‘’Bir Levent Cantek hikâyesi…’’
Bu şekilde başlıyor Bozkır’ın 2.sezonu. ARC Film’in yapımcılığını üstlendiği Bozkır, 2.sezonuyla BluTV’de. Şu anlık 4 bölümü yayımlanan dizinin yakaladığı ilgi müthiş.
İlk sezonunda Yiğit Özşener ve Ekin Koç’un yer aldığı yapım bu sezonunda Furkan Andıç, Cemre Baysel, Yüsra Geyik ve Cemal Toktaş gibi başarılı birçok oyuncuyu da kadrosunda barındırıyor. Üzgünüm ama bu sezon Ekin Koç yok. Onun yerine Seyfi amire (Yiğit Özşener) yarenlik edecek Payidar karakteri (Furkan Andıç) senaryoya dahil ediliyor.
Dizinin konsepti- hikâyesi- senaryosu Levent Cantek’e ait. Cantek’i edebiyat dünyasından biliyoruz. Bu yapımla ülkemizin en başarılı polisiye işlerinden birine imza attığı şüphesiz. Üstelik Cantek, yeni sezonun yönetmenlerinden biri. Şahin Altuğ’la beraber yönetmen koltuğunu paylaşıyorlar.
Gelelim diziye. Bozkır, 2.sezonunda yine heyecanlı bir taşra hikâyesi anlatıyor. Üstelik birçok eski ve güncel meseleyi nakış gibi dokuyor. Oraya ayrı bir parantez açacağım zaten. Dizi bu sezonunda da bir seri katile odaklanıyor. Kadınları öldüren bu seri katili Cemal Toktaş canlandırıyor.
Dizinin en büyük handikabı da şüphesiz bu durum. Zira, seri katili ilk bölümden beri bilmek seyir zevkini şüphesiz azaltıyor. Konvansiyonel medyada değiliz. Biz de True Dedective, Sinner, Dark, Mindhunter gibi izleyiciye soru sormayı iyi beceren hikâyeler üretmeliyiz. Katilin, suçlunun, dakika 1 gol 1 karşımıza kabak gibi çıkması açıkçası beni üzdü. Birçok seyircinin de aynı şeyi düşündüğünden eminim.
Cemal Toktaş beğendiğim bir oyuncudur. ‘’Güneş’i Gördüm’’ filmindeki travesti karakteriyle hâlâ akıllarımızda. Burada da iyi iş becermiş. Kadınlarla ilişki kuramadığı için onları öldüren bir katile hayat veriyor. Hele o mısır yiyişi. ^^ (diziyi seyredenler daha iyi anlayacaktır.)
Ancak dizinin diğer bir problemi ise hikâyelerin iç içe geçmesi. Esas hikâyenin ne olduğuna karar veremiyor seyirci. Dizinin asıl hikâyesi bu seri katil mevzusu mu yoksa Dirlik Bank’ın sahibi Aliço’nun halkı kazıklayıp kaçıp gitmesi mi? Bilhassa ilk bölüm izleyiciyi bu konuda zorluyor. Tabi ki her karakterin bir hikâyesi olabilir. Ancak bazılarının hikâyesi diğerlerinin önüne geçmelidir. Daha saf, temiz, duru bir ilk bölümle başlasaydık mükemmel olabilirdi. Seri katil yapımlarını çok seven biri olarak polis- katil ilişkisinin zayıf bir şekilde kurgulanması maalesef projeyi suya düşürüyor.
Ama dizinin en büyük artısı otantisiteyi çok iyi bir şekilde inşa etmesidir. Jenerikten dizinin sonuna kadar taşrayla ilgili her şeyi görüyoruz. Camide abdest alan adamlardan, yemlenen güvercinlere kadar Alevi olayları, cem evleri, Çiftlik Bank göndermesi gibi birçok hadiseyi seyretme imkânı buluyoruz. Yönetmenlerin yerelliği çok başarılı bir şekilde verdiklerine şahit oluyoruz.
Dizide çalan türkülerden, küfürlü diyaloglara kadar senaryo özgünlüğünü ve otantikliğini konuşturuyor. Çoğu yerli- platform dizisinde duyduğumuz Amerikanvari konuşmalar, jestler ve mimikler bu yapımda yok. ‘’Evet, bu karakterler buralı!’’ diyoruz. Türkiyeli. Polisin tavrı, üç maymunu oynayan mahalleli, entelektüel çevre, vs. vs. Türkiye’de geçen bir dizi seyrettiğimizin farkındayız. Bu hikâyeye her halükarda inanıyoruz. Kanaatimce yapımın en büyük avantajı da bu.
Dizi şimdilik 4 bölümüyle BluTV’de. Katilin nasıl yakalanıp/ yakalanmayacağını izlemek için gelecek diğer bölümleri bekliyorum. Bozkır’ı daha önce izlemeyenler muhakkak bir şans versinler. Dizinin ilk sezon hikâyesiyle yeni sezon öyküsü farklı. Yani bu sezondan diziye başlayanlar, öykü manasında bir şey kaybetmezler. Ama ilk sezondaki öykünün gerek kurgusu gerek incelikli anlatımı kanaatimce daha iyiydi. Benden söylemesi. ^^