Benim için, 2016 yılının en şanslı dizisi hiç
şüphesiz No:309’du. Başarı tesadüf değil derler ama şans faktörünü de hiçbir
zaman es geçemeyiz. Tüm samimiyetimle söylüyorum ki No:309’un en büyük
şanslarından biri, sağlam bir oyuncu kadrosuna sahip olmak. Gerçekten bu kadar
başarılı ve mesleğini başarıyla icra eden oyuncular bir arada olmasaydı, Lale
ve Onur sahnelerinin azlığı ve özensizliğiyle birlikte, sabrım çok daha çabuk
tükenebilirdi.
Bu bölümün izlenebilitesi, son bölümlere kıyasla
bi' tık daha yüksekti. Ama sadece bi' tık. O da kurgu sayesinde. Çünkü sahneler
araya serpilince, benim de tahammül etme seviyem biraz yükselmiş oldu. Sahnelerde
verilen duygular da önemliydi benim için. Çok tuhaf bir şekilde, ayrılık olan
bölümlerde duyguları gayet net hissedebiliyoruz. Dram olan sahnelerde
senaristler, çok naif sahneler yazabiliyorlar mesela. Ama iş romantizme gelince
sahneler buz gibi. Aklım bir türlü almıyor. Bazen düşünüyorum da; ya Demet
Özdemir ve Furkan Palalı romantik komedi için uygun değil, ya da senaristlerin
ruhu romantik komedi yazmaya uygun değil. Kafamda deli sorular…
Her zaman söylerim, eğer ortada bir kavga varsa;
muhakkak bir taraf salt haklı, diğer taraf salt haksız değildir. Her iki
tarafta da suç vardır. Herkes bunu bilir ama kendini haklı görmeye devam eder.
Bizimkilerde de aynı durum söz konusu. Ne tamamen Lale haklı, ne de tamamen
Onur haksız. İkisinde de birçok hata var. Mesela, Onur’un sözleşmeyi iptal
etmemesi hataydı. Bu durumu yalan söyleyerek kapatmaya çalışması da. Söylediği
yalan, ancak; sözleşmeyi iptal etmiş olsaydı, önemini yitirirdi.
Bölüm galerisinde olup, yayını haftaya kalan sahne.
Balayını yarıda kesmesi, Lale’ye “Şantiyede yangın
çıktı.” diye yalan söylemiş olması, en güzel anlarını çöp etmesi, sözleşme
meselesinden çok daha büyük bir problemdi bana göre. Şu hayatta affedilemez
bulduğum birkaç şeyden biri de, aklı başkasında olup; başkasıyla beraber olan insandır.
Ve balayında resmen Onur bize bunu hissettirmişti. (Unutmam, unutturmam.)
Bana kalırsa, senaryoda hikâye değişikliğine
gidilecekti ama sonra vazgeçildi. Karakterlerin bu kadar dengesiz yazılmasının
sebebi de bu bence. Mesela, Özge’yi, Onur’a hatırlatacak bir sürü şey varken,
sadece kaldıkları otelde ve balayında anımsaması, tamamen bunun göstergesiydi. Sonra
belli ki o yoldan vazgeçildi ve tuhaf bir şekilde Lale, Onur’un yalan
söylediğini bildiği halde üstünde durmadı. Şimdi ise, bana “yalan” söyledi diye
ortada geziniyor. Madem sözleşmeye değil de, yalan söylemeye takıldı, balayı
dönüşü gözünün içine baka baka yalan söyleyen Onur’a, neden sesini çıkartmadı?
Adamın söylediği en önemli yalanı mazur gör, sonra sırf seninle bir an önce
evlensin diye başvurduğu yalana tepki göster. I-ıh! Ben böyle bir şeyi kabul
etmiyorum.
Onur özür diledikçe, sözleşmeyi iptal edeceğim
dedikçe, “Hayır konu sözleşme değil.” diyen Lale sizce daha ne istiyor? Onur
gayet açıklayıcı konuştu, neden yalan söylediğini açıkladı, videonun
kırpıldığını söyledi, özrünü diledi. Daha ne yapsın bu adam? Onur, Lale’nin
sevgisinden şüphe etmiyor olabilir ama ben gayet ediyorum. Seven hiçbir kadın,
sevdiği adama böyle davranmaz, davranamaz. İçi sızlar bir kere.
Yazı devam ediyor..