“Kaybedilen en kıymetli eşyanın, servetin, her türlü dünya
saadetinin acısı zamanla unutuluyor. Yalnız kaçırılan fırsatlar asla akıldan
çıkmıyor ve her hatırlayışta insanın içini sızlatıyor. Bunun sebebi herhalde,
'Bu öyle olmayabilirdi!' düşüncesi." * diye anlatır Sabahattin Ali romanında
keşkelerini. Ne güzel de anlatmış pişmanlık hissini, yaşanamayacakları, kayıp
gidenleri. İşte dedim okurken tam Serkan Bolat çaresizliğinin eksik kalmış
tarifi gibi. Çünkü Serkan hayatının aşkından istemeyerek de olsa ayrılırken
nefesinden de kopuyor aslında. Her gittiği yerde, hatırladığı anı da yitip
giden fırsatlarını görüyor. Çünkü hayatının en büyük iyi kisini, en büyük
keşkesine kendi eliyle dönüştürüyor.
Pişmanlık hissi ne kadar da gri gibi. Ne azı var ne de çoğu. Ne
öfke gibi yakıp yıkar mesela, ne de merhamet gibi iyiliğiyle temizler seni. Tek
var olan pişmanlık bütün hatırlayışlarını zedeler. Çünkü miktarı yoktur. Aynı
elden yitip gidenler gibi. Serkan bu keşmekeşin içinde şu an. Kaç zamandır
içindeki kıskançlıkla gelen keşkelerini görüyoruz. Çünkü o da Eda ile nefes
almak, mutlu olmak isterken bunu elinden aldılar. Bu bölüm Eda hafızasını
kaybettiğinde ne kadar geçmişte kaldığını hep birlikte gördük. İşte bu yüzden
Eda’nın bu sırrı öğrenmesini istiyorum. İkisi de bu kadar üzüntüyü hak
etmiyorlar çünkü. Serkan’ın bu sırrı söylemeyeceği aşikâr olsa da ben Eda’nın
birkaç bölüm sonra sırrı öğreneceğini düşünüyorum. Bölümün bu şekilde bitmesi
güzel oldu, bize haftayı beklemek için bir sürü sebep verdi. Bakalım 17. bölümde
ne gibi yollar kat edecekler.
Biraz bölümün genelinden bahsedecek olursak açılışımızı Eda’nın
düşüşü ve de hafızasını kaybetmesiyle yaptık. Eda ve Serkan arasında kısa
geçilen birçok önemli sahne gibi burayı da göremedik. Eda nasıl düştü? Neden
gruptan ayrı oraya gitti? Ya da Serkan Eda’yı o halde bulduğunda neler söyledi?
Keşke Eda’nın nasıl düştüğünü görseydik ya da Serkan’ın çaresizliğini biraz
daha yakından görebilseydik. Hafıza kaybının biraz daha uzun sürmesini bekledim
fakat bölümün başında Eda her şeyi hatırladı. Peki bu bize ne kattı derseniz?
Aynı gün içerisinde farklı kıyafetlerle iki kere yenmiş kahvaltı seyrettik. Bir
de Serkan bölüm başında birkaç kere güldü. :) Hal böyle olunca fragmanda verilen
görüntüler o yazlık evde yaşanmış gecenin sabahıymış. En azından uzunca bir
süre sonra ilk defa onları mutlu görme fırsatımız oldu.
Kaç bölümdür olduğu gibi bu bölümde yüzükler o parmaklardan
çıkamadı. Çünkü yüzüklerini çıkarmak için bir sürü farklı sebepleri olduklarını
söyleseler de onlardan geriye kalan belki tek şey o yüzüklerdi. Aralarında
kalmış tek bağ onlardı. Ondandır ki çıkmamış yüzükten asla umut kesilmezmiş.
Bölüm içinde karakterlerin yaşadığı hisler ile ilgili bazı
notlar:
Eda: Üzgün, kırgın ama daha az öfkeliydi bu bölüm. Çünkü
Serkan’ın bir sebebi olduğunu biliyor ve bence o sebebi bulmak için de daha çok
azimli.
Serkan: Pişman ve üzgün. Yaşamayı eskisi gibi sanan ama Eda ile
nefes alabilen yeni Serkan’ı özleyen biri vardı bu bölüm.
Melo: Umarım bir an önce diziye geri döner çünkü karakterin
enerjisi olsun, hikayesi olsun diziye enerji katıyor.
Ceren: Bu bölüm hiç görmediğimiz kadar güçlü bir Ceren vardı
sahnede. Şirkette yaptığı sunum, Eda ile yaptığı konuşma gibi bunların hepsi onun
özgüveninin göstergesi. Bir de Ferit ile de yakıştılar sanki.
Fifi: O siyahların arasında Erdem için ilk defa bir umut
doğdu galiba. Olurlarsa garip ama bir o kadar da keyifli bir ikili olacakları
kesin.
Engin: Biraz saf ama hep iyi yürekli bir Engin vardı yine bu
bölüm. Pırıl’ın doğum gününü unutması dışında son zamanlarda hep Serkan’ın
yanında. İlk başlarda bize anlatılan Engin ve Serkan arkadaşlığını çok
göremediysek de şu an çoğu şeyini Engin ile paylaşan bir Serkan var.
Selin: Bence karakter olarak hikayesi çoktan tükendi. Eda ve
Serkan arasında daha fazla köstek olmaması dileğiyle...
Pırıl: İlk bölümlerdeki işkolik Pırıl’dan çıkarak her geçen
bölüm içindeki Pırıl’ı daha çok gösteriyor. Bu da onu daha sevecen yapıyor,
robot olmadığını gösteriyor.
Leyla ve Erdem: Dizinin eğlence ve de komik olmasının sebebi
kesinlikle yazılan iki karakterin diyaloglarıdır. Bir karakteri komik yapmak
romantik yapmaktan daha zordur. Çünkü yazılan diyalog karakteri çok absürt ve
yapmacık bir noktaya çekebilir. Ama Leyla ve Erdem hem çok eğlenceli hem de çok
inandırıcılar.
Alptekin Bey: Yine bildiğimiz gibi. Yaptıklarını unutmuş gibi
Serkan ile barışmak derdinde. Gidip kendi oğlunun hayatını düzeltmesine yardımcı
olmak yerine onunla konuşma peşinde sadece.
Aydan Hanım: Eda hakkında birkaç bölüm önce dediklerini unutup
bir anda onu sevmeye başladı. Oysa ki başta ne kadar da gerçek ve de doğru bir
karakterdi. Ama bu bölüm eskisi gibi Aydan Hanım vardı sanki.
Genel olarak yine hızlı ama benim için biraz bölük pörçük bir
bölüm izledik. Sanki bir sürü şey yaşandı fakat olayların sırası ve de
karakterlerin başına gelenler özellikle ilk yarım saatte karışıktı. Dizinin
başlangıcı ne kadar karmaşık gelse de son sahneleri çok güzel ve de anlamlıydı.
Sarhoş olan Eda sayesinde bakışlarda saklı olan aşkı ve de hüznü görebildik.
(Eda’nın şarkı söylediği sahneye ve de yapılan dublaja bir yorum yapmak
istemiyorum.) Bu yaşananların ışığında haftaya Serkan’ın sakladığı sırrı öğrenmeye
çalışan bir Eda göreceğiz. Yayınlanan fragmanlar bence hem çok ilgi çekici aynı
zamanda merak uyandırıcıydı. Özellikle Sabahattin Ali’nin romanından alınmış
yazıyı Kerem Bürsin’in seslendirdiği sahneler.
Son olarak da bölümü izlememizi sağlayan emeği geçen herkesin
eline ve de emeğine sağlık. Okuyan herkesin de gözlerine ve ayırdıkları zamana
teşekkür ederim. 2020 yılı hayatımızdan çok şey götürdü. Umarım daha fazla
üzüntü ve acı bırakmadan bir an önce biter. Sağlıklı, huzurlu ve kalmanız dileğiyle.
Hoş kalın hem de hoşça kalın!
*Kürk Mantolu Madonna/ Sabahattin Ali