Yargı: Yaşanması mümkünken yaşayamadığımız mutluluklar

Yargı: Yaşanması mümkünken yaşayamadığımız mutluluklar
“Aslında insanı en çok acıtan şey; hayal kırıklıkları değil. Yaşanması mümkünken, yaşayamadığı mutluluklardır.” demiş Dostoyevski. Gülmemiz gerekirken gülemediğimiz anlar, birlikte olmamız gerekirken olamadığımız insanlar… Kocaman bir boşluk hissi aslında hayat.
 
Mercan’ın Ilgaz ve Ceylin’siz geçen, boşluklarla dolu iki buçuk yılı. Mercan küçücük yaşında bir yalana inandırılıp, onun olmayan bir hayatı kabullenmek zorunda bırakılmış. Hikayedeki beş yaşındaki Mercan’ın şu anki duygu durumuna ne kadar üzülsem de beni asıl yaralayan kısım Mercan’ın evi sandığı o eve ilk gelişi ve yeni annesine alışmaya çalıştığı süreç.
 
İki buçuk yaşındaki Mercan’ın hayatını biraz anlamlandırmak istiyorum. Muhtemelen sabahları Ceylin’in muhteşem sesinin mırıltılarıyla uyanıyordu. Annesinin güzel sesine babasının kahkahaları karışıyordu. Pembeli mavili odasındaki yatağından kalkıp elinde mavi tavşanıyla mutfağa doğru yürürken en yakın arkadaşı Pascal ayaklarına dolanıyordu. Dili döndüğünce, dünyadaki en tatlı şekilde “Günaydın!” diyordu anne babasına ve Ilgaz ve Ceylin kızlarının bu muhteşem konuşmasına hayran kalıp büyük büyük tepkiler veriyordu. Ceylin muhtemelen onun en sevdiği kahvaltılıkları hazırlamıştı, babasının annesine öpücükleri eşliğinde kahvaltılarını bitirip hazırlanıyorlardı ve annesinin ofisindeki minik masasında oyunlar oynamaya başlıyordu. Arada Yekta dedesiyle birbirlerine sataşıyorlardı. Dönüşte anneannesine uğrayıp kuzeni Elif ile oyunlar oynuyordu. Ardından kendi evlerine dönüp dedesi ve büyük dedesiyle devam ediyordu oyunlarını oynamaya. Koca bir günün özlemi babasının sıcak kollarında, dünyadaki en güvenli yer olan kanepelerinde son buluyordu. Gecenin geç bir saati “Pizza!” diye tutturuyor televizyonda çizgi film seyrederken anne ve babasıyla birlikte pizza yiyordu. Geceleri bir yanında annesi diğer yanında babası huzur içinde uyuyordu.
 
Artık annesi olduğunu söyleyen kadının evinde ise bunların hiçbiri yoktu. Ne annesinin sesi, ne babasının huzurlu kolları ne de Pascal’ın havlaması. Mercan’ın ürkek ve çekingen olmasının bir sebebi de belki budur; ona hiç ait olmayan bir yerde büyümüş olması. Evim dediği yerde hiçbir şey ona tanıdık değil çünkü. Sanki orayı gerçek anne ve babasıyla yaşadığı gerçek evine dönüştürmek için türlü yöntemler denemiş gibi hatta. Kumdan kaleler, çizdiği resimler…
 
Son yayınlanan bölümde her ne kadar Mercan’ın başka birisini ailesi bildiği gerçeğiyle yüzleştirilsek de Mercan gerçek ailesini parça parça da olsa hatırlıyor aslında. Hatırlamıyorsa bile derinlerinde bir yerde hissediyor. Birden fazla kez çizdiği resmin annesinin kolyesi olduğunu, Pascal’ın hayali de olsa bir şekilde arkadaşı olduğunu, gittikleri sahile yaptıkları kaya kalesi inşaatını, annesinin güzel saçlarını…
 
Bu kadar fazla hatırayla sıfırdan bir hayat kurma ihtimalinin gerçek olmadığını düşünüyorum bu yüzden de Mercan çok geç olmadan derinlerindeki o aidiyet hissini anlamlandıracak bana kalırsa.
 
Mercan tüm bu hatıralarla savaşıp “Doğa” olmaya çalışırken Ilgaz ve Ceylin ise onun yokluğunda sis çökmüş bir hayatta yönlerini bulmaya çalışıyorlardı. Önceki bölümlerde Ilgaz ve Ceylin’in Mercan’sız hayatlarının acısıyla yüzleşmiştik aslında ama bizim de Ilgaz ve Ceylin’in de yüzleştiği acı Mercan’ın artık yanlarında olmaması ve bir daha da olamayacağıydı. Kimse bizi Mercan’ın bir başkasının yanında olacağı, o başkasına “anne” Ceylin’e ise “hırsız” diyeceği gerçekleriyle yüzleştirmemişti. Mercan anne dediği kadına sarıldığında, korkup ona sokulduğunda Ilgaz ve Ceylin’in gözlerindeki hayal kırıklığı kalplerindeki kırıklığın gözlerine yansımış haliydi. Belki biraz fazla Ilgaz ve Ceylin gözünden bakıyor olacağım duruma fazla bencilce olacak ama onlar her akşam Mercan ile yatıp her sabah Mercan ile kalkarken artık adı Mercan bile olmayan kızlarının onlara “anne”, “baba” demek yerine “hırsız” demesi hem de hırsızlık aslında tam olarak da annesi sandığı, sürekli sarıldığı kadının yaptığıyken çok kalp kırıcı.
 
Ilgaz’ın, Mercan’ın onlarsız geçen seneleriyle yüzleştiği bir sahne vardı. İçinde fotoğrafların da olduğu günlüğü bulduğu. Saçları uzamış mesela ama Ilgaz ve Ceylin hiç görememiş. Bir yabancıyla oyunlar oynamış, kek yapmış, kumdan kaleler yapmış haberleri olmamış. Hastalanmış bilmemişler. En önemlisi büyümüş. Minicik kızları gün gün büyümüş ama buna şahit olamamışlar. Üstelik yaşanması mümkünken, çok güzel sevgi dolu bir aileleri varken…
 
Her ne kadar tüm bu travmalar aşılıp, üçü için güzel bir gelecek kurulacak olsa da; birbirlerinden ayrı, yapayalnız geçen o iki buçuk senenin yeri doldurulamazmış gibi geliyor. Hep içinde bir yerde kalır sanki insanın. Ilgaz ve Ceylin bir gece ansızın iki buçuk yaşındaki Mercan’ı özleyecekmiş gibi geliyor. Çünkü ona doyamamışlardı henüz. Çok acı belki evet ama bu hayatta geri döndüremeyeceğimiz tek şey zaman. Zamanı geriye alamıyoruz evet ama belki de yeni eklenecek mutlu anlar eski kötü günlerin üzerini örtüp, yaralarımızı sarmayı başarabilir.
 
Kaç yaşına gelirsek gelelim, ne kadar büyürsek büyüyelim, bazen hiç istemesek de bizi biz yapan parçalarımız anne ve babamızdan birer alıntıdır aslında. Bir palette sarı ve mavi renkteki boyların yeşil rengini oluşturması gibi. Mercan her ne kadar kendini Doğa olarak bilse de başka bir evi, başka bir ailesi olduğunu düşünse de Ilgaz ve Ceylin’in bir boya paletindeki karışımıyla oluşmuş aslında. Sakinliği, dinginliği, arada verdiği ters cevapları, mimikleri… her bir zerresi gerçek ailesinden izler taşıyor.
 
Bir evde yaşamak ve evinde hissetmek çok başka şeyler. Evet Mercan iki buçuk yıldır bir evde yaşıyor ancak evinde hissetmiyor bence. Gerçek evine, annesine, babasına, oyun arkadaşı Pascal’a döndüğünde evinde hissetmeye başlayacak ve bu his ona iki buçuk yaşındaki Mercan’ı, onun küçük ama huzur dolu dünyasını hatırlatacak. Tanıdık hissettirecek. Birlikte pizza yedikleri mutfağa, gülüştükleri yatak odasına, pazar banyolarına, dünyanın en güvenli yeri gibi hissettiren koltuklarına, annesinin güzel saçlarına, babasının kokusuna…
 
Ne demiştik herkes bir gün evine döner.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER