Diğer
Yarım’da dün gece zoru başarıp imkansıza ateş ettiğimiz;
kavuşamaz denenleri kavuşturduğumuz; ummadık taşlarla baş yardığımız bir
bölümle 22. haftamızı geride bıraktık. Finale bir kala düğün dernek kurduk,
minnacık detaylarla eğlendik, bir masalın son sayfasını hep beraber yazdık. Ama
ağlamadık merak etmeyin, gözümüze toz kaçtı sadece(!).

Kaşla göz arasında Esin’e laf sokmayı unutmayan
Esmacık, sen de az değilsin. Aferin kız!
Zeynep’le Esma’nın kardeşliğinde çabalayan taraf hep
Zeynep’miş gibi gelirdi bana. İyilik yapıp denize atmalar, yer değiştirip
sevdicekle buluşmayı kolaylaştırmalar hep Zeynep’ten geldi. Tam artık Esma da
bir şeyler yapsın, onu da bir planda görelim derken nihayet Esma’ya da bir rol
düştü. Bu sefer ikizinin yerine geçme sırası Esma’daydı. Esmacık, Zeynep’le
Poyraz’ı Esin’in ailesinin gazabından korumak için Oscar’lık bir performans
sergiledi ve günü kurtardı. Alkışlar tabi ki Gonca Sarıyıldız’a… Biz hem
Esma’yı hem Zeynep’i ne kadar güzel oynuyor diye düşünürken, o “Zeynep’i
oynayan Esma’yı oynamayı” bile çok güzel başardı. O sahnede Zeynep kadar
sivriydi ama Esma’lığını da kaybetmemişti. Hayran hayran izledik efendim,
ailecek sevdik.

Geçen yine Ruhi Sarı'yı izlemeye doyamıyoruz...
Haftanın aksiyonu Meryem’i Kurtarma Operasyonu’ydu.
Ankara’nın tek komandosu Kamikaze Devran, hemen yamacında Dinamit Poyraz, Papaz
Kafali Tarık, Arnavut Ecevit ve tabi ki Koca Dursun’la beraber şahane
kurgulanmış bir plana imza attı. Uygulamada kurgu kadar başarılı olamamış
olabilir. Eterle kendini bayıltmış da olabilir. Tamam, belki belini de bir
miktar incitti ama sonuçta ne yaptı etti ablasını kurtardı. Devran’ın komedisi
ağır basıyor ama biraz derine inince dev bir abla sevgisi var oralarda.
Sevinçten Asiye’yi öpüp koklamalarını, silahların önüne atlamasını unutmadım.
Sanırım ilk kez bir dizi karakterinin ablası olmak istedim. Genelde hep
kardeşlik kontenjanında gözüm vardır. Devran da böyle bir ilk oldu bana, canım
benim.

Çek çek böyle eline dola da çek, kopar o saçları!
Haftalardır bekliyorum, biri çıksın da şu Esin’i bir
yolsun, birinin sesi çıksın, laflarının altında ezilmesinler diye. Poyraz bağırıyor
çağırıyor ama çaktırmasalar bile sonunda hep bir boyun eğme var Esin’e karşı.
Mesela geçen hafta Devlet’in bu kızı Allah yarattı demeden yolması lazımdı. Ya
da Zeynep’in çoktan denize dökmesi gerekiyordu. Bunlar olmayınca bizde de
nefret birikti, birikti, birikti ve Afet’in sahnesiyle patlayıverdi. İçimin
yağları tam olarak erimedi, yetmedi bana bu sahne ama yine de bir coşturdu
yani. Ellerin dert görmesin Afoş. Atarların halasısın, has kadınsın, aslansın
sen!
Bu arada, Esin ne kadar huzur bozsa da Poyraz’ın
Zeynep’i gelinlikli gördüğü anın büyüsü geçmedi tabi ki. Durduk yere
taşikardiye girmeyin diye fotoğrafını koymadım. İzleyecekseniz de tansiyon
aletiniz yanınızda bulunsun zira Poyraz’ın bakışlar bakış değil arkadaşlar.
Nutku tutuldu, dibi düştü, yeniden aşık oldu çocukcağız.

Huzurun fotoğrafını çektim, evet.
Kuş yürekli Esma’yı Romantik Prens Tarık’a nihayet
kavuşturduk. Gelinliği, arabanın önündeki oyuncak gelini, iki arabalık da olsa
düğün konvoyu tastamamdı. Yamaç Telli’nin yazıp, besteleyip, bir de üstüne
yorumladığı tatlı mı tatlı Diğer Yarım
şarkısı eşliğinde tatlı mı tatlı bir nikah sahnemiz oldu. Tek eksik ailelerdi
ama ne yalan söyleyeyim nikahın bu halini daha çok sevdim. Genç tayfayı beraber
izlemeyi çok özlemişim, ondan herhalde. Birkaç bölümdür hepsi biraz kendi
dertleriyle meşguldü, uzun zamandır ilk kez bir araya geldiler. Kızların
Emine’nin odasında, oğlanların İsmet’le Tarık’ın evinde toplandıkları ve
Esma’yla Tarık’ın telefonda konuştuğu sahne mesela… Hiçbir aksiyonu yoktu, öylesine
bir sahneydi ama o durum, o aralarındaki bağ çok hoşuma gitti. “Olaylar
olaylar” olmadan dizi yürümüyor farkındayım da böyle doğal, gerçekçi ve sade sahneler
de pek tatlı oluyor be! Nikah günü de o görev dağılımları, o dayanışmaları çok
özeldi. Tadı damağımda kaldı, keşke bu altılıyı daha fazla görebilseydik.

Şu kızı ağlatmayın, bombalara kafa atacağım artık!
Nikahı kıyınca her şey çözüldü mü? Tabi ki hayır, daha
yeni başladık. Esma’yla Tarık gizli gizli evlenmekte dibine kadar haklılar
diyemem, ama Ecevit ve Meryem’in tepkisini de fazla ağır buldum. Her şeyden
önce, babasının günahlarını Tarık’a yüklemekte haksızlar. Onlar ne yaşadıysa
Tarık bir haftada daha fazlasını yaşadı. İnandığı bütün gerçekler bir anda
yıkılıverdi, üstüne bir de yıllardır baba bildiği Ecevit ona sırtını döndü.
Tıpkı Poyraz örneğinde olduğu gibi, anne-baba tayfasından kimse olaylara
Tarık’ın gözünden bakmayı denemedi. İkincisi; zamanında kaçarak evlenen Ecevit
ve Meryem’in şimdi Esma onlara sormadan evlendi diye onu evlatlıktan
reddetmeleri hangi mantığın ürünü? Anlık bir tepkiydi, sonrasında pişmanlık
geldi ama hiç mi demediler biz de aynısını yaptık diye? Ecevit hiç kusura
bakmasın, sen elalemin kızını kaçırırken iyiydi derler adama. Kaldı ki Zeynep
Hanım dedi zaten. Ecevit ve Meryem’e adeta ebeveynlik dersi vermesi çok şık
hareketti. Ana kraliçe atarını yaptı ve ekledi: “Cahillik etmeyin!”

İyi ağladık ha. Baya ağladık. Kabul edelim, çok güzel
ağladık.
Sonra Dursun Dede çıktı sahneye. Esma’nın evlendiğini
öğrenince dedim herhalde kıyameti koparacak, bağırıp çağıracak ve Tarık’ı
alnının çatından vuracak. Yapmadı. En kıymetlisi, biricik Esma’sı onu ezip
geçti de evlendi diye o kadar kırıldı ki, yapamadı. Ama Dursun Dede hiçbir
zaman vicdansız bir adam olamadı. Zamanında hiç haz etmemesine rağmen Ecevit’i
bile korumayı bildi. “Anarşiği bir tek ben vurabilirim!” diyerek mermilere kafa
atan dedemiz, Esma’ya da kıyamadı elbet. İkisi de ağlattılar ama, Dursun Dede
daha yeni başlamıştı. Başına geleceklerden habersiz seyirciler, düğüne doğru
yol aldı…

Poyraz ve Devlet’in bu güzelliği bir künefeyle
taçlansa şahane olmaz mıydı? Bekleyin anacım, pek yakında… :)
Bu bölüm öğrendik ki, Esin’in Poyraz’a vantuzlarıyla
yapışmasının tek sebebi Poyraz’ın selvi boyu ve ateş eden bakışları değilmiş.
Meğer bizim kuyu cadısı hamileymiş de çocuğu Poyraz’a itelemeye çalışıyormuş.
Poyraz bunu yer mi? Tabi ki yer. Saf ula bizim uşak. Ama Devlet Hala yemedi ve
müstakbel oğluşu Poyraz’ı kurtarmak için bir plan yaptı. Açık konuşayım, ben bu
planı pek tutmadım. Yani Esin’i ailesine her şeyi anlatmakla tehdit edip
boşanmaya ikna etmek olmadı gibi sanki. Boşansalar da boşanmasalar da bu
hamilelik ortaya çıkacak, Esin bunu biye kabul etsin ki? Haftaya bakacağız
artık nasıl başaracaklar. Yine “mission failed Devlet” olmasın da, sakata
gelmeyelim. :)
Ha bir de, Esin’i Sabri Hoca’yla baş başa
bırakmasınlar. Sabri Hocam sabır küpü maşallah ama onun da bir sınırı var. Bu
kız biraz daha o evde kalırsa Sabri Hoca “İmamdı, katil oldu!” diye üçüncü
sayfa haberi olur, benden söylemesi.

Somurtmak bile yakışıyor şimdi, aksini iddia edersem Allah çarpar, ama bu adam hep gülsün. Vallahi içimiz ısınıyor.
Poyraz’a yine bir paragraf açmazsam içim rahat
etmeyecek. Hani benim için hep Poyraz’ın coşkusu aşağı Poyraz’ın coşkusu
yukarıdır ya? O çok özlediğim, izlemelere doyamadığım, dilimden düşürmediğim
coşku bu bölüm Poyraz’ı hiç bırakmadı. Poyraz bu bölüm, Zeyno’ya aşık olduğu
ilk zamanlardaki gibiydi. Evet, Esin’den kurtulamadı ama Zeynep yanındaydı,
Tarık’la Esma evleniyordu, en azından onlar mutluydu. Poyraz’ın günümüzü
şenlendirmesi için bunlar yetti de arttı. Bir gece Tarık’ın evinde kaldı, evin
neşesi oluverdi. İsmet’i mıncırarak sevmeler, sucuklu yumurtaya şarjör
boşaltmalar falan… İşte bu dedim ya, sahalarda görmek istediğimiz Poyraz. Onu
düştüğü yerden kaldırmaya çalışan, elini hiç bırakmayan, Poyraz’ı sevmekten
vazgeçmeyen tüm Nayino’lara selam olsun! Çok güzeldi onu mutlu izlemek, çok çok
güzeldi. Şu dizi bitecek ya, en çok Alican’ın Poyraz’ı böyle coşturmalarını
özleyeceğim. Adam İsmet’e tontişim dedi yahu! :)

"Ben yazarken ağladum da sen okurken ağlama..."
Poyraz’la Zeynep’in sevdasına tercüman olan Yüksel
Baltacı’yı görmüşken, Esma&Tarık aşkının vokali Apolas Lermi’yi konuk
etmesek olmazdı. İlan-ı aşkına Koliva’yı çağıran, ormanda kaybolup başını
sokmak için Yüksel Baltacı’nın evinin bulan Poyraz, bu sefer de biricik kız
kardeşi Esmacık mutlu olsun diye Apolas’ı getirdi. Valla çıtayı çok yükseltti,
eğer apar topar final yapmasak kendi düğününde Resul Dindar’dan aşağısı
kurtarmazdı, onu da belirteyim. :)
Neticede Mektup’la
başlayan masal, mutlu sona Mektup’la
ulaştı. Apolas’ın yüreğine sağlık, iyi ki geldi. Üstüne Meryem ve Ecevit’in
hatalarını anlayıp kendilerini düğün salonunda bulmaları da damaklarda kaymaklı
ekmek kadayıfı gibi bir tat bıraktı. Bilhassa Ecevit’in “Abi yok, baba
diyeceksin!” diye Tarık’a sarılması, böyle ayağa kalkıp hunharca alkışlama
isteği uyandırdı. Bu sefer vallahi mutluluktan ağladık.

Ah be dedem be. Söktün aldın ciğerimi.
Allah kimseye yaşatmasın, hayattaki en büyük acı evlat
acısıdır derler. O acı hiç geçmezmiş, hep yüreğine batarmış insanın. Dursun Dede
unutuyor bazen ama aklına geldiği anlarda hem o mahvoluyor, hem bizi
mahvediyor. Evlat acısını tekrar tekrar yaşıyor sanki. Bölüm sonunda Sedat’la
yüzleşirken de öyleydi. Oğlunun ölümüyle tecrübe ettiği sevmek de yanmak da
gözlerinden okunuyordu. Eğer “iyi oyuncu” diye oynamayıp yaşayana deniyorsa; dün
Sait Genay nasıl iyi oyuncu olunur, onu gösterdi.
Ama bu final masal gibi bir düğüne yakıştı mı, orası
tartışılır. Esma’nın en mutlu günü, dedesinin katil olduğu güne dönüşmemeliydi.
Tarık’ın masalı, babasının ölümüyle son bulmamalıydı. Sedat gelene kadar her
şey çok güzeldi halbuki. Çok seviyorum, ama bir yandan da keşke böyle olmasaydı
diyorum. Hazır Kız Kulesi Galata’ya kavuşmuşken musmutlu olsaydık keşke.
Şimdi geldik hikayenin son adımına… Haftaya veda
ediyoruz. Vedaları kimse sevmez, ama artık alıştık gibi. Bir yandan finalin
hüznünü, diğer yandan Poyraz’la Zeynep’in düğününün sevincini yaşıyorum. Bölüm
bitene kadar sevinç ağır basacak gibi. Sonra… Sonrasını o zaman konuşuruz.
Kendinize çook iyi davranın, haftaya görüşürüz. :)