Derin derin oh çekin, eteğimizdeki taşları döküyoruz yavaş yavaş. Belki zor
oluyor, düşüyoruz, yoruluyoruz ama artık yılmamamız gerektiğini biliyoruz. Bir
zamanlar yolunu kaybedenler belki dolaylı, belki değil ama geri dönebildiler.
Bağırın avaz avaz: Mutluyum, mutlusun, mutlu!
Herhalde çok zaman oldu bu kadar mutlu bölüm izlemeyeli. Kızların hepsi
sezon boyunca beklediğimiz şeyleri yapmaya başladılar. "Güzel günler
görür müyüz" derken ağzımıza tokat gibi indirilen bazı sahneler hariç, her şey müthişti.
Onlar da zaten dizimizin olmazsa olmazı. O kadar alıştık ki her güzel olayın
ardından ağlamaya, buluttan nem kapar olduk. Bir gülüşme anında çalan telefon
daha açılmadan herkesin yüzünün asılmasına sebep olabiliyor. İşte biz bu bölüm
gülücüklerimizi yarıda kesen aramalara inat mutluyduk.
En güvenli yer; anne kucağı..
Genel olarak kavga ağırlıklı ama kavgaların hepsinde de izleyiciyi mest
eden bir bölüm oldu. Mesude ve Banu kavgasını seyrederken eminim herkes keyifliydi.
Keşke sokaktaki kadının dediği gibi bıraksalardı da iki mikrop bir birilerini yeseydi,
biz de kurtulsaydık. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı kadınlar topluluğu!
Hangisinden tutsan elinde kalır. Elimizde kalacağına el olsalar ne güzel olur.
En azından "artık kızları da onların ne mal olduğunu biliyor" diyeceğim ama,
diyemiyorum çünkü bunu bilseler bile vazgeçmiyorlar. Ne Kader ne de Eylül anne
sevgisinde sınır tanımıyor. Onlar sevgide sınır tanımazken adalet de onlar için
bir güzellik yapsa artık kör topal çıktığı yolun sonuna bir varsa, varsa da biz
de gün yüzü görsek.
Biri beni düşünüyor, gözüm daldı..
Kızların Kemal’i bu kaçıncı pataklayışı acaba? Yine de her seferinde içimin
yağları eriyor erimesine ama onun sokaklarda özgürce dolaştığını düşündükçe ne
kadar ufak şeylerden medet umduğumuzu hatırlayıp yine üzülüyorum. O karakol
sorgusu arkasından savcılık ve davanın sonucu artık bizim için tek çare. Ya
Kemal içeri girecek ya Eylül katil olacak ya da... Üçüncü ihtimal olmasaydı
keşke.
Songül’ü Kemal ittiği için kolunun incindiğini görünce bir tur da Güney’den
dayak yer ve bütün kadroyu tamamlarız yönündeki beklentilerim de boşa gitti bu
arada.
Göğsüme kocaman F harfi işleteyim diyorum ne dersin?
Süper kahraman tadında koruyucu meleğimiz Feride Hanım yine iş başındaydı.
Dünya bunca kötülüğe rağmen hala dönüyorsa bunun sebebi Feride Hanım, Toprak Hoca,
Emine Abla gibi insanların da bu dünyada yaşamasıdır. Onlar öğretiyor bize karşılıksız,
üzmeden, çıkar peşinde koşmadan sevmeyi. Yüreklerinin güzelliği herkese umut oluyor.
Onlar da olmasa bu koca dünya başımıza yıkılırdı kesin. Böylesine kötü bir
dünyada yaşamak gerçekten korkunç.
Samara rolü için teklif bekliyorum..
Karl Marx diyor ki: Cehenneme giden yollar iyi niyet taşları ile döşelidir.
İşte bugün Emine Abla'nın iyi niyeti Cemre’nin cehennemde olduğunu öğrenmemize,
temizlikçi kadının iyi niyeti cehennemin adresini bulmamıza neden oldu.
Cehennemin kapısını açmakta en has zebaniler olan Nazan ve Emel hanımlara düştü.
Netice itibariyle Cemre artık özgür ve Nazan Hanım “dönüşüm muhteşem olacak”
sinyali verdi ki, buna ekran karşısında şaşıran tek bir kişi bile bulamayız.
Emine abla davada temyize gidecekti ama o konu askıya alındı sanırım hiç ses
seda yok. Belki Nazan Hanım o işlerle uğraşmak zorunda kalırsa Cemre ile
uğraşmaktan vazgeçerdi. Bakalım Cemre’yi yine hangi ekstra fantastik, doğaüstü
maceralar bekliyor?
Hadi kalk, bir kuaföre gidelim..
Meral geride bıraktığımız bölümler göre daha keyifliydi. Silahı polise
teslim ederse ki, doğru olanın bu olduğunu biliyor, o zaman bu pislikten
tamamen kurtulacak. Yine de aksiyonumuzdan bir şey kaybetmeyelim diye böyle bir
şey olmayacağını bilmemiz içimizi sıkıyor ama belki yine ters köşe olur ve bu
sefer bizim için de adalet bir şeyler yapar. Annesi her yerde, her şekilde
yaşardı elbet ama olmadı en azından katilleri hak ettikleri cezayı alırlarsa
belki o zaman Meral gerçek anlamda yaşamaya dönebilir.
Yazı devam ediyor..