Babaya ihtiyacım var Şampiyon! Karşımda değil yanı başımda duran bir babaya…
Ali, Derin’i sevmek dışında hiçbir dahlinin olmadığı pek çok savaşın odağı oldu baştan beri. Savaşın bir cephesinin en kızıştığı bölüm de bu oldu ancak bunun daha Yiğit cephesi var, daha Tekin cephesi var…
 
İyi, dürüst ve mert olmak onu bu savaşlarda tek başına galip getirmeyecek belli oldu. İstese de istemese de o da zaman içinde belki kirlenecek, belki keskinleşecek, belki kalkamayacak kadar kötü düşecek yere. Rauf anne yerini Şampiyon’a devredip onun hayatındaki rehber rolünü bırakmış görünüyor. Şahin ise “baba” olmayı deneyerek öğrenmek zorunda… Bilmiyor. O antrenör olmayı çok iyi biliyor ama duygusal fırtınalar, ordan oraya savrulmalar uzmanlığı değil.
 
Ne yazık ki yalnız Ali… Hiç bilmediği bir savaşın tam ortasında, taktiksiz ve plansız yalnız hem de...
 
Bütün bunların altından kalkabilmesi için Şampiyon’un iki öğüdünü hatırlaması gerek: İlki “Hedefe kilitlen!” ikincisi de “Öfke en büyük düşman!” eğer bunları başarabilirse “adamlığıyla” şampiyon olacak, babasının istediği gibi…
 
Bu bölüm Bora, bende bir ümit uyandırdı. Kötü başladığı noktadan iyiye doğru bir dönüş yaşar ve Ali’nin yanında olabilirse gözüme girecek. Biz de dizide Derin ve Aslı’da göremediğimiz dostluğu belki Bora ve Ali’de izleriz. Ali’nin “kötü”yü bilen, plan hatta gerekirse oyun kurabilen, akılcı ve güçlü bir dosta ihtiyacı var bence.
 
Pencere yanındaydı, gökyüzü yanında… Uzandı, masaya sonsuzu koydu *
 
Bu bölümün en bayıldığım yeriydi Nesrin’le Şahin’in yemeğe gittikleri sekans. Tam tencere – kapak bir çift onlar. İkisi de diğerindeki eksiği barındırıyor kendinde. Nesrin’in güvenebileceği kaya gibi sağlam, çocuğuna baba olacak bir adama; Şahin’in yanında dimdik duracak, sağlıklı düşünen, onurlu, güçlü, onun deyimiyle “yürekli” bir kadına ihtiyacı var.
 
Dizinin diğer tarafındaki kadın ve erkeklerden öyle farklılar ki. Kendi dünyalarında yaşayan, başkasının elindekine göz dikmeyen, maddi ve sosyal hırsları olmadan sadece mutlu olmaya çalışan iki insan, onlar… İkisi de çoktan hak ediyor birbirini…
 
Veysel’in Şahin’e niyetini sormasına da ayrıca bayıldım. Hayattaki tek dayanağı anneciği olan ama içi baba özlemiyle yanan çocuğun o cesur ve dimdik duruşuna vuruldum. Demek ki neymiş düzgün kadınlar düzgün çocuk yetiştiriyormuş. (Belgin ve Ebru’nun kulakları çınlasın!)
 
Ali’nin de Nesrin gibi bir kadının dokunuşuna, rehberliğine ihtiyacı var, aslında. Her ne kadar babası mutlu olacak diye zaten bu ilişkiyi onaylıyorsa da Şahin’in babalığı öğrenmesi de Nesrin sayesinde olacak. Doğru yerde, doğru cümlelerle ve doğru yönlendirmelerle hem Şahin’i hem Ali’yi ayakta tutacak kadın, o. Bana dingin bir gölü anımsatıyor, Nesrin. İniş çıkışı olmayan, hep huzur veren, fırtınasız ve güvenli… Ali’nin de Şahin’in de sığınacağı kadar büyük üstelik.
 
Başta Prometheus için “başkaldırı”nın sembolü dedim; öykü de gitgide Ali’nin başkaldırısına doğru ilerliyor ve onun da Herkül gibi bir kurtarıcıya ihtiyacı var.
 
İşte, benim özlediğim de bu!
 
Öykü, yavaş yavaş o kanala giriyor diye umuyorum: Kendi isteği dışında da olsa Ali’nin içinde olduğu savaştan galip çıkması tüm arzum.
 
Ali’nin şimdiye kadar izleyicisi olduğu hayatın artık öznesi olması sağlanırsa söz veriyorum klişelere ve öykünün detaylarındaki boşluklara hiç takılmadan izleyeceğim.
 
 
* Edip Cansever’in Masa da Masaymış Ha şiirinden alınmıştır.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER