Her şey tamam da, kolyemi almayacaktınız!
Öykünün gelişimi açısından Pelin’in kaçırılması çok doğru bir hamle olmuş ama kaçırılma işini komediye araç yaparken işin dozu bana göre iyi ayarlanmamıştı. Karikatür iki tiplemeyle son derece beceriksizce yaptırılan eylem bana zevk vermedi, açıkçası. Hele hele arabada kaçıranlardan birinin “Sevdiğin adamın adı Sinan mı?” diye başlayan ve sonunda “O adamdan uzak duracaksın!” ültimatomuyla sona eren sahne bana “Yok artık!” dedirtti. Rüzgâr, kolyeyi almakla yetinmemiş bir de adama Pelin’in Sinan’dan ayrılması emrini mi verdirmiş yani, pesss! Madem böyle bir zırvalık yaptı o zaman bi’ zahmet adını da söyleyiverseydi. Haaa, amaç kolye değil de bu gözdağının verilmesiyse o zaman da arabadaki tesadüfi konuşmaya mı bağlanmalıydı?

Bir diğer itirazım da Sinan’ın Pelin’i baygın bulduğu sahneye… Sinan, ağır adımlarla kucağında Pelin’le kalabalığa doğru ilerliyor. ( Niye sahilde kucağında sevgilisiyle yürüyen adam tavrı verdirildi Furkan Andıç’a onu da anlamış değilim) Onları gören Bülent’in tepkisi “Geliyorlar, Rıza Bey.” demek oluyor. Onu da geçtim. Evlatları kaybolduğu için deliye dönen anne ve baba, Sinan’ın kucağındaki baygın kızlarını görünce huzurlu ve mutlu gülümseyişlerle izliyorlar. Ayol, adam nikâh defterine imzayı attıktan sonra kucaklayıp götürmüyor kızınızı! Kız kendinde değil, yaşıyor mu ölü mü onu bile bilmiyorsun. İnsan bir panik yapar, olmadı bir çığlık atar, onu da yapamadı bari koşar gibi iki adım atar. Bu ne genişlik?

Sinan varken bana bir şey olmaz ki!

Ben hâlâ Bengisu’nun hayatı tespih yapıp sallamış olgun kadın tarzıyla büyük büyük laflar etmesini sevmiyorum ve hâlâ Süheyla’nın snop tavrıyla “Ben kızımın iyiliğini düşünüyorum. Onun için en iyiyi ben bilirim.” havasına sinir oluyorum ama Rıza Bey’i bütün yüreğimle anlıyorum. Hele Kerem Atabeyoğlu’nun yine oyunculuğunu konuşturarak Sinan’a “Bir adam gerçekten seviyorsa sevdiğini önce kendinden korur.” deyişini alkışlıyorum. ( Bölümün en sevdiğim repliği olarak da bu cümleyi seçiyorum izninizle) İşte Sinan’ın farkına bile varmadan yaptığı hata tam da bu! Pelin’e sevgisinden hiç kuşkum yok, onsuz olmayı düşünmediğinden de eminim ama hayata o kadar düz bakıyor ve çevresinde olup bitenleri o denli dar bir çerçeveden görüyor ki Pelin’e en büyük zararı elinde olmadan o veriyor. Ceyda’yla yaşanan da buydu, Rüzgâr’la olan da… Üstelik bir de Rüzgâr’ı suçladığı için Pelin’e kızıp büyük ihtimalle Rüzgâr’ın yanında yer alacak.

Çok iddialı bir cümle sarf etti bu bölümde Sinan “Seni bulacağım yoksa ben kaybolurum!” dedi. Doğru da… Pelinsiz Sinan kaybolur, ondan şüphem yok ama şimdi bu sözün sınavına girmek üzere… Pelin’e inanmayı reddederse ( ki öyle görünüyor) Pelinsiz kalmayı da göze alacak. Anlaşılan o ki Pelin’in Eyüp Peygamber sabrı bile tükendi. Haklı olarak tam da burada “Bitti” restini çekmek zorunda. Kendine saygısı adına o kartı sürmeli ortaya. Pelin “Bitti” deyip yürüyüp gidecek ve top artık Sinan’ın kucağında kalacak. Pelin olmadan kaybolup kaybolmayacağını görmek zorunda Sinan…

Uzun süredir ilk defa heyecanla önümüzdeki bölümü bekliyorum. Bu, belki de en büyük düğümün nasıl çözüleceğini görmek için de gerçekten çok sabırsızlanıyorum.


*Başlıkta ve kapak fotosunun altında kullandığım dizeler Ümit Yaşar Oğuzcan’ın Sen Gidersen şiirinden alınmıştır.<p><br></p>  
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER