Ah, bir
kendimi tutup da yorumu yazmadan fragmanı izlemeyeydim iyiydi de… Yaptım bir
hata… İster istemez, gelecek bölüme göndermeli olacak yorum, peşinen affınıza
sığınıyorum.
Geçen
bölüm, Pelin’in “Seçim yap!” ültimatomuyla bitmişti. Yeni bölüm de hâliyle
oradan başlar sandım ve ilk sahnede golü yedim. Geçen bölümün devamı gibi gelen
yer, Pelinciğin rüyası çıkıverdi. “Heyyy, noluyoruz?” diye kendine gelmeye
çalışan gri hücrelerim bu defa da “İyi de kardeşim şimdi, bu rüya öykünün
neresine monte oldu?” sorularıyla ikinci darbeyi alıp sersemlediler, hatta bir
kısmı oyun dışı kaldı. Kalanlarla yola devam ediyoruz çaresiz…
Bölümün
bir miktar dışına çıkıp şöyle bir tepeden bakmaya çalışıyorum. Her öykünün
zaman zaman “kışkırtıcı” bir olayı olur. Yani düz giden yola çıkan bir engel,
beklenmedik bir sahne ya da bir kahramanın sürpriz bir tavrı… Bu “kışkırtıcı”
olayın amacı öyküyü bir adım öteye taşımaktır. Geçen bölüm sonunda biz
bunlardan birini yaşadık. Pelin’in “Seçim yap!” ültimatomuydu bu. Şimdi olması
gereken ne? Sinan bir karşı hamleyle gelmeli. Gelmeli ki Pelin, o hamleyi
cevaplayıp sıçrama yapabilsin ve öykü bir adım ileri taşınsın.
Sinan’dan
karşı hamle geldi mi? Net hamle gelmedi. Bir ikilem yaşıyor çünkü. Pelin’den
vazgeçemez ama Rüzgâr’ı da silemez. Bu çok doğru bir çelişki… Bir yanda aşk,
diğer yanda dostluk… Böyle bir seçimle karşı karşıya bırakılması doğru muydu?
Elbette hayır! Bu Pelin’in ciddi bir hatasıydı. ( Kendi adıma biri bana seçim
yap dese hiç düşünmem ve o emri verenin karşısındakini seçerim. Beni birinden
vazgeçmek zorunda bırakan cezalansın diye) Kırk yıllık oturmuş ilişkilerde bile
karşınızdakini böyle bir noktaya getirmemeniz gerekir; kaldı ki henüz adı
konmamış, duyguların iki taraf için de çok narin olduğu bir ilişkide kalkıp da
adama “Seçim yap!” denmez. Ama Pelin dedi. O hâlde Sinan’ın karşı tepkisi de
doğru. Seçemez çünkü. Yüreği başka söyler, aklı başka. Üstüne üstlük olaya
Sinan cephesinden bakınca Rüzgâr, onu silmesini gerektirecek bir hata da
yapmadı.
Bu durumda
Pelin de yapması gereken sıçramayı yapamadı. Peki, bu ne doğurdu? Laf dalaşı…
İki taraf da birbirine kırgınlığını, her fırsatı kullanıp birbirine laf sokarak
belli etti. Kısacası bu cephede şimdilik durağanlık hâkim.
Tırnak kontrolü
ilkokulda bitti, dememişler miydi?
Olayın
diğer boyutunda Rüzgâr – dede ve Sinan var. O cephe karşılıklı ataklarla
gelişiyor. Geçen hafta dede geçici olarak durduruldu ama tahmin edildiği üzere
olayı deşmekten vazgeçmedi, geçecek gibi de değil. Evlilik cüzdanı kontrolleri,
peşlerine adam takmalar filan… Belli ki dedecik kendine yeni bir hayat damarı
buldu ve torununun üzerinden yaşama tutunuyor. Sinan bu noktada çaresiz… Çünkü
Rüzgâr’a verdiği bir söz var. Rüzgâr burada şanssız gibi görünse de aslında
aradığı fırsat tam da kucağında… Dedeyi kullanıp Sinan’ı yanında tutuyor. Artık
bütün detaylarıyla belirdiği üzere Sinan’a ziyadesiyle âşık çünkü. (Bu arada
Rüzgâr’a not: Güzelim, ilk öpücük unutulmazdır ama içinde duygu varsa. Aksi
hâlde her “çocuğun” yaşadığı bir oyundur, izi kalmaz. ) Kısacası bu üçgen ve
yarattığı olaylar dizideki gerekli hareketi sağlıyor.
Hayır, ağlamıyorum!
Gözüme gururum kaçtı.
Gelelim
bölümün üçüncü odağına: Başak & Bülent ilişkisindeki düğüm. İşte o, bu
bölüm bence harika çözüldü. Başak’ın derin öfkesine ve bu öfkeyi aşmak için
mücadelesine bayıldım. O deli öfke, ona büyük bir hata yaptırdı ve bir anda
haklıyken haksız buluverdi kendini. En mühimi Bülent, az daha kayıp gidiyordu
ellerinden. Ani bir manevrayla biraz da “enişte” desteğiyle (Yeri gelmişken
sonunda Hakan’a dizide bir işlev verildiğini gördü bu gözler ya, artık gam
yemem. Evet, Hakan tam da bu olmalı: “Sistaların tek eniştesi ve akıl hocası”)
yeni bir yol planı hazırlayıp ilişkisini kurtardı üstelik bana göre kurtarmakla
kalmadı bu ilişki bir level atladı. Bülent’in akşamdan kalma Başak’a hayran
hayran bakarak söylediği “Böyle de tatlı olmuşsun… Böyle intihara meyilli kadın
yazarlar gibi…” cümlesi beni benden aldı ve kendisini bölümün en iyi repliği
seçtim.
Yeri
gelmişken Hazal Türesan’ı yüreğimin en derininden gelen coşkuyla kocaman
alkışlıyorum. O nasıl güzel bir oyunculuktu? O nasıl güzel öfkelenme, nasıl
başarılı bir sarhoş tiplemesi ve nasıl iyi verilen bir pişmanlıktı?
Gerçekten bravo… Bence diziyi sürükleyen, atmosferini
değiştiren ve bambaşka bir renk katan oyunculardan biri Hazal Türesan. Bu bölüm
Başak’ı sırtlayıp bir başka boyuta taşıdı. Bir kez daha bravo!
Yazı devam ediyor...