Sinan harçlıklarından biriktirip babasına son model akıllı telefon almış. Yıkıldım. Sinan’ın nasıl bir harçlık anlayışı var orasını sorgulamayacağım bile zira bu konuda yastayım. Dizinin dandik isimli sponsoruna bile tahammül edemezken göz göre göre anasının nikahı kadar telefon/gsm operatörü reklamı yapılmasına mı yanayım, Poyraz’ın bir parçası olan arka kapaksız telefona tarihi eser diyerek emektârı rencide etmesine mi? Sinan’la görüntülü görüşme yapmak filan lazımsa Meltem’in verdiği telefonu kullanaydın olmaz mıydı Poyraz be? Üzdün biz nostaljikleri.
Dafne Hanım’ın ‘resim değil fotoğraf’ sergisine gelelim. Ne kadar başarılı bir sanatçıymış ki sanatını bir tek Sefer ve Zülfikâr isimli sergi konusunda vukuatlı arkadaşlar takdir etti. Zülfikâr da kendi fotoğrafını almış zaten, narsisist midir nedir? Ama Celil Nalçakan’ın Keşanlı Ali Destanı göndermesini sonradan fark edip güldüm. Üst sınıflardaki Nejat abi Nejat İşler diyorlar dedem, doğru mu? ^.^ Tüm fotoğrafları satın alan kişinin Sema olduğu da ne kadar barizdi. Meltem’in saçma sapan kılığıyla bir anda sergide ortaya çıkması affedilebilir bir saçmalıkken, yastık savaşı sahnesi "öeeh!" dedirtti şahsıma. Amerikan dorm’u mu orası, yastık savaşı neymiş oğlum? Bu çocuklar daha geçenlerde top alacak paramız yok diye ağlıyordu. Onu geç yıkanacak su bulamazdık diyen Sefer’e yastık savaşı filan ters değil mi ya? Bu nasıl lükstür? Yetimhane sahnelerinin hikâyeye tek katkısı Sefer’in unutmuş gibi durduğu aşkını hatırlaması oldu. Gerisi hep sakillik.
Aslında eğreti duran başlı başına Dafne karakteri de işte n’apacan? Onu göreceğiz diye zırt pırt yetimhaneye çeviriyoruz kameralarımızı. Madem karakter harcayabiliyoruz kolayca, Dafne’nin de sepetlenmesi bu kadar zor olmamalı diye düşünüyorum. ^.^ Biz ki söyleye söyleye hem Çiğdem’i, hem Mete’yi postalamış bir güruhuz. Yapabiliriz bunu dostlar. Ha gayret biraz daha kötü enerji gönderelim. Zira gerçekten sinir bozmaktan başka bir fonksiyonu yok Dafne’nin. Üzgünüm.

“Burası çok soğuk.”
Mete sezonun sürprizi olabilir demiştim geçen hafta. Böylesi bir sürprizi kastetmemiştim tabii. Sanırım sezon başında Sema’nın yerine geçirilmesi planlanmışken vazgeçildi. Ama ölmesine de gerek yoktu be. Tamam hoşlanmadık, benimseyemedik filan da adamın diziye uyuşmama dışında bir günahı da yoktu şimdi. En azından gördüğümüz kadarıyla. Düşündüğümüz gibi karanlık bir tarafı varsa da öğrenemeden gitti rahmetli. Allah taksiratını affetsin. De, giderken Sefer’e anlatamadı di mi gerçeği? Mevzu o kadar gereksiz uzadı ki son olanlardan sonra Sefer, Sema’yla Mete arasında bir şey olduğunu tekrar düşünmeye başlarsa şaşırmayacağım artık. Keşke gelecek bölüm bir sürpriz olsa da çatışma başlamadan konuşmuş olduklarını bir flashback’le görsek filan. Düşük ihtimal tabii.

Sevmek zamanı
Peki Sema’nın, Sefer ve Zülfikâr Dafne’den bahsederlerken yine muhabbetin en olmayacak kısmını duyup ortamdan sessizce uzaklaşması klişesini ne yapacağız? Hem de konuşmaya niyetlenmiş gibi dururken. Bahri Baba’yı bile ürperten soğukkanlılıktaki avukat Sema, Songül gibi bilimum kapılarda helâk olmaya başladı. Oldu olacak Sefer’in duvara astığı fotoğrafının karşısında elinde viski bardağıyla, robdöşambrıyla ağlarken filan da görelim. Güzelim çift, göz göre göre ziyan oldu kaç bölümdür. Kurdeşen döküyoruz seyrederken. Sinan’ın vurulması bile yarım bölümde sonuca bağlanmışken neredeyse tüm klişeleri tecrübe eden SefSe bunu hak etmiyordu. RaniniTv’ye yazdığım ilk yazı, ikinci sezon başlamadan nerede kalmıştık babında ilk sezonu ve diziyi özetleyen bir derlemeydi. Orada da Poyraz Karayel’i sevme sebepleri arasında saydığım Sefer-Sema çiftinin geldiği noktadan doğal olarak çoğu insan hoşnutsuz. Çok uzattım belki ama haftalardır, ha çözüldü ha çözülecek diye çok da tepki göstermemiştim bu mevzuya, fakat hakikaten kabak tadı verdi. Eğer ki Dafne-Sefer gibi bir yönelim gerçekten olursa o tat iyice kekremsi olur onu da söyleyeyim.

“Ha bu arada, dün gece baban babamı öldürüyordu.”
‘Bir hadise var.’ Mabel Matiz’in yorumu alışageldiğimiz kliplerimizden birine daha eşlik ederken, bizim evden gelen tepki: Bunların da hepsi âşık. Yani hadi herkes çift oldu, herkes bakışıyor, Bahri Baba bile âşık oldu tamam da, Poyraz-Ayşegül dışında kimse mutlu değil? Onlar da onca hengâmede mutlu olmaya çalışıyor zaten garibanlar. Müziksiz dansları yine bir çok insana ah çektirdi sanırım. Zalımsınız.
‘Bugün günlerden hüzün’ müş. Yenilenen duvar yazımız 79 kere yakın çekim gösterildiği için iyice anladık. Açıkçası Poyraz’ın “baba” haykırışlarına kadar hüzünlenecek bir şey de olmamıştı. Ümran’ın ve İsa’nın dayak yemesini, Mete’nin bok yoluna gitmesini saymazsak. Peki fragmanda gördüğümüz DNA raporu bölümde niye gizlendi? Bunca yıllık dizi seyirciliği hayatımda görmediğim bir olaydı doğrusu. Böyle bir şey olabilir mi?

Kauçuk
İsmail’in Poyraz ve Meltem tarafından canlı yayında avlanması bölümü kurtaran kısım oldu benim gözümde. Gerçekten çok iyiydi. Yapılan haber de yılın habercilik başarısı gibi bir şeydi zaten. Duyduğum en yaratıcı küfürlerden birini eden İsmail genel başkanına “kauçuk” diyerek kahkaha attırdı. İsmail Poyraz’ın babası mı, değil mi öğrenemedik ama aslında vuruldu mu, vurulmadı mı onu da anlayamadık. Hani öleceğini sanmıyorum zaten de, acaba Albaylı sahneler gibi bir hayal olma ihtimali nedir? Ya da Poyraz’ın yeni bir oyunu? Göreceğiz. Lakin oyunculuk yine üst seviyedeydi.

Gerçek kötüler loş ışıkta oturur.
Aksiyonu ve adrenalini arttıran çatışma sahnesinde Bahri Umman malikanesinin yol geçen hanı seviyesindeki koruma sistemi etkileyiciliği bir hayli azalttı. Bu Bahri’nin kapıda, bahçede filan at hırsızı tipli bir sürü adamı oluyordu. Onları da mı ekarte etti bu on yiğit? Ki önlerinde kabak gibi duran adamlara nişan almak yerine camı çerçeveyi indirdiler. Esas mafya ekibimiz de çalı çırpının arkasına gizlenerek kamufle olmayı başardılar. Piyango bir tek Mete’ye vurdu. Birkaç kişi daha en azından hafif yaralansaydı daha gerçekçi olurdu. Evi basanlardan biri de nasıl başardıysa en son kata kadar çıkmış ama armut gibi avlandı Sadreddin tarafından. Hepsini geçtim, koskoca İstanbul’un baş mafyasının bir sığınağı, bir acil durum planı yok muymuş? Keklik gibi kaldılar bodrumda. İnşallah mantıklı bir çıkış olur o vaziyetten. Bir de Pamuk iyidir inşallah. Daha nereden geldiğini öğrenecektik, telef olmasın hayvan durduk yere.
Neyse, bu kadar gömdüğüme bakmayın. Diziyi seyrederken şahsıma yöneltilen ne eleştirileri savuşturuyorum ben bilseniz. ^.^ Sırf ekibin TEGV gecesindeki group hug’ında da tekrar gösterdikleri içtenlik için bile seyretmeye devam edebilirim. Ama tabii ki dileğimiz hikâyenin rotasını çevirdiği yeni yönünde de kendisini sevdiren unsurlardan uzaklaşmadan yoluna devam etmesi.
Esen kalın.