İmre...
Ben ilk baştan beri, yani İmre yurt dışından geldiğinden beri İmre ile bağ kuramamış, sevememiş ve de motivasyonunu hiç anlamamış bir seyirciyim. Ama 13. bölümde bunu yerle bir ettiler, şu an bayağı bayağı İmre ile bağ kurdum, sevdim ve ona üzüldüm (bakın bu acımak değil, üzülmek); bunu başarmak zordur, tebrikler... Ve hatta İmre daha yurt dışındayken "Hadi Melis Sezen'i de görelim" minvalinde cümleler kuruyordum. Keşke bunlar, yani İmre'nin motivasyonu baştan olsaydı ama sonunda rayına oturdu.
Bunu yapan, yani olumlu hâle getiren etkenlerden birincisi Melis Sezen'in her sahnede sergilediği harika performansı, çünkü öyle güzel verdi ki duyguyu...
İkinci olarak da önce Karga'dan sonra da Cesur'dan hesap sorduğu sahne. Acı ile yüzleştiğinde diğer yüzü ortaya çıktı İmre'nin, o üzerindeki koruma kalkanını.. ya da başka bir değişle üzerindeki o kalkanı yırttı attı ve öze döndü, Devran'ın yemek yerlerken ki ifadesi gibi...
Sonrasında hastanede Esme, Devran'ın yanına geldiğinde Devran ona sarıldı ya işte oradaki bakışta çok şey gizliydi. İmre'nin o bakışında Esme'nin İmre için yaptıklarından sonra Devran'ın neden Esme'yi sevdiği gizliydi.
Son olarak da en vurucu yer olan Kral'ı ile konuştuğu kısım. Neden bizi sevmediniz, dediği kısım... Bana ilk sahip çıkan kişi benim olsun istedim, dediği kısım... O kadar güzel yazılmış ve seyirciye aktarılmış ki İmre'nin tüm dünyasının içine girebiliyorsun...
Bundan sonra İmre nasıl bir yol izleyecek sorusuna gelecek olursam, o konuda bayağı bir belirsizliğim var. Şimdi ilk baştan beri Karga'nın takık olacağı kişiyi İmre olarak gördük, hissettik ve ikisinin çok şey paylaştığını gördük. İmre yeni hikayede yanında ölen kadını bile biliyor, neden lakabının Karga olduğunu, aile sırrına kadar ve yaşadığı psikolojik sorunlara kadar biliyor. Hâl böyleyken İmre'ye olacağını tahmin ettiğim hikaye Esme üzerinden gidildi. Kötü mü oldu, aslında ilk andan beri bir aşiret vurgusu var, illa bir yerde böyle bir şey planlanmıştır da İmre ile denklemi oturtmak zor oldu. Olumsuz anlamda demiyorum bunu...
Ben yazdığım yazılarda demiştim Esme oyuna girmeli artık diye ve dizi 2. aşamaya geçtiğinde doğru olan oldu ama yanlış mevkide oyuna alındı. Ben bu hikayenin başından sonuna kadar Esme ile Devran'ın olacağını biliyorum, inanıyorum ama seçilen bu hikaye tam anlamıyla geçmedi. İmre özelinde devam edebilir ve İmre-Karga restleşmesini, mücadelesini artık açıktan görebilirdik...
Şimdi İmre önce bir duracak, kafayı toplayacak ve bundan sonra nasıl devam edeceğini planlayacak. Çünkü Kral'a şah çekti bir kere, söyledikleri ile de bunu yaptı içten içe de... Annesi ile ilgilenir ama Aysel ile İskender'in de hep birbirlerinin önceliği olacaklarını aklında tutarak. Zaten Cesur'u sildi. Ama buradan çok güzel bir aile çatışması çıkacak. Bir tarafta Aysel-Cesur, diğer tarafta İmre-Cesur ve tam ortalarında İskender...
İmre'nin bir diğer karar vermesi gereken konu da artık yaptığı illegal işlere devam edip etmeyeceği... Bir de Esme ile dost olsalar nasıl oluru düşündürttüler, belki de bir şeyler çıkar oradan...
Gelelim küllerinden doğacak çiftimiz EsDev'e...
"Tatlılık abidesi..." Bir süre göremeyeceğimiz EsDev büyüsünden...
Bir taraf büyüyü bozdun, derken diğer taraf o büyü sadece sana ait değil, diyor. Ama ortada yanan bir aşk ve ayrılık...
"Çəmənlərdən yolum düşdü min kərə,
güllər vaxtsız solub-açdı, ayrıldıq,
ilk görüşdən nə gəldisə gözlərə,
son günü də gözü yaşlı ayrıldıq
Bircə dəfə öpə bildim telindən,
bircə dəfə: "Can!" eşitdim dilindən,
bir röyada tutacaqdım əlindən-
çağırdılar...yuxum qaçdı, aydıldıq
Bu ümid də məni qoydu gümansız,
vurub keçdi cəllad kimi amansız,
dillər tökdüm! inanmadı imansız,
baxıb gördüm-qəlbi daşdı, ayrıldıq"
Bu şiiri çok sevdim görünce ve bir ayrılık üstüne de iyi gider diye düşündüm.
11. bölüm boyunca her şeyini Esme'ye anlatan, ilk başlarda beraber plan kurdukları Devran 12. bölümde kaybolmuştu. "Artık Devran döndü" dedilerdi ama biz de böyle olmamalı diye eklemiştik. 13. bölümde olması gereken Devran geri geldi. Hem karakter gelişimi doğru yönde gitti hem de alıştığımız Devran'ı gördük.
Esme ise zaten ilk andan beri en doğru çizgide yazılan ve bu çizgiyi bozmayan karakter. Esme gibi güçlü kadın karakterler o kadar değerli ki, umarım seyreden herkes gerçek hayatta bunun değerini bir gün anlayabilir. Ve de Ahsen Eroğlu, Esme'ye öyle güzel ruh verdi ki benim en sevdiğim karakter oldu. Ama onun en büyük hatası vicdanı, bununla da sınanmaya devam edecek.
Devran'ı babasından bir bölüm önce intikam alırken görmüştük ve şimdi beraber ortak iş yaptığını ve hatta buzlar erimese de bir şeyler paylaştıklarını gördük. Bu da hızlı oldu, tamam mesele çıkarlar, tamam bunlar olabilir ama o zaman da daha sağlam bir zemine oturtulmalı, Devran'ın ne yapmak istediğini anlamıyorum, doğru tarafta kalarak kardeşi için adalet mi arıyor yoksa genel bir adalet arayışında mı? Veya polisler işin içinde mi, Sofi'nin tarafı ile ne yapacaklar vs. çok soru var...
Esme ile Devran'a dönecek olursam; ayrılık da olsa gene harikalardı. İlk sahne Esme'nin "Devran'ı biri düşünecekse bak burda (o ara sayıyor 1, 2, 3, 4 diye) 4 kişiyiz." Esme o kadar tatlı ki...
Devamında uluslararası bir mafyanın evindeyim, deyince Esme; Devran'ın arabanın kontrolünü kaybetmesi falan.. nasıl oluyor da böyle onlarca şey varken, daha çocukken inandığı babası tarafından terk edilmişken her seferinde yanında bulduğu, düşmemek için yüzüne bile dokundurtmadığı Esme'sini terk edebilir?.. Başkasını sevebilir?. Onun karşısına çıkan ilk kadın İmre de mi İmre'ye tav olabilir? Hata yaptı çok büyük, inanılmaz büyük ama son bölüm İmre'ye koyduğu tepkiyi neden baştan koymadı? Onun sebebi de çok açık, dizilerin uzunluğu belli, hikayelerin uzaması gerek ve bu da bundandı bana göre.
Sonrasında hastanede sarıldığı sahne, ev önünde annesinin "Esme'nin değerini bil" dediği sahne, el ele tutuştukları sahne.. hepsi büyü bozulmadan önceki son sahnelerdi. Zaten önceki yazılarımda kullandığım şeyleri görmek çok güzeldi. Bu çift için büyülü diye anlatmıştım. Bunlar nasıl sevgili, doğru dürüst bir şeyler yapsınlar, bari ilk bölümdeki yere gitsinler, şeklinde naçizane öneri sunmuştum. Son bölümde görmek çok güzeldi...
Ayrılık sahnesi o kadar güzeldi ve bizdendi ki abartısı da gerçekti verilen his de...
İnsan ruhunun en derin yaralarını açan, çoğu zaman farkında bile olmadığımız bir an gelir; güvenin kırıldığı, kalp ve aklın birbirinden uzaklaştığı o an… Bu hikaye de öylesine bir anın içinde, zamanın durduğu, duyguların donduğu bir anın etrafında döner. Devran bir hatanın içinde boğulmakta, sevdiği kadına ihanetin sınırlarında kaybolmaktadır. O an, iki dünya birbirine çarpacak gibi olur. Kadının dudaklarında başka bir kadının adı, o öpücüğün yankısı vardır. Ne kadar küçücük bir hareket gibi görünse de, içindeki büyük yıkımı kimse göremez.
İtiraf, sanki bir günah çıkarma aracıymış gibi gelir; ama o da bir yaradır, bir acıdır. Devran, sevgilisine karşı dürüst olmak ister, ama bu dürüstlük bile yanlış zamanlamada bir bıçak gibi keser. Kendisini affedilmeye layık görürken, sevgilisi tüm gücünü toplar ve kalbinin en derin köşesindeki o kırık noktayı fark eder: güvenin kaybolmuşluğu. O an, ilişkileri birbirine bağlayan o ince ip, bir anlık bir yanlışlıkla kopar.
Sevgilisinin ayrılık kararı, bir hayal kırıklığının ve kaybolan umudun ürünü değildir yalnızca. O, kendi benliğini bulma arayışıdır. Kendi sınırlarını, kendi değeriyle çizdiği duvarları savunma çabasıdır. Ne kadar sevmiş olsa da, ne kadar bağlansa da, bir noktada kendini kaybetmemek adına geri çekilmek zorunda kalır. Ayrılık, acılı bir özgürlüktür; bir vicdan muhasebesidir, bir hayatın yenilgiye uğramasından, bir insanın kırılmasından daha çok, insanın kendi varlığını yeniden inşa etme kararıdır.
Ve belki de, her iki tarafın da yolculuğu burada başlar. Erkek, sevgilisiyle yaşadığı bu dramdan sonra, bir hatanın bedelini ödemek için bir ömür boyu sürecek bir içsel mücadeleye girer. Kadın ise, ona duyduğu sevgiyi değil, kendi kalbinin sadakatini savunarak, yeniden kendi gücünü ve özünü bulur. Zaman geçer, hayat devam eder; ama o an, bir dönüm noktası olarak kalır, her iki ruhu da derinden etkileyen, unutulmaz bir iz bırakır.
Ve sonunda kül olduğu sanılan bu aşk küllerinden yeniden doğar. Aynı Zümrüdüanka Kuşunun hikayesi gibi...
Biraz edebiyat katmak istedim. Edebiyat da abartısız olmuyor sonuçta...
Esme'ye büyük bir fedakarlık teklif edildi, ama şöyle bir sorun var: dahi bir adamın hikayesini baba oğul ve kardeş çatışması üzerinden izleyeceğimiz dizide birden aşiret hikayesi görmek açıkçası tuhaf hissettirdi. Ha nasıl işleneceğini bilmeden konuşmak yanlış olur, ama bildiğim bir şey varsa o da Esme'yi artık oyunun içinde göreceğimiz, tabii ki Sofi ile birlikte... Bu süre zarfında Devran'ın yapacaklarını izlemek ve EsDev aşkının birleşim yeniden doğuş sürecini görmek çok keyifli olacak.
İlk sezonu giriş-gelişme-sonuç olarak bölersek giriş kısmında aşka şahit olduk, gelişmede ayrıldılar, bu ayrılık süreci ne zamana sonlanırsa sonuç kısmına geçmiş olacağız... Sonuç kısmında da yeni hikayelerle araya 3. 4. kimselerin girmediği hikâyelerle de EsDev'i izlemeye devam edeceğiz...
13. bölüm 4 karakter üzerine kuruluydu ben de yazıyı öyle yazdım... Herkesin eline emeğine sağlık...
Okuduğunuz için teşekkür ederim, okuduktan sonra Twitter'da gelin yazı üzerinden diziyi konuşalım...
Naim.