Geçen bölümün sonunda Pelin’i kaçıranın kim olduğuna dair tahminler yürütmüştüm ve açıkçası Rüzgâr’a hiç ihtimal vermemiştim. Bu kadar öteye gideceğini ummadığımdan… Belki böylesi bir deliliği aklım almadığından… 16. bölüm yorumuma gelen değerlendirmelerde Pelin’in boynunda kolyenin olmadığını fark edip uyarmıştı beni bir okurum, açıkçası fragmanda o detay dikkatimi çekmemişti. O uyarı üzerine aklıma takıldı ama dediğim gibi bu denli bir hastalıklı ruha ihtimal vermek istemedi yüreğim. Fena hâlde ters köşe oldum. Üzüldüm mü? Hayır! Çok da mutlu oldum aksine. Başarılı bir hamle yaptı senaristler diye düşünüyorum ve tebrik ediyorum. Haftalardır söylenip duruyorum, haklarını teslim etmek de boynumun borcu.
Açıkçası son dönemlerde bayılarak izlediğim diziden eski keyfi almaz olmuştum ve olayları uzatmak adına senaryonun yerinde saydırılıp durmasından çok rahatsızdım. Bu bölüm, güzel bir atakla diziye ivme kazandırıldı ve fragmandan anladığım kadarıyla da ( itiraf ediyorum izledim fragmanı J ) o ivmeyle dizi, benim uzun zamandır istediğim yöne akacak gibi duruyor.

Bazen yokken bile varsındır fazlasıyla!
Ben, Ceyda’nın her türlü psikopatlığını görmüş, hezeyanın bin bir çeşidine tanık olmuş bir Tatlı İntikam izleyicisi olarak Ceyda’dan da kaçık bir hatunu bulunca karşımda, ağzım bir karış açık kalakaldım. İki tane amatörden de amatör saftirik bulmuş, önünü ardını hesaplamadan Pelin’i kaçırtmış hanım kızımız. Hem de ne adına? Kendisinin olduğuna inandığı ama Pelin’e verilen kolyeyi almak uğruna… Haaa, bunun sadece bir tetikleyici olduğunu biliyorum elbet! Rüzgâr, Sinan’ı saplantı hâline getirdiğinden eninde sonunda kendine ya da Pelin’e bir zarar verecekti. Kendisine zarar vereceğine ihtimal vermemiştim çünkü Sinan’ın “onun hakkı” olduğunu düşünüyor ve onunla birlikte olmaktan vazgeçmez. Bu durumda ikinci yola saptı ve Pelin’e zarar vermeyi seçti.
Rıza Bey’i tehdit eden rakibi elenince ihalenin Ceyda’ya kalması kaçınılmazdı nitekim öyle oldu. Baştan beri diyorum Ceyda akıllı bir kadın değil, hesapsız işler yapıyor diye bu defa o hesapsızlığının bedelini ödedi. Pelin’in sağduyusu devreye girip de onun yapmadığına inanmasa defalarca tehdit ettiği, saldırdığı bir kadını kaçırtmadığını ispat etmesi çok zor olacaktı. Pelin’i ikna etmiş olsa da Sinan, tam da Ceyda’ya yakışır bir tavır olduğu için doğal olarak onun masum olduğuna inanmamayı tercih etti.
Pelin, final sahnesinde olayın ardındaki ismin Rüzgâr olduğunu kavradı ama iş, işte bu noktadan sonra çatallaşacak elbette. Sinan’a bunu inandırması neredeyse imkânsız… Sinan’ın aklı Pelin’in haklı olduğunu kabullense de dostluk duygusu inanmamayı seçecektir. Bu tercihte de objektif baktığımda Sinan’ı suçlayamam. Hep dediğim gibi Rüzgâr onun için bir dosttan çok daha öte… Hayatını borçlu olduğu insan, onu en iyi tanıyanlardan biri… Rüzgâr bunu öyle sık tekrarlıyor ki bundan etkilenmemesi olanaksız. Üstelik şu ana dek, dedeye oynamak zorunda kaldıkları oyun dışında Rüzgâr’ın somut bir hatasını da görmedi Sinan. Oyunun yanlışlığını fısıldayan iç sesini de Rüzgâr’ın dedesine çok düşkün olmasıyla açıklayıp susturdu. Bu durumda Pelin, “Beni kaçırtan Rüzgâr’dı.” dediğinde “Aaaa haklısın canım, benim hiç aklıma gelmemişti. “deyip kabullenmeyecektir elbette bunu.
Bu noktada, fragmandan da anladığımız üzere ipler kopma noktasında geldikten sonra Sinan’ın kolyeyi Rüzgâr’da görmesi sorunu çözebilir. Rüzgâr, Pelin’den kurtulmuş olmanın verdiği rehavetle bir hata yaparsa bu sadece Sinan’ı değil hepimizi ondan kurtarır diye umuyorum.
Yazı devam ediyor..