“Ne güzel “biz” olurduk, sen terk edip de gitmesen” *
Sensiz de seni sevebilirim
Finalde golü ters köşeden yemeseydim yine farklı bir yerden başlayacaktı bu yazı ama kararlıyım şoku atlatıp bu defa söylemek istediklerimi yazacağım, inşallah! O nedenle son sahnede ortaya çıkan “gizem”i erteleyip kafamdakileri dökmeye başlayayım.

Geçen hafta, bölümü Pelin’in yalanının ortaya çıkışıyla noktalamıştık. Bunun bir sorun olacağı belliydi. Bu yüzden Sinan’ın tepkisi şaşırtmadı. Bu tepkinin ardından Pelin ve Bülent’in kendilerini affettirmeye çalışacaklarını da bekliyorduk. Öyle de olmalıydı çünkü Sinan haklı olan taraftı. Aynı konumda ben olsam ben de Sinan’ın verdiği tepkiyi verirdim. Bence asıl sorun Pelin’in parayı ödemesi değil çünkü. Sinan’ın Bülent’e söylediği gibi Rıza Bey’in para teklifine çok net bir duruşla “hayır” diyen adamın düştüğü durum ve üstelik en yakınındaki iki kişinin bunu ondan gizlemiş olmasıydı Sinan’ı yaralayan.

Kriz patlayınca Sinan’la empati yaptım ve nasıl affederdim diye düşündüm. Açıkçası Sinan benden daha kolay bağışladı. Yalanı geçiyorum, arkadan iş çevirmeyi de görmezden geliyorum ama her şeyden önce zaten Sinan’ı benimsemeye hiç yanaşmayan bir aile var karşısında ve onların gözünde “Sevgilisinin parasını yiyen adam” pozisyonuna düşmüş durumda.

Pelin’in yaptığı yanlış demiyorum. Ortada aşk olmasa da çok sevdiğiniz biri zor durumdaysa ve siz bu sorunu çözebiliyorsanız ne yapıp edip çözersiniz, o istese de istemese de… Diğer yandan sevdiği kadından para kabul etmek istemeyen adamı da anlar ve bağrıma basarım.

Açık söylemek gerekirse senaryo, bu yalan konusunda çok sağlam ilerledi baştan beri. İki tarafın da gerekçeleri çok net verildi, sonuçlar doğru sezdirildi ve sürpriz yaşatılmadı. Birine haklı, diğerine haksız damgası vurulmadı. Gerçi haksızlık etmeyeyim, Pelin ve Sinan ilişkisi öyküde iyi kurgulanmış bir ilişki… Yan olaylar ve kahramanlar da aynı sağlamlıkla verilebilseydi dizi tadından yenmez olacaktı.

Bakakalırsın gidenlerin ardından

Yan kahramanlar deyince bu hafta benim eleştiri oklarımın hedefinde haftalardır gözüm gibi sevdiğim, kolladığım Başak var, maalesef! Geçen haftadan beri tahammülde zorlanıyordum ama bu hafta dayanamaz oldum; Başak’ın bencilliklerine, şımarıklığına ve evlenme takıntısına… Şu ana kadar “Eh, ne de olsa Türk kadını, evlilik dedin mi kendini kaybeder.” deyip geçiyordum ama bu bölüm bu hırsın altındaki bencillik beni fazlasıyla rahatsız etti. Pelin ve Bülent darmadağın olmuşlar; biri sevdiği adamı, diğeri kardeşini kaybetmiş hâlâ parmağına o aptal halkayı takma derdinde bu kadın… Onu da geçtim, ikisi de Sinan’ın peşine düşmüş, Başak Hanım Simay’ın evinde yayılmış “Sinan’ı kıskanırım ama bennnnn….” şımarıklığında… Kimse kusura bakmasın, ben bu saatten sonra Başak’ın sistalığına da Pelin’e dostluğuna da inanamam artık. Alabileceği en ağır darbelerden birini almışken sen bir an bile onu aklına getirmiyorsan sadece son noktada – o da kendi hayatın daha fazla karışmasın diye – gidip olaya müdahale ediyorsan bana dostluktan bahsetmeyeceksin! Bu duygumun biraz daha hafifi Simay için de geçerli. Pelin, bu acıyı yaşarken yalnız bırakılmamalıydı, işte o kadar! Pelin’in Meral ve Zübeyir’i Simay’ın evine göndermekle ondan intikamını aldığını düşünüyorum ama Başak’ı bağışlamaya hiiiiçççç niyetim yok. Yazık oldu benim dağ gibi Bülent’ime…

Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER