin bir evliliğe mecbur
kalmanı doğru buluyorduk ne de şu anda durduğun yeri doğru buluyoruz. Biz
sadece seni düşünüyoruz. Heveslerinin kurbanı olmandan korkuyoruz ve de daha
fazla kırılmadan yönünü bul istiyoruz. Ama
işte bizim istemimizle olmuyor bu işler. Kim bilir neyi yaşadıktan sonra
uyanacaksın gerçeğe. Ne senin kırılma noktan olacak kim bilir? Ya da böyle
yaşayıp tüketeceksin ömrünü belki de.
Veronika için dönüm noktasıydı bu hafta. Yıllardır çocuğunun
katili olarak bildiği adamın cezasını bulmasını seyretti, bayram edasında. Öldü
bildiği çocuğunun, yaşıyor ihtimaline tutunmaya başladı duydukları karşısında. “Sen
öldürdüğün bebeklerin annelerini tanır mısın? Ben öldürdüğün bebeklerden
birinin annesiyim.” sözleriyle savaşın acımasız yüzünü ortaya koyarken, bunun
yükünü taşıyanların en çok da anneler olduğunu haykırdı düşman bellediği adama.
Evladına yaptığı dualarla anne yüreğinin nasıl bir yer olduğunu bir kere daha
gösterdi bize. Anneliğin her coğrafyada aynı olduğunu tekrar hatırlattı hepimize.
Yeryüzünde ne kadar farklılıklara bölünsek de, ne kadar ayrıntılar içinde
yüzsek de, bazı şeylerin hep aynı olduğunun altını çizdi kalın çizgilerle. Yalnız
Veronika’nın, sevinçten Cevdet’e gösterdiği yakınlıktan Leon çok rahatsız oldu.
Annesinin davranışlarındaki taşkınlığı bilse de yine de bu durum onun hiç
hoşuna gitmedi.
Yazı devam ediyor..