14 Şubat; kutlamadığım, kutlamayacağım, sevgi günü
olarak değil; çiçekçilerin, mağazaların bayramı ve sistemin dayatması olarak
gördüğüm, bir gündür benim için. O yüzden, pek anlam yüklemiyorum kendisine.
Bunu abarta abarta kutlayanları, yalnızların tribe girmesini, bütün sene
sevdiğini üzüp, sonra iki dal gülle sevgililer gününü kutlayanları bir türlü
anlamıyorum o yüzden. Bildiğiniz Kurtuluş kafasına sahibim bu konuda! İnsan
sevdiğine, her gün özel ve değerli olduğunu hissettirmeli; sadece bir gün
değil.
Bu bölümün, 14 Şubat özel bölümü olacağını hepimiz
biliyorduk. O yüzden ben kendi adıma,- her zamanki gibi- beklenti içine
girmiştim. Çünkü günün anlam ve önemine binaen, bizim haftalardır beklediğimiz
gibi “aşk” temalı olacaktı. Genel itibariyle bölümü sevdim. Ve uzun zaman
sonra, bir bölümü izlerken sıkılmadım. Ekrana gıcık olmuş bir şekilde değil,
keyifle baktım. Tadı tuzu yerinde bir bölümdü kısacası. Ama, ben baş başa Lale
ve Onur izlemek isteyenlerden olduğum için, o kısımdan pek memnun olmadığımı
dile getirmeliyim. Sahneler fazla kalabalıktı bana göre.
Sarıhanlar <3
Baş başa oldukları, Lale’nin şiir okuduğu ve şahane
bir manevi hediye hazırlaması favorim. Hediye tercihini çok sevdim Lale’nin.
Yaşadıklarını hatırlatacak şeyler, forma vs hepsi çok güzeldi. Lale’yi hep
böyle düşünceli ve Onur’u mutlu etmeye çalışır şekilde görmek isteyenler
derneği! Sadece bu sahnede, teknik açıdan, Lale’nin şiirle gelen sesini
anlayamadım. İlk başta Onur’un zihninde canlanan bir şey falan zannettim hatta.
Yani sahnede, merdivenlerin başında Lale mi okuyordu yoksa, odanın içinde bir
ses kaydı mı vardı emin olamadım. O sahneyi daha net bir şekilde,
merdivenlerden inerken direkt kendi okusaydı, hatta son mısrada Onur’un
gözlerinin içine baksaydı, çok daha şahane olurdu kesinlikle. Ama ne olursa
olsun, şiir o kadar naifti ki… Sahne sonunda bile zihnimde “Seni düşünürken bir
çakıl taşı ısınır içimde.” dizeleri dönüp durdu. Şiirin adını merak edenler ve
okumak isteyenler için:
ÇAKIL
Seni düşünürken
Bir çakıl taşı ısınır içimde
Bir kuş gelir yüreğimin ucuna konar
Bir gelincik açılır ansızın
Bir gelincik sinsi sinsi kanar
Seni düşünürken
Bir erik ağacı tepeden tırnağa donanır
Deliler gibi dönmeğe başlar
Döndükçe yumak yumak çözülür
Çözüldükçe ufalır küçülür
Çekirdeği henüz süt bağlamış
Masmavi bir erik kesilir ağzımda
Dokundukça yanar dudaklarım
Seni düşünürken
Bir çakıl taşı ısınır içimde.
-Bedri Rahmi EYÜBOĞLU

Bu bölümü ben de sevdim by Onur Sarıhan
Lale ve Onur’un şarkısı çalınca, birden ilk bölüme
gittim. Gözümde Lale’nin sunroof’tan çıkıp dans ettiği, havanın karanlığında
“Güneşlenicem ben yatıp.” dediği, kahkahalarla güldüğüm sahne canlandı. (Hatta
açıp bir kez daha izledim.) Ve en önemlisi, birlikte dans ettikleri sahnede
gerçekten bir çift gibi hissettim onları. Uzun zaman sonra, alamadığım o
enerjiyi aldım. Hatta ileriki bölümlerde, dans kursuna falan gitseler keşke.
Şöyle en güzelinden bir tango sahnesi izlesek, şahane olur!
Filiz bir efsane dostum! Bölümün en güzel
sahnelerinden biri hiç kuşkusuz, Filiz’in flashbackiydi. Flashback olayını
nadir ama, önemli yerlerde kullanıyoruz sanırım. Ters köşe olduk ya, acayip mutluyum
sayın seyirciler! Lakin, sözleşme mevzusu benim için hâlâ tehdit unsuru. Ancak
iptal olsaydı rahatlayabilirdim. Şimdi, bu kadar şeyden sonra; Songül’ün
kulağına bu durum giderse –ki kesin öyle olacak- çok zor günler göreceğiz.
Umuyorum ki, bu hafta ters köşe olup mutlu olduğumuz gibi, konu Songül’e
gitmeden çözülsün. Hatta daha önce de söylediğim gibi, sözleşme konusunun bir
şekilde, İsmet babaannenin kontrolü altında olduğunu düşünüyorum. Ve
Fikret’lerle yaşamaya başlaması bizler için çok önemli. En azından bazı olaylara
müdahale etme ihtimali daha da artacak. Hatta arada bir kalmaya Betül’lere
gitse tadından yenmez.
Yazı devam ediyor..