22.
ve 23. bölümlerde eski hesaplar kapatılacak demiştim. İşte bu hesapların bana
göre en büyüğü Rüzgâr. Bu bölümden anladığım, Rüzgâr temize çıkarılmaya
çalışılacak. “Özü iyi ama hasta, zavallı bir kız.” havası yaratılmaya
çalışılıyor gibi geldi bana. Bu noktaya da çok büyük itirazım var, izninizle.
Sinan’a
âşık Ceyda’dan hemen sonra yine Sinan’a platonik âşık bir Rüzgâr getirmek bana
göre büyük hataydı, defalarca dile getirdim. Üstelik çok uzun süre altı boştu,
bu karakterin. Sonradan ona bir “hastalık” hikâyesi yazıldı ki Ceyda’nın da
hasta olduğu düşünülürse bu da akıllıca olmadı. Rüzgâr âdeta Ceyda’nın bir üst
modeli gibi sunuldu izleyiciye. Konu bu çizgide sürdürüldü ve onun yaptığı her
şey “hastalık” mazeretine bağlandı. Bu mazeretin izleyici gözünde Rüzgâr’ı
aklamaya yetmediği görülmesine rağmen de ısrar edildi. Pelin’i kaçırma işinin
ihalesi anlamsızca Ceyda’da kaldı. Pelin, yine Rüzgâr’ı 'boş yere' suçlayan
kıskanç kadın konumuna düşürüldü ve yine özür dileme pozisyonuna getirildi.
Üstelik bu kez Rüzgâr Hanım, özrü de kabul etmeyip “Omo ufturoyo uğrodum
bennn.” şımarıklığına sokuldu.
Bu
noktadan sonra Sinan’a tutkusu gerçekten ortaya çıkar mı; Sinan, Pelin’e
inanmadığı için pişman olur mu bilmiyorum, bence artık bunun bir manası da yok.
Senaristlere ve yapımcıya çok samimi rica ediyorum. Gözünüzü seveyim, Rüzgâr’ı
aklamaya çalışmaktan vazgeçin! Ne yaparsanız yapın, biz onu masum ve zavallı
olarak göremeyeceğiz. Üstelik bu tavır, öykünün dinamiğine de fena hâlde zarar
verdi ve veriyor. İşin mantığı Pelin’i kaçıranın Rüzgâr olması ve Sinan’ın
Rüzgâr gerçeğiyle tam olarak karşılaşmasıydı. Bu saatten sonra o karakterin
kabul edilebilirliği yok. Dayatma, diziye zarar verir benden demesi…
Başakçım,
o tependeki şey yerine bi’ huni mi taksaydın acaba? Duruma daha uygun düşecek
gibime geliyor.
Bu
hafta bölümün ağırlık merkezi ise Başak & Bülent evliliği oldu. Sanırım
Başak’ın evlenme krizinin fazla uzadığı anlaşıldığından apar topar bir yıldırım
nikâhıyla konuyu bağladılar. Başak’ın bitmek tükenmek bilmeyen gelin kaprisleri
iki haftadır beni canımdan bezdirmişti, bu hafta da açıkçası “Hadi bitsin
n’olur!” diye diye izledim. Allah’a çok şükür, kazasız belasız evlendirmeyi
başardık, Başak’ı. Siz sağ ben selamet… Anneannem “Deli kız, akıllı gelin
olur.” derdi. Umarım haklıdır, rahmetli; umarım evlenme çılgınlığı nihayet
bittiğinden sakin, akılcı ve hepsinden önemlisi gerçekten “dost” bir Başak
izlerim, bundan böyle.
Başak
& Bülent hikâyesinin bitirilişi, Ceyda’nın son hamlesini yapışı, ailelerin
oldukça geriye çekilişleri öykünün değişeceğinin somut ipuçlarıydı. Sanırım
Ceyda’dan haftaya tamamen kurtulmuş olacağız, Rüzgâr konusu da bir sonuca
bağlanacak öyle ya da böyle…
24.
bölüm itibariyle diziye yeni oyuncu gireceğini biliyoruz. Açıkçası içimde bir
kaygı yok değil… Bu kez de Ceyda ya da Rüzgâr’ın bir erkek versiyonuyla mı
karşılaşacağız, endişesi taşıyorum. Benim fikrim, Pelin & Sinan ilişkisi
bir kez daha üçüncü kişilerle sınanmamalı. Bu;
hem hikâyeyi
ileri götürecek, ona bir şey katacak bir yöntem değil hem de izleyicinin yine
bir aşk üçgenine sabrı var mı emin değilim. (Benim yok, onu biliyorum.)
Bana
kalırsa sadece Pelin ve Sinan’a değil, bu çifti severek izleyenlere de bir
nefes aldırmak gerekiyor. Her dizi çatışma içerir, her öykünün buna gereksinimi
vardır, biliyorum ama çatışma hep aynı yerden gelirse merak uyandırıcılığı da
sürükleyiciliği de azalıyor. Düğümlerin atılabileceği bambaşka noktalar var,
umarım klasik yoldan gidilmez ve gerçekten “Helal olsun! Bak bu hiç aklıma
gelmemişti.” takdirini hak eden virajlar aldırılır, diziye.
Kış
sezonu bütün diziler için çok zorlu, bu yıl. Uzun soluklu olmanın değişimden
geçtiğinin de farkındayım. Dileğim, bu değişimin karakterlerin özüyle
oynanmadan, romantik – komedi janrının temelinden kaymadan ve izleyiciyi sabır
sınavına sokacak uzatmalardan kaçılarak yapılması.