Bu kutuda ne var biliyor musun, Sinan? Sen ve tutulmayan sözlerin…
Bu bölümün en çarpıcı repliği bana göre Pelin’in Sinan’a “Sen sevmeyi bilmiyorsun Sinan!” demesiydi. Ancak söylediğine kendi de inanmamış olacak ki hemen ardından ekledi “Senin sevgin zehirli!”… O an içimden, “ Haklı!” dedim. Hem de çok haklı… Sinan’ın sevmeyi bilmediği doğru değil ama gerçekten de sevgisi zehirli… Üstelik sadece Pelin’i zehirlemekle kalmadı. Bülent’i de perişan etti. Zavallı Bülent, hissettiğini ortaya tam koyamadığından Başak başta olmak üzere kimse bunun farkında değil ama ben Sinan’ın Pelin’e yaptıkları kadar Bülent’i terk etmesini de hazmedemiyorum ve anlamlandıramıyorum. Belki de o yüzden Sinan’ın Pelin’in cümlesine karşılık söylediği “Bana ait olan hiçbir şeyden vazgeçmeyeceğim!” cümlesi tıpkı #vazgeçmem etiketi gibi bana inandırıcı gelmedi.
 
Bana ait dediği Filiya ise sözüm yok ama Pelin ve Bülent söz konusuysa cevabım “Vazgeçtin Sinan, hem de öyle bir vazgeçtin ki artık hiç hak iddia etmen mümkün değil!” olur.
 
Oldum olası lafa söze değil eyleme itibar edenlerden oldum, ben. Biri bana sabahtan akşama kadar bin kere “Seni seviyorum.” desin kılım kıpırdamaz. Bunun delilini tavrında, hareketinde görmek isterim ben. Varsın dile gelmesin ama görünür olsun. Belki de ondandır, elinden oyuncağı alınmış çocuk kaprisiyle “Vazgeçmem.” diyen Sinan’a inanmayışım.
 
Vazgeçmiyorsan ispat edeceksin Sinan. Bunu da “Bak görürsün!” tarzı ilkokul üç tavrıyla yapmayacaksın! Üstüne üstlük baştan ayağa hatalıyken, kırdığın kalplerin karşısında hâlâ alaycı bakışlar atmayacaksın. Hâlâ haklıymışsın da seni anlamıyorlarmış gibi üstten üstten davranmayacaksın! Özetle ben Sinan’da pişmanlık görmek istiyorum, arkadaş! Hem de öyle böyle değil yaptıklarından bin pişman olmuş bir Sinan istiyorum, artık. Bu karanlık, gizemli adam tavırları bana sökmüyor, Pelin’e hiç sökmez diye düşünüyorum!
 
Gözümdeki tüm ışığı sen çekip aldın, Sinan!
 
Sinan’a ne kadar öfkeliysem Pelin’i de bir o kadar anlıyorum. Sinan, parayı getirip önüne koyduğu hâlde ortaklığı bitiremeyen Pelin’e yüreğim sızladı. Filiya hem Sinan’la arasındaki tek bağ, hem de ona rağmen başarılı olmasının simgesi… Elbette, bırakıp gidemeyecekti onu. Elbette bu Sinan’la savaşının sonu olacaktı. Sinan’ın “Parayı alırsan aramızda bir ilişki kalmayacak ve sen buna hazır değilsin!” diyerek açıkladığı (Bu arada senaristlere bir not: Keşke bu cümleyi Sinan’a söyletmeseydiniz. Biz izlerken anlamıştık ki o gerekçeyi… Niye açıklama yapma ihtiyacı duydunuz? “Bak anlamadıysanız ben izah edeyim.” alt yazısı geçen ve sahneyi açıklamaya yönelik replikleri hiç ama hiç sevmiyorum ben.) durum elbette ki doğru ama Sinan’ın algılayamadığı şey, Pelin’in Filiya’dan vazgeçmesi demek Sinan’a yenilmesi demek… Sadece ona olan aşkından değil, ona rağmen ayakta kalmasının sembolü olduğundan aralarındaki ilişkiyi yani Filiya’yı feda edemez, Pelin!
 
Sinan’ın bu lüzumsuz özgüvenli tavırları, sevdiğini kazanmak adına hiç çaba sarf etmeden sadece konuşması cinlerimi tepeme fena çıkarıyor. Hayır, Barış Pelin’e göre bir adam olsa Pelin’e “Yürü git, kızım! Arkana bile bakma!” diyeceğim de Barış da adam değil. O zaman tek çare kalıyor sevgili senaristler, Sinan’ı bir an önce toparlayın lütfen! En azından izleyici gözünde aklayın onu, söz biz Pelin’i ikna ederiz…
 
* Başlıkta ve resim altında kullandığım bu dizeler Cem Adrian’ın Ben Geldim şarkısının sözlerinden alınmıştır. Geçen haftaki enfes Cem Adrian detayına bir selam göndereyim, istedim.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER