Şimdi
gelelim madalyonun diğer yüzüne: Bölüm Pelin’in rüyasıyla başladı demiştik.
Pelin, Sinan’a sunduğu seçimin arzu ettiği sonucunu rüyasında gördü. Eğer bu
sekans, bölümün devamına iyi monte edilseydi hiç itirazım olmazdı ama
bağlanamadı. Dolayısıyla da biz izleyicilere “Siz bunu ancak rüyanızda
görürsünüz!” mesajı geçildi. Ardından yine bir klasik: Yarım kalan bir öpüşme
daha… (Hatta zihnim bana oyun oynamıyorsa son anda kesilen öpüşmede Furkan
Andıç’ın dudağında beliren tebessüm “Yine mi?” der gibiydi) Geçen bölüm de
dedim. Yakınlık duygusu için öpüşme şart değil. Anladık, henüz erken ilişkiyi
yaşamaya başlamaları için, tamam. E, o zaman koyup durmayın bu sahneyi her
bölüme. Manalı olmadığı gibi bir de itici oluyor.
Bunu da
aştık bu kez de asansörde Pelin’in nerden, nasıl çıktığı doğru dürüst
anlaşılamayan klostrofobisini yenmek üzere yaratılan upuzun bir hayal sahnesi…
(Bu sahnenin çok benzerini Güneşi
Beklerken’de de yazmıştı senaristler ve o çok daha işlevli ve doğru bir
sahneydi) 2 saati aşkın bölümü doldurmak zor, kabul ediyorum ama elde malzeme
çok… Pelin & Sinan ilişkisini rüyaydı, hayaldi gibi fantastik durumlarla
ilerletmeye ne gerek var?

Titre ve kendine dön
Pelin! Sen hayatı tesbih yapıp sallarsın!
Bütün
bunların yanında en kanıma dokunan da her bölümün Pelin’in ağır dramıyla
bitmesi… Bölüm sonlarında Pelin yeni bir şok yaşayıp yıkılmasa olmuyor mu? Bu,
benim bilmediğim bir gelenek mi? Yeni bölümü mutlaka Pelin’in dolan gözleri
eşliğinde mi bekleyeceğiz sayın senaristler?
İlk
bölümlerde yaratılan zeki, mücadeleci, hayat dolu kıza n’aptınız? “Aşk”
diyorsanız eğer âşık olmak acizleştirir mi insanı diye sormak istiyorum,
izninizle? Öyle bir acizleşme ki bu, her gördüğüne koşulsuz inanan, ardını
aramayan, bir çift tatlı sözle yelkenleri suya indirip kırgınlıkları unutan,
karşısındaki adam onun bu hâlinden keyif alıp âdeta bunu kullanırken iyice
duygusallaşan bir kadına evrildi Pelin. Her bölüm sonu “Bu defa tamam, yürüyüp
gidecek, artık! Şimdi Sinan düşünsün!” diye umutlanıyorum yeni bölümde yine,
yeni ve yeniden Sinan’dan bir türlü uzaklaşamayan, ne söylenirse inanıveren,
olanı değil ona gösterileni koşulsuz kabul eden bir Pelin buluyorum. (bkz:
fragman)
Artık
Pelin’e eklediğiniz “gurur, inat ve cesaret” lezzetlerini hatırı sayılır
miktarda artırsanız, bir zahmet. Dik duran, sorgulayan, iki laf soktu diye
kendini kahraman sanmayan, hepsinden öte ilk tatlı sözde Sinan’ın kollarına
atılmayan Pelin’imizle buluştursanız bizi.
Öykünün
kendisi yeterince güçlü ve hareketli… İşlevsel olmayan rüyalara, hayallere ve
detaylara hiç ihtiyacı yok! Bana kalırsa Pelin & Sinan aşkını artık
yüreklere teğet geçirmekten vazgeçin, Pelin’in ayaklarını yere sapasağlam
bastırın, Sinan’ın burnunu biraz kırın, yanlarına Başak ve Bülent’i ekleyin
alsın yürüsün dizi…