Poyraz Karayel: Cesaretin kaldıysa, hâlâ benle aşktan konuşmaya
Merhaba...

Reytingler konusunda senin de canın sıkkın mı Karayel’ci? Sen de kötü haberler alırım korkusuyla bir nevi tetikte bekliyor musun? Ben biraz endişeliyim açıkçası ama konunun uzmanı olmadığımdan fazla gürültü yapmak da istemiyorum. Önceden de belirtmiştim, dizinin üçüncü sezon hikayesini pek çok anlamda ikinci sezondan başarılı buluyorum. Buna rağmen reytingler neden böyle seyrediyor pek fikrim yok. Sanırım Poyraz Karayel kemik izleyici kitlesini geçen yılın sonundan bu yana yavaş yavaş kaybediyor. Dizinin eski popülaritesini yitirdiği bir gerçek. Bambaşka bir hikayeyle üçüncü sezona başlamanın da bir anlamda büyük risk olduğu kabul edilebilir. Yine de var olan şartlarda şahsi beklentimin üzerinde bir performans izlediğimi söylemezsem haksızlık etmiş olurum. Dilerim problemsiz bir sezon geçiririz, ne diyeyim.

16 Kasım 2016, Şebnem Ferah’ın Kadın albümünün çıkışının yirminci yılıymış. Bütün günümü bu bilgi eşliğinde Şebnem Ferah dinleyerek geçirmiştim ki Poyraz ve Ayşegül’ün 743192. kavuşma sahnesiyle açılan 68. Bölüm de, tesadüfe bakın ki, Sil Baştan eşliğinde başladı. Birçoğumuz Ayşegül ve Poyraz’ın tekrara binen hikayesinden sıkıldık aslında. Ayrılıklar, barışmalar, arada birkaç bölüm süren yanlış anlaşılmalar… Sonra Ayşegül’ün kaçırılması, biz ne olacak demeye varmadan Poyraz tarafından hemen kurtarılması, birilerinin mutlaka ve mutlaka vurulması ama ana karakterlere genelde bir şey olmaması (RIP SefSe)… Poyraz’ın polis olması, fakat aslında tam da olmaması, ölmesi, dirilmesi, işkenceler görüp istihbarata çalışması… İşte söylediği yalanlar, Ayşegül’ün Poyraz’ı anlamlandırılamaz bir şekilde sevmesi, o yüzden hep ama hep affetmesi, Poyraz’ın başının yine bir şekilde türlü belalara girmesi, tekrar ayrılmalar, ayrılık acıları, barışmalar, falan, filan…

Kafalar karışık be Poyrazcım Karayel.

Uzun lafın kısası, evet, bir ilişkide yaşanabilecek tüm gelgitlere, tüm felaketlere iki sezon boyunca Ayşegül ve Poyraz aracılığıyla hep beraber şahit olduk. İzlediğimiz bir kurgu olmasa, yani normal hayatta her gün karşımıza çıkan iki insandan bahsediyor olsak, bu kadar felaketten sonra taraflardan biri diğerinin koluna sepeti takar, yaşadıkları ilişki de arkadaş ortamlarında birbirlerinin arkasından atıp tutma seviyesine inerdi. Gelgelelim bir kurgudan bahsediyoruz ve bu evrende Ayşegül ile Poyraz birbirlerinden başkasını düşünemiyorlar. Artık amansız aşk mı dersiniz, mazoşistlik mi bilmem; ama birlikte maceralardan maceralara koşup sonunda üzülmeyi göze alıyorlar. Birlikteyken de yapamıyorlar, ayrıyken de yani.

Bunların hepsi tamam, hepsi çok güzel de artık şu kısır döngüyü yaşamayalım istiyorum ben ya. Artık Ayşegüller namluların ucunda olmasın, kimsenin Allah belasını vermesin, Poyrazlar bitap vaziyetlere düşmesin istiyorum. Hah, illa düşecekler mi? Tamam, felaketler üstüne felaketler izleyelim yine. Ayşegül’ün üzerine meteorlar düşsün, Poyraz’a ejderhalar saldırsın, yeni antagonistimiz Yavuz Çınar’ı boğdurup tahta geçsin, tabii o arada Ayşegül’e aşık olsun, Melis Ayşegül’e anne desin, Sinan Eda’nın öz oğlu çıksın filan, hepsi tamam. Ama artık “Ondan uzak durmazsan Ayşegül ölecek” denmesin Poyraz’a ya, birbirlerinin iyiliği için birbirlerinden habersizce ayrı kalmak zorunda oldukları klişeler izlemeyelim. Ki ben tüm bu klişelere de vardım; fakat ilk defasında. Artık başlarına sarılacak yeni problem kalmadıysa bırakalım da mutlu olsunlar. ‘İsa’nın hayatı Çınar’ın ellerinde, şimdi Çınar’dan ayrılmanın hiç sırası değil’ diye aşk acısı mı olur? İki sene öldü zannettiğin adam çıkıp gelince hâlâ böyle şeyler düşünüyor olur musun? Kestiremiyorum doğrusu.


Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER