Abuk sabuk bir dünyada bir sıcak kafa

Abuk sabuk bir dünyada bir sıcak kafa
İlk duyurusu Mart 2020’de yapılan, 2021'de yayına gireceği deklare edilen Sıcak Kafa nihayet 2 Aralık 2022 tarihinde Netflix’te yayımlandı.
 
Tanıtım fragmanından sonra izleyicilerde beklentileri yükselten Sıcak Kafa, Türkiye’nin ilk distopik macera türündeki dizisi olma özelliği gösteriyordu.
 
Türkiye dışında ‘Hot Skull’ adını taşıyan dizide; Haluk Bilginer (Haluk), Osman Sonant (Murat Siyavuş), Hazal Subaşı (Şule), Şevket Çoruh (Anton), Şebnem Hassanisoughi (Canan) ayrıca Tilbe Saran, Kubilay Tunçer, Özgür Emre Yıldırım, Gonca Vuslateri, Hakan Gerçek, Erdem Akakçe, Barış Yıldız, Arda Anarat, Furkan Kalabalık ve Cüneyt Uzunlar gibi isimler yer alıyor.
 
Dizinin yönetmen koltuğunda Fi dizisinden hatırladığımız ve başarılı bir yönetmen olan Mert Baykal var. Distopik macera türündeki dizinin yapımcılığını ise Teşkilat, Aldatmak, Maraşlı, Bir Zamanlar Çukurova ve Muhteşem Yüzyıl gibi dizilere imza atan TIMS & B Productions üstleniyor.
 
Sekiz bölümlük dizinin senaryosunu kaleme alan isimler ise, dizinin aynı zamanda yönetmenliğini üstlenen Mert Baykal’ın yanı sıra, Zafer Külünk, Gökhan Şeker ve Müjgân Ferhan Şensoy.
 
Sürreal bir film gibi tüm dünyayı kasıp kavuran Covid 19 salgını, tüm dünyada alışkanlıkları, yerleşik ekonomik, sosyal ve politik yapıları, insan ilişkilerini kısacası birçok şeyi kökünden değiştirerek insanlığın zihnine kazındı.
 
İşte Sıcak Kafa, salgının etkilerinin silinmeye çalışıldığı bir dönemde ortaya çıkması yönüyle dikkatleri üzerine daha da çok çekti. Hatta zannedildi ki bu dizi, Covid 19’un pratiklerinden hareket edilerek çekildi, hem estetik hem ticari bir iş yapıldı.
 
Oysa durum bundan çok farklıydı.
 
Sıcak Kafa, Afşin Kum imzasıyla April Yayıncılık etiketiyle 2016 yılında bir roman olarak çıktı sahneye. Hatta roman, Fantazya ve Bilimkurgu Sanatları Derneği (FABİSAD) tarafından “Hayal kurmak özgürleştirir” mottosuyla düzenlenen 2017 GİO Ödülleri’nde En İyi Roman ödülüne layık görüldü.
 
Sıcak Kafa dizisinin yönetmeni, romanı okuduktan sonra onu bir film projesine düşünmeyi tasarlamış. Dolayısı ile filmin fikrinin Covid 19’dan çok önce ortaya atıldığı düşünüldüğünde romanın yazarı Afşin Kum’la dizinin yaratıcısı Mert Baykal’ın dehası ve öngörüsü daha iyi anlaşılabilir.
 
Dizi, dil ve konuşma yoluyla, zihinden zihine bulaşan semantik bir delilik salgını olan ARDS yani “abuklamak” hastalığının alt üst ettiği dünyada geçmektedir.
 
TDK sözlüğünde saçmalamak şeklinde açıklanan abuklamaya maruz kalan insanlar bir süre sonra "abuklamaya" yani enfekte olmaya başlıyorlar. Bir anda birbirinden anlamsız cümleler kurarak durmadan konuşuyorlar. Herkes bundan korunmak için de kulaklıklar takarak hayatına devam ediyor. Dizi, bu hastalığın salgına dönüşmesinden 8 yıl sonrasını anlatıyor.
 
Filme ismini veren "Sıcak Kafa" Murat Siyavuş'tur.
 
Murat (Osman Sonant), salgının ilk yıllarında kurulan çalışma grubu Proje X üyesi bir dilbilimcidir. Murat’ın baş bölgesinde “vücuttan müstesna yüksek ateş” diye belirttikleri bir etki ortaya çıkıyor. Murat, durumuna bir çare bulmak istiyor ve hikâyeyi anlatmaya başlıyor. Sıcak Kafa ismi de bu yönüyle oldukça manidar.
 
Annesiyle (Tilbe Saran) yaşayan Siyavuş, bir olayda güvenlik kameralarına takılır. SMK operasyon biriminin hızlı amiri Anton (Şevket Çoruh), Murat'ın immün olduğunu fark edince evine operasyon düzenler. Anton da resmi görevini tehlikeye atacak işlere kalkışmakta, karantina bölgesinde illegal koşullarda yaşarken telsizle temas kurduğu bir arkadaşıyla (Erdem Akakçe) birlikte Proje X grubunun izlerine ulaşmaya çalışmaktadır. Proje X, şüpheli bir yangında ortadan kaldırılmıştır. Murat da acımasız salgın yönetimine karşı dayanışma örgütleyen direniş grubu +1'den Şule (Hazal Subaşı) ile tanışır ve 6. Bölge'ye geçerek arkadaşı Özgür'ün (Özgür Emre Yıldırım) peşine düşer.
 
Sıcak Kafa, ilk distopik Türk dizisi olma özelliğini göstermektedir.  Burada konunun daha iyi anlaşılması için küçük bir parantez açarak distopya kavramına değinmek faydalı olacaktır. Distopya, çoğunlukla ütopik bir toplum anlayışının anti-tezini tanımlamak için kullanılır. Distopik bir toplum otoriter-totaliter bir devlet modeli ya da benzer bir başka baskıcı sistem altında karakterize edilir. Distopik toplumlar özellikle konusu gelecek zamanlarda geçen hikâyelerde yer alır. Bunlardan en ünlü olanları George Orwell'ın Bin Dokuz Yüz Seksen Dört ve Aldous Huxley'in Cesur Yeni Dünya adlı romanlarıdır.
 
Distopik toplumlar edebiyatın ve sinemanın birçok alt türünde görülmektedir. Distopyalar genellikle toplumdaki politik, ekonomik, teknolojik ve dini problemlere dikkat çekmek için kullanılır.
 
Sıcak kafa bu yönüyle tam bir distopyadır.
 
Ve ortaya konan içerik, alt metinler, dekor, atmosfer ve ton itibariyle çok da başarılı bir distopyadır diyebiliriz. Özellikle tüketim referanslı işlerin yoğunluklu olduğu film endüstrisinde böyle yapımların hem uygulanmasının hem de pazarlanmasının zorluğu göz önüne alındığında, Sıcak Kafa’nın çıtayı çok yüksek tuttuğu söylenebilir.
 
Distopyalar genelde gelecekte geçerler. Çünkü baskı zamanlarında, otoriter eğilimlerin ağır bastığı, antidemokratik ortamlarda ortaya çıkarlar. Sanatçılar, açık açık söyle(ye)mediklerini metaforik bir dille başka bir zaman diliminde geçirerek mesajlarını vermeye çalışırlar. Böylece baskılardan, gelecekten kendilerini korumaya çalışırlar.
 
Sıcak Kafa’nın yaratıcıları insan onurunun ilk unsurlarından olan ifade hürriyeti zemininde muhteşem bir buluşla hastalığı semantik düzlemde ifade ederek çağları aşan bir içerik koyuyorlar ortaya. Dizide insanı, en önemli özelliklerinden biri noktasında salgına maruz bırakarak alt mesajlar verilmektedir. Kapitalist evrende sözün özü değer kaybediyor, nerdeyse insanlar abuk sabuk konuşmaya yani saçmalamaya başlıyorlar. Bu olayın sıradan yönü. Asıl yönü ise, muktedirin(SMK) insanların nitelikli konuşmasını engelleyerek abuklaşmanın salgına dönüşmesini sağlamaktır. Böylelikle herkesin delirdiği, saçmaladığı bir ortamda muktedir, otoritesini korumaya devam edecektir, etmektedir.
 
Dizide, birçok görsel efekt sanatçısıyla çalışılarak ortaya gerçeklik hissini zirveye çıkartan bir atmosfer ve ton çıkarılmış. Özellikle kullanılan renk ve ışıklar izleyiciyi kısa sürede o kaotik atmosferin içine çekmektedir. Ve ortaya dibine kadar melale bulanmış, hastalığa, umutsuzluğa bürünmüş bir İstanbul çıkarılmış. Dikkatle bakıldığında şehrin dev beton bloklarla gettolara bölündüğü görülecektir. Filmin içerisinde bölge kavramını daha iyi anlamamıza yarayan bu beton bloklar gerçek anlamda bir otoriter yönetimi yansıtmaktadır.
 
Şehrin üzerine karabasan gibi çöken baskı, melal ve umutsuzluk, kahramanların psikolojilerine yansıtılarak mekân- insan ve zaman üçlüsü arasında şiirsel bir uyum sağlanmıştır denilebilir. Bu da diziyi gerçek bir sanat eserine dönüştürmektedir.
 
Tüm oyuncuların devleştiği dizide iki odak da nerdeyse birer kahraman olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunlar; baskıcı ve kaostan beslenen otoriter bir kurum olarak SMK (Salgınla Mücadele Kurumu); bu kurumun baskısından, kumpasından, kötülüğünden bezmiş ve bu kurumun uygulamalarına boyun eğmek istemeyen, çoğunluğu gençlerden oluşan aktivistler birliği Artı 1 adlı odaktır.
 
SMK her ne kadar bir sağlık oluşumu gibi dursa da Sıcak Kafa’da bu kurum otoriter bir devlet anlayışını temsil etmektedir. Çünkü bu kurum, devletin tüm unsurlarına hâkimdir. Hatta devletin kendisi olmuştur denilebilir.
 
Filmde çok net bir şekilde gezi olaylarına selam çakıldığını da söyleyebiliriz. Kocaeli olayları şeklinde verilen abuk katliamından tam beş yıl sonra yapılacak bir anma yürüyüşüne fokuslanan olaylar dizisinde, gezi olaylarında etkin olan kitleye benzer bir kitle umudunu aşılamaktadır. Bu oluşum içinde şahinler ve güvercinler şeklinde tabir edebileceğimiz iki odak vardır. Ve süreçte güvercinler bu mücadeleyi kazanmakta, anma yürüyüşü sempatize edilerek seyircinin taraf olması sağlanmaktadır.
 
Sonuç olarak; Sıcak Kafa oyunculuk, içerik, görsel efekt, ışık, yaratılan atmosfer açısından alkışı hakkeden bir yapım olmuş. Vasat izleyicinin çok üzerinde bir kitleye hitap ederek Türk sizi sektöründe çıtayı bir level daha yukarı taşımıştır denilebilir.
 
Nerdeyse hiç konuşmadan iki oyuncunun devleştiği Sıcak Kafa’da, Murat’ın Şule’ye kompliman yaparken yanlış okuduğu Şeyh Galib beytini düzelterek yazımıza son verelim.
 
Dizide dilbilimci Murat, şiiri;
 
‘Bir şu'lesi var ki şemS'-i cânın
Fânûsuna sığmaz âsmânın’ şeklinde okumaktadır.
 
Şiir bu şekliyle şu anlama gelir:
 
“Can güneşinin öyle bir alevi var ki göğün fanusuna, fenerine sığmaz!” 

Oysa şiirin aslı şöyledir:
 
‘Bir şu'lesi var ki şem'-i cânın
Fânûsuna sığmaz âsmânın’
“Can mumunun öyle bir alevi var ki göğün fanusuna, fenerine sığmaz!”

Necdet Karasevda
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER