İyi ki doğdun Poyraz Karayel!
İlk yayın tarihi olan 7 Ocak 2015’in üzerinden tam bir yıl geçen dizimiz üçüncü 13. bölümünü de geride bıraktı. Sanırım bu kadar sevilmesi ve tutulması pek de beklenmiyordu. Farklı olduğu her halinden belli olan dizi başlangıçta çok da reklamı yapılmadan kulaktan kulağa yayılarak sadık bir seyirci kitlesi oluşturdu. Ben dahil birçok insanın seyrettiği tek yerli dizi olarak, Çarşamba akşamlarını “Kutsal Çarşamba” haline getirdi, planları kendine göre ayarlatmayı, Çarşambayı iple çektirmeyi, Çarşamba sabahları ayrı bir motivasyonla işe, okula gidilmesini sağlamayı başardı. Şu acılar memleketinde, kendi dünyasında seyahat ettirerek insanların birkaç saatliğine gerçek dünyayı unutmasını sağladı 39 bölümdür. Yolculuk bundan sonra nasıl seyrederse seyretsin, bugüne kadar hayatımıza kattığın güzellikler için teşekkür ederiz Poyraz Karayel. İyi ki doğdun! 

Aile

Ama inşallah bittiğinde de kaliteli olarak hatırlayacağımız bir iş olursun. Bu sürelerle, bu şartlarla çok zor bir iş yapıldığının farkındayız zaten. Poyraz Karayel’in kendisi gibi seyirci kitlesi de farklı. (Evet, dolma yapan kadınlardan oluşmuyor sevgili Ethem Özışık ^.^) Farklı bir şekilde sahiplendi diziyi. Çünkü uzun zaman sonra zekasıyla dalga geçmeyen, bilakis çok çeşitli duygulara hitap edip ilham veren bir dizi bulmuştu karşısında. Az karşılaştığımız türde olduğu için bir şeyler ters gittiğinde endişeleniyoruz, “Sen de artık herkes gibisin.” demekten korkuyoruz. O yüzden hataları da yazıp çizme ihtiyacı hissediyoruz ya zaten, o çalışma temposunda gözden kaçan şeyler olduğunda dikkate alınıp düzeltilebilmesi için. 


4-8-15-16-23-42

Bölüme gelirsem, geçen haftaki tarihinin en kötü bölümünden sonra bu bölüm çok keyifli başlamıştı. Poyraz-Ayşegül diyalogları şahaneydi. Öte yandan birkaç haftadır ortaya atılıp bırakılan Adil Topal-İsmail Karayel sorularının cevabı verilmişti. Tabii ilk göze çarpan hata da kan grubu olayının açıklamasında yapıldı. Mendel ve bezelyeleri mezarında ters döndürüldü. Matematiğinin kötü olduğunu bildiğimiz Poyraz’ın biyolojisinin de olmadığını anladık. Poyraz o kadar kesin bir dille “A Rh+ babanın çocuğu 0 Rh- olamaz.” dedi ki, evde sayısal tedrisattan geçmiş iki kadın birbirimize baktık gayri ihtiyari "ne diyor lan bu" diye.

Hayır Poyrazcım kati surette olmaz değil, olur. Annenin kan grubuna bağlı. Resesif gen diye bir şey var yahu. Çekinik de deriz istersen. İnsanları yanlış bilgilendirmeyelim lütfen, aile faciaları yaşanmasın şimdi durduk yere. ^.^ Sadede gelirsem, Özkan Uğur’un karakteri ne Adil Topal ne İsmail Karayel imiş. Burada senaryoda bir dümen kırış seziyorum. Tabii ilk baştan beri böyle planlandıysa bravo, iyi yediniz bizi sezonun başından beri. Ancak Özkan Uğur’un ikinci plana atılmış durumuna düşmesi de hiç hoş olmadı. Zaten dizide şiddetle hissedilen bir kötü eksikliği var. Vallahi biz psikopat Zafer’i, piç Mümtaz’ı özledik. 


Deklarasyon

Şimdi bir Turgut çıktı başımıza. Yine "Tutunamayanlar" göndermeli bir karakter ismi. Fakat önce kızıyla tanıştık. Poyraz’ın Selin olayını nasıl çözdüğünü de bir sahneyle gösterselerdi keşke. Hani bir anda ajanlık yaparken gördük ya kendisini. Süreyi tamamlamak için bir sürü doldurma sahne çekiliyor, onun yerine Özkan Uğur’la bir flashback daha koyulsaydı Poyraz’ın Selin’i nasıl öğrendiğine dair. Hem adamı daha çok görmüş olurduk, bölümün başında görünüp kaybolmazdı. Evet, Selin diyordum. Kız çok güzel diye dibi düşenler olmuş. Ağzını açtığı anda bitiyor benim için. Bir de niye Poyraz’a Ayşegül yüzünden trip atıyor ben anlayamadım açıkçası. Ayrıca mümkünse o bacaklarla o kadar kısa giymesin. Geçen haftaki "Aslında Bir Konu Var" rezaletinden sonra bu hafta kendi şarkısına vokal yapan durumuna düşürüldü, müstehak. Zaten öyle bir şarkı seçmiş ki, Poyraz’ın ruhuna el fatiha dedik. Bu kadarı da yapılmaz be Ayşegül’e.

O "Burada Laf Çok" olayı zaten tamamen keyifsizdi. El kadar bebelerin (Sinan, İsa) saat 00.00’da başlayan programı heyecanla izlemesi mi dersin, normalde çok konuklu olan programda aşırı kısa yanıtlar veren Selin Karaca’nın tek konuk olması mı dersin (o suskunlukla nasıl yürüdü acaba program?), Mesut Yar’ın kendini oynadığı anlar dışındaki oyunculuk performansı mı, Poyraz’ın adamı ekarte edip gitarıyla artistik hareketler yapması mı, son zamanlarda olağanüstü olaylarla sürekli televizyonda haber olan Poyraz’ı Mesut Yar gibi bir televizyoncu/gazetecinin tanımaması mı dersin... Kısacası, araya böyle yapaylıklar sokmayın n’olur.

Bölüm dizinin doğum gününe denk gelmeseydi yazının başlığı “Tesadüfler Hikâyesi” olacaktı. Kabul edelim ki bu dizide baştan beri bir tesadüfler silsilesi mevcut. Ama o akış içerisinde yedik biz onları, gözümüze batmamıştı. Lâkin bu bölüme bakıyoruz: Selin kendi iticiliği yetmezmiş gibi, bir de kurtulduğumuzu sandığımız Çiğdem’i geri getirdi bize, kankası olarak. Bölüm fotoğraflarında Azra Akın’ı görünce konuk oyuncu filandır ya diyerek kendimi avutmaya çalıştıydım, jenerikte ismini görünce “Sebebi neydi ki?” diye sormadan edemedim. Kendisiyle ilgili geçen sezon yeterince şikayette bulunduğum için artık bir şey demeyeceğim. Hadi bunların arkadaş olduğunu yedik diyelim, Meltem’in yanına gelen Zülfikâr (ki Çiğdem’in kocasını alakasız bir zamanda görmesi de apayrı bir tesadüf saçmalığı) önceden hiç ses gelmeyen bilgisayardan bir anda Çiğdem’in sesini duyunca artık "höh!" demeye hakkımız var diye düşünüyorum. Zülfikâr’ın yaptığı zaten bir hayli ayıp kaçtı. Sefer de söyledi zaten, o kadar temas ettiğin kızdan istenecek şey değildi. Çiğdem gibi beyinsizler için Meltem gibi kafası çalışan, sağlam karakterli kadınları üzüyorsunuz. Gerizekâlı, Zülfikâr "evlen" dedi diye ilk karşısına çıkan hödükle evlenmiş sonra da ağlıyor. Evet çok sinirleniyorum böyle şeylere.

Zülfikâr hakkında daha evvel de yazmıştım. Tekrar belirteyim. Sezon başlamadan çıkan özel bir küresel sermaye videosu vardı hani, “Başkası olma kendin ol” temalı. Daha orada demiştim, Zülfikâr karakterinin karikatürleşme tehlikesi var, aman dikkat diye. Sonra birkaç bölüm aşk acısı çekti, neyse dedim kendini bozmamış güzel. Ama sonrasında ipin ucu kaçtı, gereksiz mimikler ve nereden çıktığını anlamadığım saçma bir şive geldi. Verilen güzel mesajları bile bu abartılı oyunculuk yüzünden ciddiye alamıyorum ben ne yazık ki, söylenenlerin kıymeti kalmıyor. Eski haline dönmezse güzelim karakter heba olacak. 


Türk adaleti (temsili)

Taşkafa Bey, ahahahah. Bir hitap bu kadar doğal komik olabilirdi. Taşkafa, Pamuk için ilan bile bastırmış. Katıksız sevgi. İnşallah bulursunuz ne diyim. Lakin dedecim, o kadar mafya kariyerin var, bir Namık’ı etkisiz hale getiremedin. Elini ayağını bağlayaydın, frene basıp duraydın, hiç olmadı ayağına sıkaydın. Çok ayarsız oldu adamı öldürmen. Ama gömdükten sonra “Dönerse sürpriz olur.” cümlene kankalarınla birlikte ben de güldüm.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER