Leon bizim hikayemizin asil genç adamı. Her bölüm yaptıklarıyla bizim gönlümüzü çalmaya devam ediyor ama nihayet Hilal’i de bizim safımıza çekebildik. Geçen hafta ufaktan başlayan kıpırtılar bu hafta daha bir belirginleşmeye başladı Hilal’de. Kendi kurtuluşunda Leon’un payını duyması da ayrı bir etkiledi onu. Aralarında ki diyalog bir nevi aşıklar atışmasıydı. Leon Hilal’e olan hayranlığını, içinde bulundukları koşullar üzerinden verdiği mesajlarla gayet güzel ifade etti ki Hilal de aldığı pası gayet güzel gole çevirdi. “Bana kiminle savaştığımızı hatırlattınız. Düşmanına saygı duymayan onu yenemez.” diyen Leon saygının insana kazandırdığı gücü vurguladı hepimize. Hangi tarafta olursak olalım ya da düşüncelerimizle istersek kilometrelerce uzakta olalım, gerçek kazancın bizim gibi düşünmeyenlere duyacağımız saygıda yattığının altını çizdi kalın çizgilerle. Şu gün en ihtiyaç duyduğumuz şeylerin başında olan aslında tüm kavgaların ve birçok savaşın temelinde yatan en büyük sorun bu zira. Farklılıkları kabul etmemek, önceliklere saygı duymamak ve her şeyi kendimizden yola çıkarak yorumlamak.  Oysa farklı düşünenlerle bir arada olmak geliştirmez mi bizi? Çok seslilik düşmanlığa değil zenginliğe basamak olmaz mı? Herkese duyduğumuz saygı koşulsuz sevginin kapısını aralamaz mı? Hep onaylanmak bizi sığ bırakmaz mı?
 
Eftalya Tevfik’e meydan okurken çok kötü bir şekilde pençesine düştü. Tam onun kötülüklerini ortaya çıkaracaktı ki olan yine ona oldu. Hem Tevfik’in yaptığı kötülükleri hem de Azize’nin ona asla yar olmayacağını haykırdı Tevfik’in suratına. Söylediği gerçekler tokat gibiydi. O yükseklikten düşünce sağ kalır mı bilmiyorum ama bi’ şekilde tekrar ortaya çıkacaktır. Diziden çıkmasını şahsen ben istemem. Her karaktere ayrı bağlanırım izlerken, böyle de bir tarafım vardır. O yüzden hikayeden ayrılanlar bende de eksiklik duygusu yaratır. Başhekimin ölüm şekline üzülsem de onun hikayesi tamamlandığı için bu duyguya kapılmadım ama Eftalya için şahsi bir durum yoksa yolunun uzun olduğunu düşünüyorum. Miralay’ın ayağına dolanıp, onun başını biraz daha ağartsa iyi olur. Bakalım bu konudaki gelişmeler nelere gebe? Ayrıca hep dört ayaküstüne düşen Tevfik, şehrin her yerinden Ivan çıktığını zannettiği gibi biraz daha çuvallamalı bence.

 
 
“Ben Anadolu’yu iyi bilirim. Anadolu’nun toprağıyla, insanıyla en büyük vasfı direnmektir.” diye seslenen Albay Cevdet aslında Türk halkının gücünü haykırıyordu Yunan ordusuna. Bu yüzden bu kadar güçlü ve vakur çıkıyordu sesi. Gerçekten tarihe baktığımızda ne yaşarsa yaşasın, tüm yoksunluğa rağmen yeniden var etmiştir bu millet kendini. İnancını hiç kaybetmeden düştüğü yerden yeniden kalkabilmiştir ayağa. Küllerinden doğmak, küle dönenler için mümkündür çünkü. Bu yüzden bu millet küllerinden yeniden doğabilmiştir. “Unutmayın savaşlar sadece pes edildiğinde kaybedilir.” diyen Albay çok iyi biliyordu bu milletin hiçbir zaman pes etmediğini ve de etmeyeceğini. Koca devletler tarafından bölük pörçük paylaşıldığında bile yılmamış, genç yaşlı, kadın, erkek demeden cepheye koşmuştu. En kötü senaryoda bile bir çıkış bulup, yeni adımlar atmayı başarmıştı. Her milletin bir karakteri, bir ruhu vardı ve bu milletin karakteri de savaşçı olmasıydı. Tarihin her döneminde yer yer bozguna uğrasa da bu çok uzun sürmemiş, yaralarını sararak yoluna devam edebilmişti her zaman. Bu da bu milletin mucizesiydi. “Türkleri tarih sahnesinden silmek için yola çıkıyoruz.” derken içinden Yunan halkına işlerinin çok zor olduğunu ima ediyordu Albay Cevdet. Sadece İzmir’e değil tüm Anadolu’ya hakim olmadıkça zaferlerinin zafer değil, geçici bir başarı olduğunu vurguluyordu. Yaptığı hamlelerle bir sürü taşı kimsenin ruhu duymadan yerinden oynatıyor ve onları aslında orada oyalıyordu.
 
Vasilli bir Türk’e bunları söyletebildiği için kendiyle içten içe gurur duyarak bu başarıyı gerçek sanıyordu. Bazen şüphelense de Cevdet’in güçlü ve kararlı duruşuyla ona yeniden güveniyor ve onun gücünü kendine güç yaparak tarihe yön vermeye çalışıyordu. Ama bilmiyordu ki başarı başkasının zekası ve bileğiyle elde edilemezdi. Göze almadan yürünülen yol çok uzun sürmezdi. Başta olmak her şeyiyle başta olacak liyakati üstünde taşımakla mümkündü yoksa yolda kalmak elbette kaçınılmazdı. Milletin kahramanlığıyla yönetenlerin zekası ve cesareti el ele verdiğinde alınan sonuç ise bu topraklara bakıldığında apaçık ortadaydı.

Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER