Uyumuşsa da uyanacak kızlar biliyorum o mesaja, sen rahat ol.
Ekranda, mesaj, sosyal medya ya da arama belirmesi halini de çok seviyorum dizilerde. Daha önce yapıldı ama bu kadar net, bu kadar çok yapılmamıştı, kimin aklından çıkmaysa teşekkürler.

Ve Ateş oğlan, adıyla yaşayan, bizi de kendini de yakacak olan.

Hüzünlü bir telefon konuşmasında, sarışın kızın dediği gibi, kararmış yine bizim Ateş.

 

Fragmanda, Ateş’in Alara’nın yüzünü iki yandan tutmasını gördüğümde içimde o çok derinde kalan bir yerde bir kıpırtı oluşmuştu ama sonra iki bölümü de izledikten sonra asıl kıpırtının temelini Aslı ve Ateş attı. Bir süre Alara’yla oyalanacak bizim Ateş ama sonra Aslı’nı, Aslı’sını bulacak. Belli.

Alara’yla olan çekim, Aslı’yla kıyaslandığında sıfırın altında on çünkü. Buz tutuyoruz izlerken, buz. Ama ekrana o kıvırcık saçlık minik kız ve Ateş’e bakarken al al olan yanakları gelince gölgede 54 derece gösteriyor sıcaklık.

Çok oyalanma Ateş oğlan, bul Aslı’nı.

Kelebek’in henüz bir kelebekliğini göremesek de çırpıp duruyor kanatlarını, bakalım ne zaman yaratacak kasırgasını. Hilmicem’den ilk başta çok emin değildim, hala da izlerken seyirlik zevk yaşadığım söylenemez. Kasabanın delikanlısı halleri, abisiyle olan diyalogları falan güzel ama hala oturmayan bir şeyleri var. Timuçin Esen’le karşılıklı oynadıkça pişeceğine inanıyorum.

Dilan Çiçek Deniz’e Su rolü şimdilik olmuş, zaten ağlamak dışında da bir şey yapmadığından pek bir fikir sahibi olamadım karakteri hakkında. Oyunculuğunu çok beğendiğim bir isim olmasa da onun da zamanla pişeceğine, role adapte olacağına inanmak istiyorum.

Alperen Duymaz’la karşılıklı sahnelerinde abi - kardeş çekimi dışında çıkmaları da bir önceki dizilerinden kaynaklı olsa gerek. Neyse ki karşılıklı sahnelerinde Ateş’i izlemekten başka karakterlere odaklanmıyorum çoğu zaman.

Dizide en sevdiğim durum ise temposunun hiç düşmemesiydi, o kadar hızla oldu ki bir şeyler, sürekli dengeler değişti ve koca bir bölümü dikkati hiç kaybettirmeden izletti.

Beni Bodrum Masalı’na en çok bağlayan ise, diyalogların gerçekçiliği oldu. Biri birini görünce pat diye tepki verdi, sorular yöneltti. Uzun bakışmalar, sır saklamalar, gizemli konuşmalar dönmedi. Herkes net ve olduğu gibiydi. En çok bunu sevdim, bir de hazır cevaplılığı. Pat diye laf yapıştırmaları çok hoşuma gitti.

Birinci bölümü izlediğimde ben bu diziyi izlerim demiştim, ikinci bölümün sonunda ben bu diziyi severim dedim.

Zenginlerin çok zengin, fakirlerin çok fakir olma durumu burada da mevcut ve bazı sahnelerde ‘Yok artık.’ tepkisi verdiriyor, evet. Bir de artık şu lise durumunu üniversiteye taşısak ya? Bu çocuklar liseye gidecek gibi mi görünüyor? Neyse yıllardır buna göz yumuyoruz, biz ne otuz yaşında liseye giden insanlar izledik vaktinde, yine katlanırız.

Beni derinden etkileyen bir diğer konu ise müzikler oldu, ilk bölüm Timuçin Esen’in sesinden Unutma Beni dinledik, ikinci bölüm dizinin Alara’sının sesinden Sezenler Olmuş, ha bir de Faryalı’nın içtiği sahnede çalan Mum Lekesi.




Sezenler Olmuş’un çaldığı yerde çöküp ağlayan Aslı, ilk hayal kırıklığını yaşadı Ateş’e dair. Evet, daha çok kısa bir zaman oldu, evet bu kadarcık zamanda bu denli âşık olunup çöküp yere ağlanmaz ama kendini önemsiz hissetti. Kendini yaşamak istediği masalda esas kız ve oğlanı izlerken buldu. Bir hiç oldu o anda, sıradan bir arkadaş, buna ağladı Aslı. Buna ağlanırdı. Üstelik Ateş, çok kısa bir zaman önce gömüp başını kızın omzuna, portakal mı kokuyorsun sen, diye sormuşsa, çok güzel ağlanırdı.

 

Bir bölüm önce portakal ağacından kucağına düşen kızı koklayıp portakal mı kokuyorsun, diye soran Ateş’lere her daim şiirler yazılır. Ya da her daim portakal reçelleri yapılır, Aslı’ya kalmış.

Ateş ve Aslı’nın hikâyesi portakal kokulu başladı, devamı güzel gelecek, hissediyorum.

İkinci bölüm bana yetti, beni yazın son deminde mutlu etti. Üçüncü bölümden de aynısını umuyorum. Portakal kokulu hikâyeleriniz olsun, haftaya görüşmek üzere. 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER