Yargı: Nasıl ölmek istersiniz?

Yargı: Nasıl ölmek istersiniz?
“Öyle kolay değil can almak. Kabiliyet ister, saygı ister. Yıllarca nefes almış bir bedeni ebediyete uğurlayacaksın o zaman insaf edeceksin. Mademki ecelin yerini alıp, kaderin yolunu değiştiriyorsun o zaman hakkını vereceksin. Bence her insan nasıl öleceğini seçebilmeli. Çünkü ölüm de doğum gibi kutsal. Evet savcım, nasıl ölmek istersin?”
 
Patrick Süskind’in aynı adlı romanından uyarlanan Perfume filminde Jean-Baptiste Grenouille isimli karakter insanı duygulardan yoksun olmakla birlikte kokulara olan duyarlılığıyla öne çıkar. Kendi kokusunun olmadığını ve insanların onun varlığından habersiz olduklarını fark ettiğinde arzu ettiği kokuya sahip olmak uğruna her şeyi yapmaya hazırdır. İnsan öldürmeye bile. Filmin ilk sahnesi bir balık pazarında açılıyor. Karakter çoğumuzun bir dakika bile durmaya tahammül edemeyeceği bir balık pazarında dünyaya geliyor. 18. Yüzyıl Avrupa’sının en kötü kokan yerinde dünyaya gelen birinin arzulanacak bir koku yapmak uğruna insan öldürmesi hiç beklenmedik değil mi?

Yargı’nın son bölümünü izlerken aklıma Perfume filmi geldiği için daha iyi empati yapabilmek adına sizlerle de paylaşmak istedim. Ilgaz’ı kaçıran tetikçi de aslında Perfume filmindeki Jean ile benzer özellikler gösteriyor.

“Annem; beni doğururken rahmetli olmuş. Babam da sağ olsun sık sık hatırlattı bana bunu. Laflarıyla değilse bile bakışlarıyla. Yani sayın savcım anneme kimse sormamış. Belki sorsalardı, doğurmak istemezdi beni. İşte ben de kendimce bir yöntem buldum hataları düzeltiyorum diyelim. Soruyorum herkese nasıl ölmek istediğini.”

Annesi onu doğururken ölmüş ve babası tarafından annesinin katili olduğu fikri ona empoze edilmiş. Karakterimiz de “Belki anneme nasıl ölmek istediği sorulsaydı beni doğurmaktan vazgeçerdi.” düşüncesiyle bir adalet arayışına çıkmış ve bu arayış onu Ilgaz’a kadar getirmiş.

Tetikçi ve Ilgaz’ın sahnelerindeki repliklerin noktasına virgülüne kadar hayran kaldım. Adaleti sağlamayı kendine meslek edinmiş bir savcı ve insanları öldürürken nasıl ölmek istediğini sorarak adaleti sağladığını düşünen bir tetikçi.
Tüm bu zıtlıklarına rağmen oldukça sakin geçen sahnelerinde Ilgaz her kelimesiyle tetikçiyi ve yardımcısını adalet diyerek düştükleri yanlış yoldan döndürmeye çalıştı. Aslında işe yarıyor da gibiydi özellikle tetikçinin yardımcısı olarak izlediğimiz adamın Ilgaz’ın bazı repliklerinde kendini sorguladığını ve ona hak vermeye başladığını hissettim. Belki de yeni bölümde Ilgaz’ın ıssız adadan kurtulması için aldığı bir bilet olacaktır.

Ilgaz’ın yine zekasını ustaca kullandığı bir bölüm izledik. Takip edildiğini anlayıp canı pahasına delili sakladı ve tetikçinin bomboş bir kutunun izine düşmesini sağladı. Yolda belki gizlice Eren’i, Ceylin’i veya bir başkasını aramasını bekledim ancak muhtemelen kimseyi tehlikeye atmak istemedi ve yine, bir kez daha kendisini tehlikenin ortasında buldu.

Bölüm boyunca bizi zekasına hayran bıraksa da tetikçiyle karşılaştığı ilk sahnede ölümün çok yakınında olduğunu hissettiğinde afallayıp duygularına yenik düştü. Dizide Ilgaz’ın duygularına yenik düştüğüne fazla tanık olamıyoruz. Duyguları bir tek Ceylin ve Mercan söz konusu olduğunda devreye giriyor. Issız bir adada terk edildiğinde bile Ceylin’in ona hediye aldığı saati düşünmesi gibi.

Tetikçi ona nasıl ölmek istediğini sorduğunda “Nasıl ölmek istediğimi bilmiyorum çünkü ölmek istemiyorum.” demesinin aslında ölüm korkusuyla pek de bir ilgisi yoktu. Asıl korktuğu Ceylin ve Mercan’ı onsuz bırakmaktı. Onlarla kurduğu onlarca hayal, yaşamak istediği yüzlerce anı vardı. Ceylin’i ikinci kez anne olarak görecekti. Çıkacakları bir karavan tatilli vardı. Üstelik Mercanı okuldan alması gerekiyordu ancak nasıl ölmek istediğini soran bir katilin karşısında kolları, bacakları bağlanmış bir şekilde oturmak zorundaydı.

Sezonun en başında izlediğimiz Ilgaz ve Ceylin’in psikolog sahnesinde Ilgaz ve Ceylin’e son dönem yaşadıkları en yoğun duygular sorulduğunda Ilgaz’ın o zamanlar kızının denizde boğulduğunu düşündüğünden dolayı “Bazen boğuluyor gibi uyanıyorum. Bazen de nefes alamamak nasıl bir his diye düşünürken buluyorum kendimi. Suçluluk duyuyorum sanırım, hayattayım diye.” demesinin ardından artık nasıl ölmek isteyeceğini düşünemeyecek kadar ölmek istememesi Mercan’ın ve Ceylin’in ona geri dönmesiyle nefes alma sebeplerine kavuştuğunu hissettirdi.

Ilgaz yerinden bile kıpırdayamazken Ceylin ise onu bir kez daha kaybetmiş olmanın korkusuyla baş etmeye çalışıyordu. Bu acı ona tanıdıktı. Ilgaz’ın öldüğünü sandığı zaman diliminde yaşadığı acıyla bir şekilde baş etmişti ancak artık yalnız değildi. Mercan vardı. Bu sefer ağlayamaz, bağıramaz, özlemini belli edemezdi çünkü artık bir anneydi. Ne kadar kendini sakinleştirmeye çalışıp Ilgaz’ı bulacağına inandırsa da Mercan’ın her babasını anışında Ilgaz’sız bir dünyanın korkunç ihtimaliyle yeniden yüzleşti.

Bölüm genel olarak dram ve gerilim ağırlıklıydı. Seyircinin az da olsa yüzünü gülümseten tek sahnenin Mercan ve Ceylin’in havuza gittikleri sahne olduğunu düşünüyorum. Ceylin’in bir zamanlar ilk banyosunu yaptırırken sen suyu sevecek misin acaba diye ayağını öptüğü minik kızının gerçekten de suyu sevdiğini görmüş olduk. Ceylin’in Mercan’sız ve Ilgaz’sız kaldığı dönemde nefes almasını sağlayan suyun bir kez daha onlara şifa olmasını izledik.

Su Ilgaz ve Ceylin ilişkisinde her zaman bir metafordu. Paylaştıkları onca acıda birbirlerine uzattıkları bir şişe su onları bu noktaya kadar getirdi. Kızlarını kaybettikleri yer yine su oldu. Bulamadıklarında sakinleşmeye gittikleri yer de… İlk sezonda Ilgaz’ın makam odasında yer alan “Büyük Dalga” tablosundan son sezonda değişip yerini “Sis Denizi Üzerindeki Gezgin” tablosuna bırakması da suyun Ilgaz ve Ceylin’in yaşadıklarıyla ilgili paralelliğini oldukça iyi yansıtıyor.

Ilgaz’ın bir adada aç, susuz bırakılmak istemesi de su metaforuyla devamlılık sağlıyor. Ancak tetikçinin Ilgaz’ın susuz kalıp can vereceğini düşündüğü adanın dört tarafı denizlerle çevrili. Ve emin olun bir yerde su varsa Ilgaz ve Ceylin için yaşam hala devam ediyor demektir.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER