Ya dışındasındır çemberin ya da içinde yer alacaksın.
Selam.
Bu satırları yazmaya başladığımda Dünya trendlerine ayarlı Twitter sayfamın sol yanında #PoyrazKarayel hashtag’i duruyordu, 5. ya da 6. sırada sanırım. Tabii sosyal medyadaki bu ilgiyi anlamak zor değil. Sezon finali gibi bir bölümdü diyebiliriz son birkaç sahnesi itibarıyle. İnsanlar aynı duygu karmaşasını sezonun açılış bölümü olan 25. bölümün sonunda da yaşamışlardı hatırlarsınız. Lakin linç edilmek pahasına bölümü bütünüyle çok da beğenemediğimi söylemem lazım. Oysa ki özellikle ikinci fragmanı seyrettiğimde uzun zaman sonra ilk kez heyecanlanmıştım. Ama bölüm boyunca "nerede bu fragmandaki sahneler" diye kendime sordum durdum. Bölümün sonundalarmış meğer, bir hayli sıkılmıştık, iyi oldu uyandık. Ha, son yarım saat ortalığı yıkıp geçmedi mi? Geçti tabii. (Bahsedeceğim birkaç aksaklığı saymazsak.)

At vazoyu elinden, bin parçaya bölünsün.
Bölümün başında yine bir vazoyla insan bayıltma olayıyla karşı karşıyaydık sayın seyirciler. Dizimizde de benim saydığım üçüncü oldu bu, gerçekten işe yarayan bir yöntem olsa gerek ki dizilerimizde sıklıkla kullanılıyor. Denemek de istiyorum böyle gördükçe ama işte şartlar. Poyraz tarafından olay yerinden uzaklaştırılan İsmail, oğlundan (mı acaba?) kaçmayı başarırken geride tam DNA testi yaptırmalık kanlı bir mendil bırakmayı da ihmal etmedi. Öte yandan geçen bölüm sonunda İpek’in gecekondusunun önünde bıraktığımız Sadreddin yine kendisinden bekleneni yaparak abiyi anlamadan dinlemeden pataklamaya kalktı. Tutarlı karaktere can feda. Ama kızdan “Sana aşık oldum.” lafını duyunca nasıl yelkenleri suya indirdi belli değil köftehor.

Bir daha söyle!
Madem Sadreddin-İpek mevzusuna girdik devam edelim. Bu abi biraz fazla rahat değil miydi ya? Yani ister misiniz Eşkıya filmindeki gibi olsun olayın sonu? İzlememiş olanlar için spoiler vermeyeyim tabii de orda da söz konusu abiyi Özkan Uğur oynamıştı bak. ^.^ Belki de dizinin yan etkisi olarak her şeyin altında bir çapanoğlu arama paranoyasının sonucudur, belki gerçekten göründüğü gibi iyi bir kızdır İpek. Bilemiyorum Altan bilemiyorum. Sadreddin de fena halde tutulmuş görünüyor. Her gördüğü yerde kızı kuytuya çekiyor çapkın.

Ahlaksız teklif
Kapı dinleme konusunda bir dünya markası olan Songül tabii ki Sadreddin’in İpek’le konuşmasını da duydu. Zaten bir tek Sema’nın Mete’yle uzun uzun konuşmalarını duyamadı kendisi. Zavallı Ümran’ın aşağılık kocasından dayak yemesine de sebep oldu zaten şeytan. Ece Özdikici gerçekten rolünün hakkını veriyor bu arada, bu güne kadar hiç bahsetmediğimi fark ettim, affola. Songül’e küfretmekten oyuncuyu övmeye sıra gelmemiş demek ki.

Arkadaşlar. Yersen.
Sefer-Zülfikâr-Taşkafa üçlüsünün Sema’yı gördüklerinde girdikleri ergen tripleri ortaokul seviyesine kadar düştü. İki bölümdür uyuz oluyorum kendilerine bu hususta. Koca koca adamlar hiç yakışıyor mu laf sokmaya çalışmalar filan, Allah aşkına? Sema bile dayanamadı artık tepki gösterdi, hah ya dedim. Artık sona erer umarım bu vaziyet. Bu arada dizi başlamadan hemen önce reklamları izlerken biz de yeni yıl harcaması eleştirisi yapmıştık evde kendi aramızda, hatta Zülfikâr uzun zamandır yapmıyor küresel sermaye geyiği bundan bahsetmesi lazım bi’ ara dediydim. Güzel oldu. Ho-ho-ho’lar o kadar abartılmasaydı iyiydi tabii. Küresele bağlarken ciddileşen Zülfikâr’ı özledim. Söylediği şeylerin bir kıymeti kalmıyor cıvıtınca.

Kadına şiddete son!
Kadına şiddet ve aile içi şiddet konularına değinilmesi pek güzel. Lakin Mete’ye söyletilen “Hakimler kadına şiddet konusunda çok hassaslar.” cümlesinin ironi olduğunu varsayıyorum. Daha yeni polisin ev basıp gencecik bir kadını öldürdüğü görüntüleri izledik kanımız donarak. Sanırım bu tarz repliklerle mesajını vermeye çalışıyor dizi bu ortamda. Tıpkı işkence altında ifade alındığı gerekçesiyle Bahri’nin serbest bırakılması gibi. Tamam mesaj güzel de, uygulama nasıl? Benim hukuk bilgim yok ama koskoca emniyet amiri apar topar nasıl savcının karşısına çıkarılıyor, raporlu deli eski karısı nasıl haklı bulunuyor, onu geç bu kadına nasıl çocuk emanet ediliyor? Olayın Türkiye’de geçtiğini düşünerek soruyorum bunları tabii. Bir de taksi şoförü Erzurum’a gittiyse telefon yok mu ya da orda polis yok mu? Öylece bıraktı mı Poyraz işin peşini, hele söz konusu Sinan iken? Ama Poyraz’ın Mete’ye yaptığı ön liberolu savunma tarifi ve Sinan’ın “200 metre nasıl hesaplanıyor?” sorusu çok şükela idi.