Bu saatte
tek başına gitme, Hikmet götürsün seni. (Mersi Çınarcım)
Ayşegül ve Poyraz
meselesini bolca eleştirdiğimin farkındayım ama bölümdeki AyRaz sahnelerinin
hakkını vermem icap ediyor. Bir kere, çok şükür ki sezonun altıncı bölümünde,
birbirlerinden nefret ediyormuş gibi yapmayı bırakıp konuşmaya karar verdiler
ve bize daha uzun süre eziyet etmediler. Sonunda ‘evet, çok kötü şeyler yaşadık
ama ikimiz de haklıyız aslında’ noktasına varabildiler. “Affet beni”ler havada
uçuştu, Poyraz Ayşegül’ün kendisi yüzünden ölebileceği gerçeğiyle yüzleşip
kahroldu, Ayşegül Poyraz’ın işkencelerden kalma tatsız hatıralarına bakmak
istedi de Poyraz izin vermedi.
"Bekle dedim gölgeye.."
Birbirlerinden metrelerce uzakta -Ayşegül’ün elindeki Tehlikeli Oyunlar’ı seslendirdikten sonra- soğuk havada birbirlerine bakarak uyuyakalmaları çok şıktı. Aynı evin içinde gizliden gizliye aşk yaşanacaksa, onu da en güzel onlar yapıyor, anlamış olduk. Köye giderken arabaları çamura saplanıp bizimkiler patinaj çekmek için durduğunda, uzun uzun konuşup bakıştıkları kısmı da es geçemeyeceğim. Tamam, anlatacak çok şeyiniz var, ağlaşıp sarılın harika da, bir öpüşün de hep birlikte rahatlayalım yahu. Yakınlaşıp yakınlaşıp uzaklaşıyorlar, Poyraz iki hafta sonra “Ama sen evlisin Ayşegül!!!!” edebiyatına başlayacak diye çok korkuyorum. (BAŞLADI).
Patinaj çekerken.
Ayşegül’ün “Kimsenin Ayşegül’ü değilim ben. Ben sadece sana aitim.” repliğinin ve hemen ardından, Poyraz’ın sormasına izin vermeden ‘Hayır, Çınar’la biz asla gerçek anlamda karı koca olmadık.’ açıklamasının seksistliğini eleştiresim var da girmeyeceğim o topa. “Ben sana hiçbir zaman yalan söylemedim, asla.” diyen Ayşegül’e yaşlı gözlerle “Biliyorum.” cevabı veren Poyraz bana bölüm hakkında yaptığım bütün eleştirileri unutturabilir çünkü. Keza şu kısım da öyle:
Hikmetinden sual olunmayan insan Ethem Özışık’a teşekkürlerimle bitireyim.
Haftaya görüşmek üzere Karayelci, kendine iyi bak.