Bir dizi düşünün başrolleri
yeteneği ve oyunculuğu ile kendilerini ispatlamış iki star oyuncu. Türkiye’deki
çoğunluğun tanıdığı ve sevdiği iki insan. Beklentileri zirveye çıkaran bir
partnerlik. Herkes onların nasıl bir ikili olduğunu ve karşılıklı olarak nasıl
döktüreceklerini bekliyor. Buna ek olarak dizinin kadrosundaki diğer oyuncular
da flash isimler. Kadroda boş yok. Senaristi İlk ve Son dizisi ile
ciğerlerimizi dağlamış kalemi ile kalbimizde iz bırakmış biri. Beklentiler
yüksek. Heyecanla bekliyoruz ve dizi başlıyor.
İlk bölüm beklenti ile izleniyor. Reytinglerde
güzel bir açılış yaparak zirveye yerleşiyor. Her şey iyi gibi. Ama bir buruk
tat da yok değil. Hikaye kafaları karıştırıyor ama sonuçta dev prodüksiyon
desteği hak ediyor. Birkaç bölüm daha izliyoruz. Aynı tat devam ediyor. Baştaki
heyecan giderek azalıyor. Buna bağlı olarak seyirci de zamanla kopup gidiyor.
Reytinglerde düşüş başlıyor. 5. Bölüm itibari ile ben de diziden koptum. Yeni bölümü
merak etmediğimi fark ettim. Son birkaç bölüm beni diziye çeken tek unsur,
sevdiğim iki oyuncunun performansı da beni diziye çekemedi. Ben de zorlamadım.
Bıraktım. Peki neden?
Neden sorusunu kendime
sordum. Neden böylesi güzel bir kadroyu bir araya getiren bir dizi beni kendine
çekmiyor. Büyük bir beklenti ve sabırsızlıkla beklediğim dizi daha beş bölüm
geçmesine rağmen bende bırakma isteği uyandırıyor. Şunu baştan söylemeliyim ki
başladığım Türk televizyon dizisilerinden çok azı beni son bölüme kadar kendine
bağlamıştır. Zaten bir diziye başlarken önünde sonunda o dizi sarpa sarar ve
ben bırakırım diye düşünürüm. Fakat bu sarpa sarma işleri 10-15 bölümden sonra
başlar genellikle. Bu dizide ise daha baştan bir buruk tat oluşmuştu. Ben de 5
bölüm dayanabildim. Şimdi geriye dönüp düşünüyorum. Neden?
Bir hikaye size bir vaatte
bulunur. Sana bir hikaye anlatacağım ve bu hikaye seni duygudan duyguya
geçirecek der. Peki Aile dizisinin vaadi neydi? İsminden anlaşıldığı gibi bu
bir aile hikayesi. Vaadi bu kadar net fakat bölüm klişe
romantik komedi açılışı ile başlıyor. Aşağıda bunun yanlış bir açılış olduğunu
gerekçeleri ile anlatacağım. İki karakterimizin tanışması ve ilişkilerinin
ilerlemesini izliyoruz. Dizi ilerledikçe bu iki karakterin aileleri tarafından
yaralı insanlar olduğunu öğreniyoruz. Dizinin son sahnesinde ise Aslan’ın
Devin’i aile sofrasına oturtması ile finale ulaşıyoruz. Belli bir noktaya kadar
romantik komedi havasında ilerleyen dizimiz finali itibarıyla aile dramına
bağlanıyor. Ve iyi bir dizi mi kötü bir dizi mi anlayamıyorum. Şimdi kendimde
oluşan buruk tadın izlerini bulmaya çalışacağım.
Aslan ile Devin’nin o masaya
gelişi bir bomba etkisi yaratması gerekirken bende oluşan hissiyat daha yeni
başlıyoruz havası idi. Bu geliş beni yeteri kadar heyecanlandırmamıştı. Şimdi
düşününce bu aşkın bu kadar hızlı başlaması beni ikna etmedi galiba. Bir
senarist seyirciye neyi gösterip neyi göstermeyeceğini iyi hesap etmelidir.
Senaryo seyirciyi bir deneyime davet eder. Filmdeki başrol ile bir empati kurarsın
ve o empati ile sende bir duygusal deneyim başlar. İlk bölüm karakterler ile
empati kurmamı sağlamadı. Duygusal olarak bağlanmamı zorlaştıran etmenler var.
Karakterler empati kurulabilecek yönleri yüksek karakterler. Fakat o empati
duygusu oluşmuyor. Bunun basit nedenleri var.
Bir kere bu aşka inanmadım.
Bir aşkın oluşabilmesi için belli bir aşamadan geçmeli insanlar ve
biz seyirci olarak onların bu aşka hazır bireyler olduğunu bilmeliyiz. Bu ilk
bölüm itibari ile Devin karakteri aşkı düşünecek bir karakter değil henüz.
Beşinci bölümde de her ne kadar iki karakter aşık olduklarını deklare etseler
de bu aşkın altı henüz doldurulmuş değildi. Şimdi itiraz olarak zaten bu
karakterler sorunlu karakterler bu yüzden bunların aşk dediği sorunlu bir ilişki
denilebilir ama bu sorunlu aşkın da altı yeteri kadar doldurulamıyor. Oysa bu
sorunlu ilişkinin oluşması için her iki karakterin hayatı gayet uygun halde.
Burada kendimle çelişiyorum gibi gelebilir, size karakterlerin aşka hazır
olması geretiğini belirtmiştim. Karakterlerin hayat hikayelerini öğrendikçe
anlıyoruz ki bu sorunlu ilişki başlamaya müsait haldeymiş. Ama bu ilişkinin
daha ilk bölümden başlatılması ve başlatılma şekli oldukça hatalı olmuş. Ciddi
bir senaryo matematiği hatası var. Açalım.
Bu dizideki her karakter
zaafları ve geçmişleri ile çok iyi yazılmış. Karakterler ilgi çekici. Bu ilgi
çekici karakterler iyi işleniyor mu peki? Bence hayır. Örneğin Devin Aslan aşkı
bence çok erken başlamış bir hikaye. Ve bu erken başlangıç bize inandırıcı gelmiyor.
Karakterler sorunlu ilişkiye müsait ama bu sorunlu ilişkinin oluşması ve
oluşmasındaki süreç bence inandırıcı değil. Bazı tercihler ile inandırıcı hale
gelebilecek ilişki önemli olayların geçiştirilmesi ile altı dolu hale
gelemiyor.
Dizi bize gösterilmeden
geçiştirilen Yağmur’un intihar teşebbüsü ile başlıyor aslında. Biz bu intihar
teşebbüsü ve o teşebbüse götüren olaylardan mahrum bırakılıyoruz. Çünkü Aslan
ve Devin’in uçakta tanışması senaristler için daha önemli halde. Ve sonrasında
gelişen saçma olaylar. Bu intihar girişimi seyirciye anlatılıyor. Devin’in
ağzından hikayeyi öğreniyoruz. Oysaki bu dizinin tetikleyici
unsurlarından biri bu intihar girişimi. Biz bunu görmüyoruz. Dizi yanlış
noktadan başlıyor. Devin’in acelesi uçaktaki tavırları anlamlı hale gelemiyor
çünkü biz onun nereye yetişmeye çalıştığını bilmiyoruz. Öğrendiğimizde ise
duygusal bir empati oluşmuyor. Çünkü o sahne de biz Aslan’ın uzaktan Devin ve
Yağmur tartışmasını izlemesine şahitlik ediyoruz. Oysaki dizinin
duygusal yükü içerde gerçekleşen duymadığımız tartışmada gizli. Bütün bu büyük
olaylar geçiştirilirken biz iki karakterin gereksiz romantizmini izliyoruz.
Ketçaplı pilav eşliğinde. Devin’in duygu durumu Aslan ile bölüm boyunca
sürdürdüğü flörtün alt yapısı ile taban tabana zıt olması gerekirken
karakterimiz flörtleşiyor. Şimdi sormak lazım. Bu karakter ile nasıl empati
kurmamızı bekliyorsunuz. Bir insan kardeşi defalarca intihar girişiminde
bulunmuş ve hali hazırda hastanede yatıyorken nasıl bir aşka yelken açabilir ya
da bu aşk ne kadar inandırıcı olabilir.
Tetikleyici olayların bir
diğeri ise Aslan ile Amca arasındaki kavga. Bu kavganın sebebi ne? 5. Bölüme
geldim anlamış değilim daha. Oysaki ortada bir düşmanlık var. Dizinin bütün aksiyonu bu düşmanlık üzerinden
ilerliyor ama bunun sebebini bileceğimiz elle tutulur bir sebep seyirciye
verilmiyor. Bu sebep verilmeyince biz İbrahim’in Ekrem’i düğün gecesi
vurdurmasına da bir anlam veremiyoruz. Bu tetikleyici olayı da görmek yerine
üçüncü kişilerin ağızından öğreniyoruz. İbrahim Aslan’a işleri temize
çekemezsin diyor. Çektirmem diyor. Neden? Altı dolu mu bu söylemin. İbrahim ne
kaybedecek de bu kadar ileri gidebiliyor düşmanlıkta.
Bir hikaye tetikleyici bir
olay ile başlar. Karakter bir şey ister. O sıradan dünyasında yaşarken onun
dünyasına çomak sokacak bir olay gerçekleşir. Bu isteğinin önüne bir engel
çıkar. Bu engel açıkça seyirciye gösterilir ki çatışma başlasın. Aslan işleri
temize çekmek istiyor. Bunun sebebi seyirciye anlatılmıyor. Oysa ki dizi burada
başlıyor. Şimdi size Aile dizisinin (bence doğru anlatımı olan ) alternatif bir
hikayesini yazacağım.
“Aslan babasının ölümü ile
kirli işlerden sıyrılıp işlerini temize çekmek ister. İşlerin temize
çekilmemesi için haklı sebepleri olan Amcası İbrahim Aslan’a şiddetle karşı
çıkar. (Bu sebepler ne? 5. Bölüme kadar öğrenemediğim için yazamıyorum) Amcası
ile dışarda çatışma halinde olan Aslan aile içinde de annesi Hülya ile bir
kavga halindedir. Bu çatışmalar ile boğuşan Aslan’ın hayatına hiç beklemediği
bir anda Devin girer. Kendi de karmaşık aile sorunları ile boğuşan Devin ile
Aslan sağlıklı bir ilişkiye başlayabilecek midir? “
Bence bu dizinin hikayesi
böyle başlıyor. Her iki karakterin tanışmasından önce onların ne tür sorunları
ile uğraştıklarını bilmeliydik. Böylece bu sorunlu ilişkinin başlama şartları
bizim için daha ikna edici olacaktı. Temel çatışmalar da bir zemine oturacaktı.
Dizide yapılan senaryosal
hatalardan biri de bazı önemli
sahnelerin gösterilmeyip anlatılarak geçilmesi. Örneğini verdiğim intihar teşebbüsü
sahnesi gibi. Oysaki dramatik anlatımda en temel unsur “Anlatma. Göster.”
kuralıdır. Seyircide bir deneyim yaratmak istiyorsanız ona kişilerin istekleri
önüne çıkan engelleri anlatmazsınız. Onları eylem haline getirip gösterirsiniz
ki onlarla baş etmeye çalışan karakterler ile bir bağ kuralım. Yağmurun babası ile mesajlaşma sahnesi de
buna örnek verilebilir. Biz Yağmur karakteri ile empati kuramıyoruz çünkü
empati kuracağımız sahneler başkalarının ağzında anlatılıp geçiştiriliyor.
Kısaca çek edelim:
Babası yüzünden intihara
teşebbüs etmiş bir karakter. Babasına öfkeli olmasına rağmen baba sevgisini
bastıramayıp ona mesaj atar. Heyecanla babasının tepkisini görmek için bekler.
Sonrasında ise mesajın babası tarafından okunduğunu görür. Bir cevap bekler fakat
babası kayıtsız kalır. Beklenen cevap bir türlü gelmez.
Bu sahneyi böyle gördüğünüzü
hayal edin. Sizde bir etki oluşacaktır. Bunun üzerine de Yağmur’un olanları
Devin’e anlattığı sahneyi düşünün ne kadar da duygusu elimine edilmiş bir sahne
olmuş. Oysaki biz Yağmur’un yaşadıklarını görseydik. Sonra bardak kırdığı
sahnedeki Devin’e söylediği sözlerin hepsi kalbimize işlenecekti. O camın
kırıkları bizim kalbimize batacaktı. Ama olmadı. Empati kuracağımız sahneler
eksildikçe karakterlerin sonrasında yaptığı eylemlere inanmak da zorlaşıyor.
Diğer bir önemli hata da
eylemler gerçekleşmeden seyirciye olacaklar anlatılıyor. Cihan karakterinin
Devin ile irtibat kurmadan önce seyirciye bunun söylenmesi gibi. Başka örnekler
de var, kısa kesmek için yazmıyorum.
Kısaca senaryosal hatalar çok
güzel anlatılabilecek bir hikayenin seyir zevki düşük bir şeye dönüşmesine
sebep oldu. Doğru yazılan sahneler oldu tabii ki fakat seyirciyi dizide tutmaya
yetmedi. Baştan yanlış zamine kurulan hikaye inandırıcılık sorunları ile
seyirciyi kendinden uzaklaştırdı.
Dizideki bütün ilişkiler
inandırıcılıktan uzak halde. Cihan ile Devin ilişkisi hariç. Aslan-Devin
ilişkisinin duygusal temeli sağlam kurulmadığı için ya da bu zararlı ilişkiye
giden süreç iyi anlatılamadığı için Cihan-Devin arasındaki ilişki seyirciye
daha çekici geliyor. Çünkü inandırıcı. Tanışmaları da birbiri ile irtibat
kurmaları da hepsi doğru yazılmış sahneler. Ve dramatik olarak da altı dolu bir
ilişki. Aynısı Aslan ve Devin ilişkisi için de geçerli olabilecekken doğru
senaryo matematiği işlemediğinden gerekli ilgi diri tutulamadı ve dizi kan
kaybetti.
Bir de söylemeden
geçemeyeceğim, İbrahim’in sarhoş halde neye hizmet ettiği belli olmayan
“Ben kötü adam mıyım Hülya?” sahnesi var ki ders diye okutulabilir okullarda.
Bir cümle altı doldurulursa bir etki yaratır. O cümlenin altını doldurmadan
karakterinize söyletirseniz komedi oluşur. Aile dizisinde olduğu gibi. Halbuki
o cümle ile İbrahim seyircinin empati kurabileceği bir karakter haline
gelebilirdi. Yazık oldu.
Belki dağınık anlattım ama
yukarıda bahsettiğim sebepler beni diziden uzaklaştırdı. Bu saatten sonra
toparlaması zor yine de eleştirilerimin faydası olursa sevinirim. Efsane
karakterler doğru anlatılamadığı için Aile hiçbir zaman efsane bir dizi
olamayacak gibi. Oysa ki ne yüksek bir potansiyel barındırıyordu. Üzülerek
yazdım bunları.