Bu bölüm Lale dürüstlük abidesiymiş gibi gezdi durdu
ortalıkta. En çok da ona güldüm galiba. En baştan beri, annesine her konuda bir
şekilde yalan söyleyen kadın, birden kendini sütten çıkmış ak kaşık olarak
görmeye başladı. Sürekli yalan söyleyen bir kadının, şimdi dürüstlükten
bahsetmesi kadar komik bir şey olabilir mi? Onur bu zamana kadar iki kez yalan
söyledi ona. Ama kendisi sürekli bu yönteme başvuruyor. Bir de vicdanını
rahatlatmak için, anneme karşı artık dürüst olacağım diyor. Sürekli kendisiyle
çelişki halinde.
Acaba Ersin’e sahip çıktığı gibi, Onur’a sahip
çıkıyor mu Lale? Mesela, biz Lale’nin Onur için üzüldüğünü niye göremiyoruz?
Emir’den başka hiçbir şeyi düşündüğüne de inanmıyorum ben. Ayrı kaldıkları
zaman içerisinde, hiç ağzından: “Ben Onur’u, evimi özledim. Ve onu seviyorum.”
tarzında cümleler duydunuz mu? Sırf yalan söyledi diye, boşanma mevzusunu bile
dile getirdi. E pes!
Sanırım ben Onur’dan çok, Lale’ye kızgınım. Duygularına,
eşine, ailesine, yuvasına sahip çıkmadığı için. Sürekli kendini haklı gördüğü
için. Etrafında bu kadar leş kargası olduğunu bildiği halde, Onur’un pişman
olduğunu gördüğü halde, hâlâ evine dönmediği için. Ve en önemlisi Onur’u, bir
şekilde evladıyla sınamaya çalıştığı için. Gıcık verir gibi: “Oğlumu gözümden
ayıramam, biz müsait olduğumuzda
ararım seni gelir görürsün.” cümleleri… Neden
bebeğin 46 kromozomu da kendisine aitmiş gibi davranıyor? Onur’a atar yaparken,
ben savaştım, direndim vs diyor. Ne için savaşmış sorar mısınız? Eğer
bahsettiği, Onur’u kendine yaklaştırmama, sürekli kaçma ise, bu konuda gayet başarılı
oldu kendisini milletçe tebrik ederiz. (!)
No:309 Kış kreasyonu :)
Hemen hemen her kadın, kendisine yapılan hataların,
kırgınlıkların acısını bir şekilde çıkartır. Lale de, Onur’u kendi evlerinde
süründürseydi inanın gıkımı çıkartmazdım. Ama şimdi Onur’a düşmanıymış gibi
davranıyor ve süründürmüyor; direkt azarlıyor. Böyle süründürme mi olur? Biraz,
“Ayrılsak da beraberiz.” kafasına ihtiyacımız var ya. Ve en önemlisi, artık hikâye
toparlanmalı. Lale ne kadar önemli değil dese de, sözleşme iptal olmalı ve
Onur, miras meselesini Lale’ye anlatmalı. Artık ana hikâye üzerinden, aşk dolu
ufuklara yelken açılmalı.
Pelinsu ve hikâyesinin miadı çoktan doldu bence. Oradan
yürüyecek bir durum kalmadı. Onur, miras meselesini söyledikten sonra da elinde
hiçbir kozu kalmayacak. O yüzden, ya Pelinsu daha fazla uzatmadan, veda etmeli
ya da, tedavi olmalı. Eğer tedavi olursa –bence tedaviye ihtiyacı var zira
normal değil- Doktor Onur’a aday bir sevdicek
olabilir diye düşünüyorum.
Haluk Bey’in Amerika’ya dönecek olmasına biraz
üzüldüm. Eğer kalsaydı, bence Songül’le bir şeyler olabilirdi aralarında. O
kadar da imkânsız değildi sanki. Benim istediğim, Haluk’la Songül görüşürken, kayıp
bey Yıldırım’ın ortaya çıkmasaydı. Kimin tarafını tutardım şu an pek emin
değilim ama bence sahnelerini izlemek çok eğlenceli olurdu.
Dur oğluma biraz daha dürüstlükten bahsedeyim.
32 bölümdür Erol’un pişman olmasını ve Filiz’in
kıymetini anlamasını bekliyoruz. Ara ara kurduğu cümlelerle, sanki gerçekten
Filiz’i seviyormuş gibi davrandı bu bölüm. Filiz, eve dönsün diye de güzel
şeyler yaptı. Ama eve dönmemesinin, Şadi’ye destek olmak içinmiş gibi,
gösterilmesine anlam veremedim. Erol ve Filiz’in arasında gerçekten büyük bir
problem var çünkü. Sanırım Filiz de bunun farkında değil ki, “Sürekli beni
aşağılıyorsun, beni sevmiyorsun ve benimle ilgilenmiyorsun.” tarzında cümleler
kurmadı. (Gözleri tepede emoji.) Umarım korktuğum başıma gelmez de, bu kadar
şeyden sonra yine “Öküz Erol.” izlemeyiz. Umarım artık, Filiz’in kıymetini ve
önemli olan dış görünüşün değil de; yürek güzelliği olduğunu anlamıştır.
*Başlık: Sözleri Gözde Ançel’e ait, Buray’ın
seslendirdiği “Sen Sevda Mısın?” adlı şarkıdan alıntılanmıştır.
Sevgilerden bir demet, haftaya görüşmek üzere.