Kısmet: Nasıl olacak bu işler?

Kısmet: Nasıl olacak bu işler?
“Üzerimden gitmiyo lanet
Bi de benden bekliyo davet
Bi alamet koptu kıyamet
Ne de olsa bu işler kısmet”
 
Şarkıda da dediği gibi Doğan’ın da gitmiyor üstünden lanet. Ama memnun, çünkü o lanet Melike’den geliyor. Hep bir alamet işler dizide, anlaşılan çok kopacak kıyamet. Ama takmayalım, çünkü ne de olsa bu işler “kısmet”.
 
Kısmet 2. bölümü de tamamladı ve 2. bölüm ile 3. bölüm fragmanıyla olaylar olumlu anlamda ivme kazanırken, hatta 3. bölüm fragmanı ile çatışmaların daha vurucu olduğunu görüyoruz. Tamamen seyirciyi dünyasına almaya başlıyor.
 
Ve benim de bir yol haritası çizmemi sağladı. Çünkü daha dizi başlamadan önce fragmanları izlediğimde hafif bir karmaşa oluşmuştu bende. İsminin Kısmet olması ve sunulanlar ile kabaca ne anlatacağını biliyoruz, ama seyirci için derdin çok çok iyi aktarılması gerekir. Bu diziden bağımsız olarak sektörde iyi ya da kötü olsun dizi derdini anlatamadığı zaman tutmuyor... Tabii ben naçizane olarak senaryo işleri ile ilgilendiğim için az buçuk kestiriyorum veya öğrendiklerim ile bakıyorum ve de ister istemez seyirci modundan çıkıyor insan. Sonuç olarak dert anlatma durumu 2. bölüm ile rayına oturdu diyebilirim.
 
Bir diğer konu da 1. bölümde düğün olmasına ilk yazdığım yazıda değinmemiştim, aslında daha doğrusu düşünmemiştim. Sonrasında düşününce de hem bir diğer bölümleri görelim dedim hem de her hafta düğünden bir parça izleyeceğimizi düşündüm... O düğünün gösteriminin sebebi bu ikinci dediğim olmalıydı diye düşünüyorum naçizane olarak. Eğer böyle bir paralellik sunulmuş olsa o bahsettiğim artan çatışmanın seyircideki karşılığı alınırdı. Ama keşke o düğün olayı hiç olmasaymış eğer altından başka bir şey çıkıp da bizi şaşırtmayacaksa...
 
Seven ve sevilen
 
Çok bilinir, yaşamın bir parçası olmuştur ama önemini hiçbir zaman kaybetmemiştir: Sen birini seversin ama bir başkası da gelir seni sever. Hadi çık işin içinden. Kısmet de bundan faydalanıyor. Daha doğrusu bunun üzerine kurulmuş. Bizim izlemeye başladığımız, bu dağın görünen yüzü. Çocukluktan beri bu ikisi için hep böyleydi...
 
Doğan ve Melike birbirine âşık ama söyleyemedikleri için araya başka kişiler ve olaylar girmiş ve olmamış minvalinde bir düşünce var. Buna kısmen katılıyorum. Şimdi bu ilk akla gelen... İkisinin arasındaki durumu 1. bölüm yazısında “en yakını olma” ile açıklamıştım. İşte o yakınlık her şeyin önünde. Bugüne kadar kısmet olmadı. Bugünden sonra Melike’nin yaşadıkları, Doğan’ın Melike’nin konumlandırdığı yerden çıkması ile o yakınlık mevzusunun sorgulanması ile bir daha bakacağız bu işler oluyor mu, olmuyor mu diye?
 
Melike’nin karakteristik yapısı anlaşılması çok zor bir yapı. Doğan’ın ise basit. O “Standart iyidir...” dese bile aslında çok umurunda olmadığı anlaşılıyor. Melike dönünce yaşadığını anlaması ile Melike döndükten sonra dakikliğinden şaşması ile anlaşılıyor. Doğan o ‘standart’tan geçmek için eşik bekleyen bir karakter. Ama Melike’yi anlamak çok zor. Sürprizlerle dolu. Hani öyle bir an gelecek gözyaşına boğulacak ve boğacak ve başka bir an gelecek kendinden nefret... Hadi nefret çok fazla oldu sinir diyelim, sinir ettirecek, yani duygudan duyguya sürükleyecek bir yapıya sahip...
 
1. bölüm yazısında şunu demiştim:
 
“...sanki ileride babası Doğan’a karşı olumlu bir tavır içinde olacağını düşünüyorum. Ya da içten içe istediği damadın o olduğu düşüncesi vardır, diye tahmin ediyorum. Demek istediğim buradan ters etki çıkacak...”
 
Oldu da. Doğan ile Osman’ın sahnesine bayıldım. Ve düşündüğüm gibi olmasına da çok sevindim. Hem eğlenceli sahneler bizi beklerken hem de Melike’nin güçlü yapısına karşı olsun Taner ve Reis’e karşı olsun Osman’ın Doğan’dan taraf olması dengeleri sağlayacaktır.
 
Dizinin bir sevdiğim tarafı da şu: Doğan ve Melike’nin denklik mevzusu var. İkisi arasındaki bu maddi konu ne büyük bir mesele hâline getiriliyor ne de yok sayılıyor. Güzel bir dengeye oturtulmuş.
 
Dizinin hikâyesine, gidişatına değindim. Senaryo, diyalog gibi konulara bakacak olursam:
 
Melikeler yemeğe giderken Doğan ve Melike’nin arasında geçen diyalog ikilinin enerjisinin çok çok yukarıları çıktığı bir andı ve olacakların da göstergesi idi. Keza bebek operasyonu da aynı şekil...
 
Doğan’ın ezilen yüzü için vapurda dondurulmuş patates taşıyan birinden patates alıp fiyatı için “Soygun!” demesi, aynı şekil annesinin de söylemesi, vefa üzerinden dönen diyalog, Taner’in cinsiyetçi bir örnek deyip alâkasız bir hikâye anlatması gibi şeyler detay, gönderme, bağlamdan koparılan mizah unsularına çok güzel bir örnek oldu.
 
Cenan Adıgüzel ÇGH2’deki performansını koruyarak bir dizi içinde yapacağı her şeyi yapıyor. Eğlenceli, sürükleyici. Kısacası izlek açısından sorun yok. Tebrikler ilk önce. Amcası ile sahneleri de Reis’in de izleme açısından hiçbir problemi yok. Çok eğlendim izlerken. Ama 1. bölüm yazısında değindiğim bir şey vardı. Dizinin kurulu atmosferinde eksik bir şeyler hissediyorum izlerken. Bir karakter ihtiyacı varmış dizi kurulurken. Bu karakter şu an olan karakterin tekrar oluşturulması ile olabilir, ekleme ile de veya birini çıkarıp yenisini ekleme ile de. Naçizane olarak böyle düşünüyorum...
 
Roza ise o dediğim atmosfere uygun bir karakter. Beklenenler var ve o bekleneni karşılıyor. Şimdi soracak olursanız “Taner ve Reis neden bekleneni karşılamıyor? Güldürüyor mu, evet güldürüyor. Eğlendiriyor mu, evet eğlendiriyor.” Zaten bunlarda bir sorun yok ki, vurgulamak istediğim çatışmayı büyütecek karakter hikâyesi.
 
Doğan’ın ablasının kocası ile kişisel mevzuları vardı ve bunun için dizinin sonuna doğru karakola gitti. Karakol sahnesi, bu sahnede kullanılan gerilim müziği bağlamdan kopuktu ne yazık ki, bana mı öyle geldi bilmiyorum ama bir anlığına başka dizi izliyormuşum gibi sandım. Başındaki olay ile buraya gelme olayını daha güçlü ifade etmek gerekiyordu diye düşünüyorum.
 
Sözün özü kolay olsa değeri olmaz, acı ama gerçek bu. Onun için olacak ama nasıl olacak Doğan ve Melike’nin durumu, göreceğiz.
 
Tüm ekibin emeğine sağlık!
 
Teşekkürlerimle;
 
Naim.



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER