Bugüne kadar en çok sevdiğim başlık bu oldu. Kırgın
Çiçekler’e genel bir bakış gibi… Ölü bir değil ki ağlayalım. Bir düşünün bu güne
kadar kimleri uğurladık? Önce Cemre’nin anne ve babası, ardından Serkan ve
Defne’nin babası Tevfik Bey, en son Gökhan… Delileri saymaya bilmem hacet var
mı? Ben daha akıllılarla baş edemiyorum. :)
Bölümün en delisi bana kalırsa Defne’ydi. Geçen hafta Cemre
ve Meral’e Defne'ye karşı davranışları yüzünden epey kızmıştım. Bir insanın
annesini ihbar edememesi insanlık suçu değil ya. Ama yanılmışım. Günümüzde
duyguları buzdolabında saklayan bir nesil var çünkü. Aynı dondurulmuş yemekler
gibi çabucak hazırlayıp tüketiyorlar. Defne annesine üzüldü üzülmesine ya, çok
kısa sürdü. Hemen kendini düşünmeye başladı. Hatta annesinin yokluğundan
istifade etmeye kalkıştı. Serkan olmasa okula bir kova makyaj ile gidecekti.
Genellikle
insanlar konusunda yanılmam. Defne konusunda yanıldım. Annesi için gerçekten
üzüldüğünü ve bu üzülmenin uzun süreceğini düşünmüştüm. Hâlbuki Defne Hanım
yurtta kalmayacağını öğrenir öğrenmez kızları aşağılamak için harekete geçti.
Kıyafetlerini toplaması mesela... Kızlara sadaka olsun diye eskilerini vermeye
kalkıştı. Defne’ye karşı hissettiğim bir parça sempati de yerle yeksan oldu.
Senaristleri bu noktada takdir etmek lazım… Bir insan ancak bu kadar ters
köşeye yatırılır.
Bana bak bana! Bana Kasımpaşalı Mesude derler. Evrakları imzala yoksa karışmam!:)
Kadına şiddet… Anlatmaya kelimeler, yazmaya sayfalar yetmez.
Kırgın Çiçekler sosyal sorumluluk anlamında iyi bir dizi. Sosyal yaralara iyi
temas ediyor. Ama Kemal karakterini anlamakta zorlanıyorum. Hem Mesude’yi istemiyor,
hem de boşanmıyor. Hem kadını dövüyor, hem de Mesude’den korktuğu zamanlar
oluyor. Tam bir dengesiz… Çocukları istismar eden kişiler her ne olursa olsun
ruh hastasıdır. Bir ruh hastasından dengeli olması beklenemez elbette. Ancak insan
izlerken yoruluyor. Çünkü öyle sahneler yazılıyor ki bir an için sadece bir an
için sempati duyuyorum bu adama karşı. Sonra “ne düşünüyorum ben öyle ya!”
derken buluyorum kendimi. Ricam biraz denge… Kötü birini iyi gibi göstermeye
çalışmanın mantığı yok. Gerçek hayatta bu tip insanların görünen yüzlerinin farklı, içlerinin
farklı olduğu gerçeğine rağmen izlerken canımdan beziyorum.
Mesude’nin bu kadar kararlı davranmasını beklemiyordum. 39
bölüm boyunca “Kemal’im yapmaz” diyen
bir insanın bir anda Kemal’den soğuması beklenen bir durum değildi. Ancak gerçekleri
anlamış olması yeterli benim için. Nasıl olduğu ile ilgilenmiyorum. Emine’nin
de desteği ile Mesude Kemal’i şikayet etti. Emine’nin karakolda söylediklerinin altına imzamı atarım. Polisin görevi evlilikleri kurtarmak değil kardeşim!
Bunun için aile terapistleri var zaten. Mahkemeler gerekli gördüğünde boşanma
kararı vermemek adına bu tür yöntemleri kullanıyorlar. Karakola gelen bir
kadına “git kocanla barış bunun için yuva dağıtılır mı?” diyen zihniyete
sesleniyorum. "Dayak yiyen bir kadını
evine geri gönderirseniz, kocası olacak o adam o kadınının arkasında kimsenin
olmadığını anlarsa bir daha o kadının dayak yemesini engelleyemezsiniz. O
kadının karşınıza son gelişi olmaz bu. Zaten medeti karakolda arayan bir
kadının arkasında ailesi yoktur. Olmadığı için size gelmiştir. Sizin göreviniz
bu insanlara ÖLMEDEN sahip çıkmak! Öldükten sonra taziye mesajı yayınlamak
değil.” Ben gazı aldım gidiyorum yine. Konuya dönsem iyi olacak.

Emine Hanım Gökhan’ın katili sandığı Kemal’i öldüreceğini
düşündüğü için Gülcan’ı yurda geri bırakmıştı. Gülcan doğal olarak Emine
Hanım’a kırıldı. Emine’ye yüz vermiyorken bile üzerinde hala o mavi
kazağın (Emine’nin aldığı) olması aslında Emine ile yaşamayı ne kadar
istediğinin ve ne kadar kırıldığının bir işareti… Feride’nin Emine Hanım’a
şüpheli yaklaşımı ise bir Sosyal Hizmetler Kurumu personelinin davranması
gerektiği gibiydi. O çocuklar oyuncak değil. Önce alıp sonra köpeğinizin çocuğa
alışamaması gibi saçma bahaneler ileri sürüp (Uygulamada böyle insanlar bol. Ne
yazık ki!) geri bırakamazsınız. Ya hiç almayın ya da ağızlarına bir
parmak bal çalıp zehirin içine atmayın çocukları. Emine’nin sebeplerini elbette
biliyorum. Ama Nazan Hanım bir dahaki bölüm dışarı çıkacak. Emine Hanım o zaman
ne yapacak? Gülcan affetsin diye verdiği sözü hatırlayıp sakin kalabilecek mi?
Yoksa bu kez de Nazan Hanım’ı öldürmeye karar verip yine mi bırakacak çocuğu?
Emine ve Gülcan’ın anne-kız olmasını ve bu süreci izlemeyi çok istiyorum. Ancak
Emine bir kez daha o çocuğu bırakırsa çok net söylüyorum bırakacağım diziyi
izlemeyi. Çocukları korumak için yapılan bir işte bir çocuğa yapılan işkenceyi haklı
sebeplere (bir annenin çocuğunu kaybetmesi iyi bir sebep) dayandırmak olacak iş
değil çünkü.
SonGün ilişkisinde fedakarlıkları hep Güney’in yapmasını
doğru değildi. Songül’den bir hareket bekliyordum. Matematik şiirine karşılık
gelen kimya şiiri güzel düşünülmüştü. Ancak ben Güney’in şiirini izlemediğim
gibi Songül’ün şiir sahnesini de izlemedim. Neden derseniz bu tarz bir sahnenin
gerçekleşme ihtimali olmadığını düşünüyorum. Kolejlerde sistem farklıysa
bilemem tabii. Ama devlet okulunda okuyan ben, hiçbir derste aşk ilanı
yapıldığını, o dersin hocasının o öğrencileri disipline vermek yerine
gülümsediğini hatırlamıyorum. Ayrıca Güney’in şiirini totem yapıp bunca zaman
izlemedim. Songül’ün şiirini de bir süre daha izlemeyebilirim.
Songül’ün ikinci hamlesini daha çok sevdim. Güney’in
Songül’e aldığı hediyeler… Komik bere gibi… Songül’ün hiçbir hediyeyi atmamış
olması ve atmaya kıyamadığını söylemesi… Ancak ben fragmanda kavga ettiklerini
ve Songül’ün şiir sahnesini görünce daha fazla sahneleri olacağını düşünmüştüm.
Hazır Songül ilişkisini ayakta tutmak için çabalamaya başlamışken biraz daha
izleyebilseydik keşke.

Güney’in tek sahneleri daha iyiydi. Babasının yaptıklarını
annesine söylememek için kendini zorlarken, babasına gelen mesajın Banu’dan
olduğunu düşünüp masaya yumruk atarken anlatmak istediğini anladım. Özellikle
üzülünce ve sinirlenince iri iri açılan gözleri duyguları yansıtmak konusunda
son derece iyi. Sadece Kader’in annesini değil kendi babasını da suçlayacak
kadar adil olması ise artı puan… Normalde toplum sadece kadını suçlar çünkü.
Son olarak EySer sahnelerinin azlığına değinmek istiyorum.
Sevenleri özellikle bu konuda çok şikayetçi. Tekrar tekrar belirtelim biz de
EySer sahnelerinin artmasını istiyoruz. :)
Arkadaşlar yazıyı bir türlü
yazamadım. Sabaha kadar oturdum. Ancak bu kadar yazabildim. Bu haftalık böyle
oldu. Haftaya görüşmek üzere…
Sevgiler… Saygılar…
*Başlık için bu deyimi öneren Gül Beyaz arkadaşıma çok teşekkür ederim.