İnsanlar, bıraktığı izler kadar yer kaplar diğerlerinin hayatında. Bazen yakarsınız bir kalbi, külleri kalır sizi hatırlatan. Bazen soğur, ısınamaz sizden sonra. Bazen minicik bir dokunuş hediye edersiniz birisine, hayatı boyunca unutamayacağı... Bazense silmek istese de silemeyeceği izler kalır elinde avucunda. Ama o izler sizsinizdir nihayetinde.
Aslında AlSel'in hikayesi de birbirlerinde bıraktıkları izlerle yön buluyor diyebiliriz. Şu küçücük sorunun gölgesinde dinleniyorlar: iz bırakanlar unutulur mu?
Sorumuzu Ali ve Selin'e yönelttiğimizde bağıra çağıra haykırıyorlar cevabı, kulak kesilmeye gerek yok. Ali, 'ben unutamıyorum yaşananları' diyor bir kibrit çakarcasına kalplerine. Selin ise 'ölsem de unutulmaz' diyerek harlıyor ateşi. Veriyorlar ateşe birbirlerini, yangından ilk kurtaracaklarıyken birbirleri. Yana yana seviyorlar. Gözyaşlarıyla söndürüyorlar yangınlarını sonra. Ve ardından bir kıvılcım daha! Bu kısır döngü aşka gebe, aşka! Doğuşunu bekliyoruz bu aşkın, ve doğuşunu bekleyeceğiz her Pazartesi Güneş'imizin.
Bu yangınlar güzel şey vesselam. Eriyorlar, eriyoruz. Yaraları var onların, bırakalım kendileri sarsınlar. Yaraları ne kadar derinleşirse, o kadar düşüyoruz içlerine. Düştük evet, ama kalkmak isteyen kim? Ben değilim!