Anılarla dolu bir hafıza da ağlama sesleriyle hatırlananlar insanları unutamayacakları duygusal takıntılı bir döngüye sokar. Ne yaparsa yapsınlar unutamazlar, acı veren sahnelere hep geri dönüş yapar halde bulurlar kendilerini. Ömer küçücükken annesiyle ilgili tanık olduğu tüm kareleri büyüdükçe yerli yerine koymuş, koydukça da dedesiyle aşılmayacak engellerle donatmış çevresini. Hangi çocuk annesinin ağlamasını unutabilir ki? Ömer de unutmamış, affetmemiş. Dedesine kendisini kolladığı için Sadri Usta gibi bir insanı en zor anında hayatının merkezine oturttuğu için borçlu hissettiği için gitti.
 
Bir dedenin mutluğuna tanık olurken, o buz bakışların arkasındaki kıpırtıyı da sevgiyi de fark etmemek mümkün değildi. Yeniden başlayabilmek ümidi hayata bağlar insanı, mutlu eder. Küçük karelerde ki resimlerde takılı kalmamaya başlar insan. Büyük çerçeveyi de görmeye başlarsınız. Bakış açınız genişledikçe çevrenizi daha iyi anlar, kabul eder hale gelirsiniz. Renkleriniz koyuluğunu bırakmaya renklenmeye başlar. Kaçırdığınız küçük mutlulukları fark eder hale gelirsiniz. Kıymet ve sahiplenme yeteneğiniz artar. 
 
Dedesinin ağzından Defne'yi dinlemek çok iyi geldi Ömer'e! Sevdiği kadın tarafından savunulmak, anlaşılmak, yaşadıklarına, hatıralarına, acılarına Defne'nin sahip çıktığını duymak rahatlattı Ömer'i... Çok da hoşuna gitti. Hayat işte bazen sevdiğiniz karşınıza oturur tıpkı Defne gibi ve anlatır nedenleri niçinleri. Kızgınlık ve öfke kulak ardı ettirir anlattıklarını... Duyarsanız ama anlayamazsınız. Kırarsınız, incitirsiniz aynen Ömer'in yaptığı gibi. Fark etmezsiniz ellerinizin arasından kayıp gidenleri... 
 
Ömer yalnızlığına, evine döndüğünde geçmişe minik bir yolculuk yaptı. Defne'li hatıralarına doğru... Hatırladığı sahnelerin ortak özelliği neydi diye düşündüm? Koşullar ne olursa olsun, samimiyetinden ödün vermeyen içi dışı bir kadın vardı. Kendisini yaptığı sporla, içtikleri ve yedikleriyle analiz eden meyve suyu sıkan "dürüst" Defne'yi hatırladı mesela. Uşak tarhanasını tavsiye eden "samimi" Defne'yi unutması mümkün müydü? Ateşi çıkınca kendisini bakıma alan "anaç" Defne'yi nasıl unuturdu gönlü. Hem merakını hem de kıskanç hallerini çaktırmamaya çalışan "panik" Defne'sinin hallerini unutmak olur muydu? Aşkını haykırmaktan çekinmeyen, "âşık" Defne'sini, "gitme" dediği o gece kalbine daha farklı yazmıştı. Ömer'in kalbi kapılara "aşkım" diye gelen "sevgi dolu" Defne'sini unutturur muydu? Kolay mıydı bu kadar silip atmak? Dört duvarına Defne sinmiş o ev de yalnız kalabilmek fikri bile Ömer'i kendine getirmeye yetti.
 
Son sahne, kalbimin en sevdiği, kalemimin en çok yazmak istediği Ömer'in Defne'sine kavuşma anı. Gözlerim yeşillikler arasında ki Defne'ye takılı kaldı. Güneş ışığının altında, uzakta bir ağacın tepesinde, masumca meyve yiyordu. Motorlu prensinin uzaktan onu izlediğini bilmeden. Bazen konuşmak yerine, sözcüklerle boğuşmak yerine, içten gelen, aşkınızı hatırlatan bir senfoni en güzel haliyle bir ıslıkta can bulabilir hem de dudaklarınızın arasında. Serenat yaparak "özür dilerim" gibi iki kelimeye bağlı kalmadan sevdiğinize kalbinizi affınızı sunabilirsiniz. 
 
Ömer'in ıslığı çalmaya başlamasıyla ne olduğunu anlamaya çalışan Defne ne kadar karışık duygular içindeydi. Ne olduğunu anlayamamış bir belirsizlik içinde sesi aramaya başladı. Ömer ve Defne ağaçların gölgesinde, rüzgârın esintisinde, yeşillerin arasında, kuş cıvıltılarının eşliğinde buluştu. "Geldim!" diyen adam "Sadece senin için, senle olmak için, ömrünü ömrüme katmak için, sana geldim." diyordu aslında. "Rüzgâr çıkar mı?" dediğinde "Şansımız var mı, mutlu olduğumuz diyarlara yeniden gidebilir miyiz, affeder misin?" diye Defne'sine sarıldı.
 
Seven insan affeder, bağışlayıcıdır Defne'de öyle yaptı... Ömer Defne'sini evlerine, yuvalarına ve hiç bırakmamak adına almaya geldi... Yıldızları okuyabildiğini, sevdiği kadının hayallerini görebildiğini söylemek adına geldi. Birer yıldız değil, tek bir yıldız-tek bir kalp olduklarını anlatmaya geldi. Defne'sini her haliyle seven Ömer, Defne'sinin de onun sevdiği her şeyi onun gözüyle sever hale geldiğini bir kere daha gördü.
 
Sevmekle başlar, yaşamak. Sevmekle başlar, anlamak. "Seni Seviyorum" sevdiğinizden-sevdiklerimizden duyabileceğiniz en anlamlı iki kelimedir!
 
Kısa Notlarım:
 
-Koriş bir harikaydı yine gülebildik sayesinde. 
-Sır ortaya çıkmadan bir evlilik olmasını kabul etmek istemiyorum. Ömer'in bu sırrın bir kısmını bildiğini düşünenlerdenim. Ne olursa olsun Defne düğünden önce açıklama yapmalı. Son anda öğrenilen bir sır ve ayrılık çok klişe olur.
-Anneanne-İso-Nero üçlüsünün güzel şeylerin içlerine doğması çok ince bir ayrıntıydı. İyi insanlar hisseder unutmayalım.
-Her birinize bu hafta pirinç taneleri gönderiyorum. Mutluluğun ve refahın simgesidir.
 
Mutlulukla, sağlıkla kalın... KA Perilerim/Severlerim
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER