Bay AŞK öldü: Öyleyse yıkıl Sezar!

Bay AŞK öldü: Öyleyse yıkıl Sezar!
Yayınlandığı yıllarda Amerika'da yeri göğü inleten dizi The O.C., Ay Yapım'ın genç patronu Kerem Çatay'ın bir hayali olarak hayata geçmiş. Bilmiyordum. Dün gece Beyaz Show'da Barış Falay'dan öğrendim. Melek Gençoğlu'nun tam da yazmaya ara verdiği bir dönemde dizi Ece Yörenç tarafından kaleme alındı. 13 Eylül 2013, Cuma akşamı başlayan macera 77 hafta sonra 12 Haziran 2015'te ekran yolculuğunu tamamlamaya hazırlanıyor. Uzunca bir süre finali konuşacağız. O çok belli. Bence mutlu son olacak. Medcezir gider ayak bir çınarı devirdi. Asım Şekip Kaya'yı ebediyete yolcu etti. Yazarlar aynı bahçeye bir acı daha vermeyecek, Mira ve Yaman'ın cismi dünyasına dokunmayacaktır diye düşünüyorum. "Ölümsüz olan aşktır, cisimler fani" gibi felsefe dolu bir önermeye bağlamak zirve olur ama Mira-Yaman aşkının daha umut veren, mutlu bir sona (orjinal hikayeye rağmen) yürüyeceğine son güne kadar inanmak niyetindeyim.

The O.C
uyarlaması MedCezir temel olarak bir imkansızlık hikayesi anlattı. "Olmaz" denilen iki farklı sınıfın aşkını, kaynaşmasını olur ettiler. Romeo ve Jülyet'ten beri çalışan bu sağlam klişe ile çok da önemli bir mesaj verdiler. Evet, Yaman Tozludere'de büyümüş suça meyilli bir delikanlıydı. Sokak çocuğuydu anlayacağınız. Ona verilen yırtma şansını değerlendirirken de, onu bataktan çeken ellere önemli dersler verdi. Yaman içine dahil olduğu yeni hayat düzeninde de kendi gibi oldu. Tozludere'de büyüyen, alt sınıfa ait yakışıklı çocuk, Altınkoy'un büyülü dünyasında asimile olmadı.

Başkalaşmadı, dönüşmedi. Değişti ama özünü terk etmedi. Transfer olduğu sınıfın da pürüzlerini törpüledi. O sınıfın en parlak sembolünü yani Mira'yı da dönüştürdü. Mira'nın kumaşında var olan ama doğru bir rehber bulamasa solup tükenecek olan "iyi insan"ın tozunu silkeledi. Mira'nın kutsallar ve değerler listesini güncelledi ve onlara tuttunarak parlamasını sağladı. Mert'i büyüttü, Selim Serez'e zafer kazanmış komutan olma imkanını yaşattı. Elini değdirdiği  Altınkoy ahalisine etiketlere yapışmamayı, insanları yaftalamamayı öğretti. Öğrendiklerini uygulayıp uygulamamak serbest. Tozludere raconunda teklif var, ısrar yok! Kısaca oyunun kurallarını yeniden yazdı. Adeta asimilasyona direnişin kurgusal bir sembolü oldu. Bu anlamda yaratılan karakterin de uyarlamasının da başarılı olduğunu düşünüyorum.

RIPAsım Şekip Kaya, seni en çok ben özleyeceğim!

Bu öyle bir dünya ki oyuncular baki, karakterler fani. "Ölümsüz karakterler yaratmak" ise galiba en zoru... MedCezir adını ekran tarihine kazıyacak türden ölümsüz karakterler yarattı mı, bunun cevabını zaman verecek. Ancak Medcezir'in 77 bölüm süren yolculuğunda en çok dikkatimi çeken bir diğer karakter Can Gürzap'ın canlandırdığı Asım Şekip Kaya oldu. Dramaturjik olarak Yaman Koper'in tam zıttı olarak tasarlanmış gibi duran nam-ı diğer Bay Aşk, dün gece çok trajik şekilde ölerek bir devrin de sonunu getirdi. Etkileyici bir sahneydi.

Asım Şekip sanki artık bu dünyada yeri olmadığını anladı ve kendi isteği ile yaşam ışığını söndürdü. Ölüm anındaki pozisyonunun sakinliği bende Azrail'e direnmek için hiç çabalamadığı duygusunu yarattı. Kenarda duran şık ve mahzun mokasenleri ile "pantalon- çorap- ayakkabı uyumu"nun son bilinçli neferi Kaya, elini sancıyan yerine bile götürememişti. "Tık diye gitmek" nasıl olur diyorsanız, o sahneyi izleyin derim.

Bay Aşk, çoktandır ekranda görmediğimiz türden bir rolü canlandırmıştı. O, "krem dö la krem" dediğimiz sosyal sınıfın ekrana yansımış son erkek temsilcisiydi. Ondan bir öncesinde de hatırlarsanız Adnan Ziyagil'i izlemiştik. Asım Şekip Kaya dişini tırnağına takarak, bir alt sınıftan yırtmaya çabalayan ve başaran türden zenginlerden değildi. Torunlarına anlatacağı kan ter ve göz yaşı dolu bir başarı öyküsü yoktu cebinde. Damıtılmış zevkleri vardı miras bırakabileceği...

Ait olduğu sınıfın zaten içine doğmuştu. Yüksek yaşam zevkleri olan bir beyefendi, iş dünyasına yön veren bir lider, karda yürüyüp izini saklamaya gerek görmeyen bir aşk adamıydı. Gençliğini eğlenceli kadınlarla zevk-ü safa içinde yaşamış vakti zamanı geldiğinde de kendi sınıfından bir evlilik yapmıştı. O evlilik sermayenin idamesi, soyun devamı için gerekliydi. Asil kan forever! Evlilik Müessesesi eşittir ancak ölüm ile sona erecek bir tür iş sözleşmesiydi. Ölümüne sadakat demek değildi, taraflar bunu asla dile getirmeseler de..

2000'li yıllara gelindiğinde ise Asım Şekip, nesli tükenmeye yüz tutmuş, doğal yollardan üreyemediği için genetiği bozulmuş, gün geçtikçe küçülmüş ve kimlik bunalımına girmiş o "Zenginler Kulübü"nü istila eden yeni saldırganlar ordusunun ataklarına karşı koyamadı. Artık iş hayatında da, aşk hayatında da muhatapları bu yeni nesildi. Gücünü asil kanından değil, kabarık cüzdanından alan, yoksulluktan değil yoksunluktan gelen ve zaten kaybedecek hiçbir şeyi olmayan o yırtıcı yeni nesil.. Tıpkı Orkun, Sude Beylice, Turunç Nadir ya da Kaan Mavideniz gibi..

Asım Şekip Kaya değişime direnenlerin makus talihinin bir yansıması olarak ekranda var oldu. Ayağının altından hızla kayan zemini fark etmedi. Tedbir almakta gecikti. Saltanatına uzanan elleri küçümsedi. Oysa hiç tanımadığı bir düşmanla ve eski bilgilerle savaşıyordu. İçinde yaşadığı ve kendini güvenli hissettiği fanustan kafasını çıkarıp dışarıda olup bitenleri değerlendireme gereği bile duymadı. Kurallarını başkasının yazdığı entrika oyunlarında başarılı olamadı. Sonunda nefesi kesildi. Azrail geldiğinde de direnmedi. Teslim oldu. Cansız bedeninin suya teslimiyeti de bende metaforik bir zirve yaptı. Asım Şekip Kaya kimseye değil kendine yenildi. Değişime direnen Bay Aşk'ı kibiriyle beslediği Asım Şekip Kaya sırtından bıçakladı. Havuza düştüğünde dudaklarımdan istemsizce şu cümle döküldü: Öyleyse yıkıl Sezar!

Böyle işte..
R.

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER