"Barış Arduç" hassasiyetimi göz önünde tutarsak,
geçtiğimiz sezon en çok beklediğim; beklediğim kadar da yere çakıldığım bir
projeydi, Kuzgun. Aldığı reytinglere rağmen savaşıp, ikinci sezona kapı
açmasıyla çakıldığım yerden kafamı şöyle bir kaldırmadım değil. "Umut,
insanın kalbinde öten geveze bir kuştur." derler ya benim ki de o
hesap. "Kurguda farklı bir manevra ve kuvvetli birkaç isimle birlikte,
yeni sezona toparlanabilir belki." diye konuştum durdum bende,
kendi kendime, yaz boyunca. Henüz 16 bölümü yayınlanmış bir dizi olarak, bana
göre kotarılma şansı vardı, Kuzgun'un. Reji değişti, yeni isimler heyecan yaptı
derken ilk bölüm geldi çattı; ancak ben çakıldığım o yerden bir nebze de olsun
kaldırdığım kafamla kalakaldım olduğum yerde. İlk sezonun mottosu intikamken ikinci sezon
motto aşk üçgeni yoluna saptırılmış saptırılmasına ama unutulan bir şey var, biz
bunu da denemiştik ilk sezon. Bora Dağıstanlı'nın Dila Bilgin'e olan sapkın
aşkı, eşittir Kuzgun Cebeci... Gel
gelelim bizi aşk üçgeni kesmez. Malum, aşk dörtgeni daha cazip geliyor
kulağa. Yan tarafa da Kuzgun için tamamen
işlevsiz kalan bir de Füsun atılmıştı. Yine de her şeye rağmen Kuzgun'un almaya
çalıştığı da bir intikam vardı gün yüzünde, merakları diri tutan.
Peki, ikinci sezon ne değişti?
Kuzgun / Füsun ve Bora / Dila aşk dörtgeni, Kuzgun
/ Güneş ve Ferman / Dila aşk dörtgeni oluverdi. Görünürde aşk
dörtgeninin içine giren iki karakter daha kaliteli ve işlevli dursa da dörtgen
dörtgendir benim nazarımda. Aşk bakiyse kazanan ana aşk olur zaten. Ben yaşanan
onca şeyden sonra çiftlerin yeni aşklara yelken açmasından yanayım.
Kuzgun'un, Bilgin ailesini dağıtmasıyla yirmi yıldır kurduğu
ya da uygulamak istediği -çünkü ortada belli başlı bir intikam asla olmadı- intikam
planı, ilk sezonun finalinde Dila'nın kendini vurmasıyla son mu buldu? Eee!
Peki, Kuzgun'un "İstanbul'un en büyüğü olacağım," hayalleri
nereye gitti? Ya da artık yaşadığını düşündüğü babasını bulma çabası, Dila'ya
olan aşkının altında mı kaldı?
Koskoca "Adıvar" veliahttı olan Kuzgun,
neden kıytırık bir otoparkçı oldu? (Buna da şükür, ya 'Terzi Kuzgun' olsaydı.)
Dip not: Meslek ya da iş küçümsemiyorum asla! Burada esas konu olan, Kuzgun'un
elinde olup kullanmadığı imkânları. "Kaçtığı kirli hayattan
kurtulmak için." savunmasını asla kabul etmeyeceğim keza Kumru'nun da
dediği gibi, o silah belinde olduğu sürece, her an, o kirli hayatın
içindesindir zaten. En azından tahtına otursaydın be Kuzgun Cebeci! Böylece
Ferman Koroğlu tarafından küçümsenen bir düşman olmazdın.
Sormaya kalksam altının mantıklı bir şekilde doldurulması
gereken bir sürü soru çıkarabilirim size. Sahi, Behram Adıvar, o çatıda mı
kaldı? Kim temizledi Kuzgun'un arkasını da adam sadece Bora Dağıstanlı
cinayetiyle yargılandı? Bu örgütün lideri Behram Adıvar'ken -ki onu
tahtından edip yerine geçmeye çalışan, birçok düşmanı vardı- Kuzgun ve
ailesini sürekli katletmeye çalışanlar kimler? Buyurun iste, adamcağız tahtı
kırıp atmış, soyadını inkâr etmiş ve reddi mirasla her şeyi size bırakmış.
Derdiniz ne ki uyuyan yılanı uyandırıyorsunuz? Adam zaten bir türlü isim
tutturamadı. Kuzgun mu, Akça mı? Cebeci mi, Adıvar mı yoksa Görgün mü, derken ortalarda
savruldu kaldı adamcağız. Kalbini sıyırıp geçen kurşunla birlikte hayatta
kalmayı başaran ve bir yıl boyunca Kuzgun'a izini kaybettirebilen Dila'nın,
bütün bunları nasıl yaptığının açıklamasını aldığımız gibi, kalan diğer soruların
da cevabını alırız diye umut ederek, genel bir bölüm analizine girmek istiyorum
izninizle.
Bölüm, Kumru'nun elit bir odada, bilgisayar başında,
Kuzgun'un başına gelenleri flashback eşliğinde yazarak anlatmasıyla başladı.
Bundan birçok farklı çıkarım yapabiliriz aslında. Benim aklıma ilk gelen,
Kumru'nun da buruk ifadesini göz önünde bulundurarak, hikâyenin sonunda
Kuzgun'un ölüyor olması ve Kumru'nun, abisinin hikâyesini bir kitap olarak
yazması oldu. Bir ters köşe, mucize getirmezse tabii...
İlk sezonla ikinci sezon arasında dengelerin sadece "aşk"
yönünde değiştiğini gördük, 17. bölümle birlikte. Kaçan Kuzgun, kovalayan
Dila'yken ibre Kuzgun'a dönmüş ve har içinde biten gonca gülün kıymetini, onun
ölümüyle yüzleşince anlamış belli ki Kuzgun. Geçmişine yönelik intikam hırsı
sönmüş bir Kuzgun ve babasını kendi elleriyle ölüme sürüklemiş, sevdiği adam
tarafından dolaylı yoldan da olsa kullanılmış bir Dila var ortada. Kendine yeni
bir hayat kurmaya adamış, geçmişine sünger çekerek kalbine yeni bir aşk sokmaya
çalışan Dila'yı sonsuz anlayabilirim. Ve fakat yaşadığı her şeyden Kuzgun'u
sorumlu tutarak onu bariz bir şekilde suçlayan Dila'ya hoşgörüm yok maalesef.
Dila Bilgin! Sen, sadece kendi babanın ölümüne sebep olmadın; ilk önce bunu bir
ele alalım güzelim. Sen, yirmi bir yıl önce "çocukluk" adı altında,
babanın gayet de bilinçli aklıyla yönlendirmesi sonucu yaptığın bir hata yüzünden
hem Yusuf Cebeci'nin ölümüne hem de "Senin yüzünden!" diye
yargılandığın Kuzgun Cebeci'nin kayboluşuna sebep oldun. Sen, Kuzgun yüzünden
başına gelenleri sayarken ben burada, oturduğum yerde, senin ve babanın
yüzünden Kuzgun'un başına gelenleri hafızamda yeniledim. Üzgünüm ama bu savaşın
en çok kaybedeni Kuzgun olmuş.
Eğer istersen, ben hayat kıyasına da varım!
Kuzgun, babasını ve babasının onurunu kaybetti; sen, babanı...
Üzgünüm ama babanda onur yoktu maalesef. Onun yerine, onun ölümüne, sen sebep
oldun ve eşitlendin diyelim.
Kuzgun, yirmi yıl boyunca kimliğini ve hayatını kaybetti;
sen, hâlâ Dila Bilgin'sin ve baban olmasa bile ailen bir arada maşallah. Altı
üstü bir yıl aileni görmedin. Onun yerine de sağlam bir şekilde
tutunabileceğin, Ferman Koroğlu'na sahip oldun. Sonuç: Kuzgun bir adım önde.
Kuzgun, böbreğinden oldu ve daha fazlası; abin, elinden.
Sonuç: Yine eşitlendin.
Hee, ekstra bonus olarak senin ailen hâlâ bir arada -en
azından kalan bütün bireyler, üvey annen dâhi- ama Kuzgun'un kardeşi
cezaevinde. Kimin yüzünden? Kendi aptallığı söz konusu olsa da Ali Bilgin
yüzünden. Yani yine Bilgin ailesi yüzünden. Sonuç: Kuzgun bir adım önde.
Şimdi, sen kendi vicdanını aklamak adına, kendini
vurduğunda, bütün bedel Kuzgun'a neden ve nasıl kaldı? Biraz da buna vicdan
muhakemesi yap derim, pek sevgili Dila Bilgin! Ortada bir gerçek var ki Kuzgun
senin hayatını kurtarmak için seninle evlenirken sen polisle iş birliği
içerisindeydin.
"Ölümüm üç gün, yeniden doğmam yirmi yıl
sürdü." diyen Kuzgun'un yeniden Akça Kuzgun olması, hepi topu bir
buçuk sene sürdü. Babasının yaşayıp yaşamadığını öğrenmek için yeri göğü
inleten Kuzgun, bu süre zarfında değil ki babasını aramak, babasının mezarını
bulduğunda başında bile beklemeye tenezzül etmedi. Sekiz yaşındayken şah
damarına kazdığı aşkını kaybettiği için mi intikam savaşı gütmüştü, Kuzgun
yoksa ailesini kaybettiği için mi? Durum buyken ben buna cevap arıyorum. Herkesi
bu havalar mahvederken beni bu çelişkiler mahvetti maalesef.
İlk sezonun başından sonuna en çok merak ettiklerimizin
başını Yusuf'un yaşayıp yaşamadığı ve Ferman Koroğlu'nun kim olduğu çekmişti.
Yusuf'a dair soru işaretleri geçiştirmeli de olsa çözülürken, Ferman tamamen
bir soru işareti olarak kaldı, ilk bölümde. Sanki ne karanlık ne aydınlık; Araf’ta
kalmış bir karakter. Bir tarafı bilge diğer tarafı tehlike... Sanırım ona dair
biraz daha bilgi toplamak için birkaç bölüm beklemek gerekiyor. Dümdüz, saygın
bir iş adamı olduğunu sanmıyorum açıkçası. Kibar görüntüsünün altında sanki
biraz Bora Dağıstanlı var gibi. Kuzgun ve Ferman'ın arasındaki bağa yönelik bin
bir türlü teori ürettim ilk sezon boyunca. Bunların başını çekense ikisinin arasında
bir kan bağı olduğuydu. Ferman'ın teyzesinin sakladığı mektup ve en önemlisi
ikisinin karşılıklı bir savaşa girmesini istemeyişi, teorimi bir nebze de olsa
doğruladı gibi.
Yeni sezon, yeni sırlara kapı açtı Kuzgun'da. Aşk bir
taraftan harlanırken, intikam yerini aşk savaşına bıraktı. Kuzgun Cebeci gitti,
yerine Dila'nın istediği temiz kişilik, Akça Görgün geldi. Açıkçası bölüm
boyunca en çok sevdigim manevra da bu oldu, sanırım. Mafyacılık out, inşaat
sektörü in mi oldu, göreceğiz. Bu savaşta kim ne kadar kirli, ne kadar temiz
kalır tartışmaya açık.
Bölüm yorumumun sonuna gelirken diziye yeni katılan
oyuncular hakkında naçizane birkaç şeyler söylemek istiyorum. Onur Saylak, Nilperi Şahinkaya ve Tülay
Günay, severek izlediğim değerli üç ayrı oyuncu. Diziye renk ve ahenk
katacaklarından yana hiç şüphem yok. Hele ki Onur Saylak ve Barış Arduç'u
karşılıklı seyretmek, bana oldukça zevk verdi. Özellikle o son sahnenin tadı
damakta kalacak şekildeydi diyebilirim. Ve fakat söylemeden de geçemeyeceğim,
Ferman Koroğlu’nda bir Veli Cevher görmedim değil. Onun sanki biraz daha
kibarlaştırılmış haliydi. Sonrasını bir bekleyelim.
Bu haftalık benden bu kadar. Açıkçası beklentimin altında
bir bölümle karşılaşsam da son sahnede yapılan manevra beni oldukça heyecanlandırdı.
Emeği geçen herkesin yüreğine sağlık.
Genel Notlarım:
*Kartal'ı irdelemeyi özlemişim valla. Yine Cebeci
ailesinin en ama en aptal bireyisin Kartal Cebeci! Evli barklı kadına âşık
olurken Kuzgun'un Dila peşinde koşuşunu sorgulamak sana mı kaldı, çocuğum!
*Güneş'in varlığını sevdim sanırım. Henüz
kurgudaki tarafı belli değil ama benim umudum iyi olmasından yana. Ferman'la iş
birliği dahilinde mi, Kuzgun'un yanında yoksa kendi içinde ayrı bir planı mı
var, bunu zamanla göreceğiz sanırım.
*Silahını belinden bırakmayan abisine kızgın ve
kırgın olan Kumru'ya sesleniyorum! Sen neden hâlâ Şermin Bilgin'in gazetesinde
çalışıyorsun? Başka gazete mi yok?
*Şermin'in Ferman'dan hoşlandığını sezen sadece
ben değildir sanırım. İşin bu kısmı baya zevkli geçecek.
Uzun bir sürenin ardından, yeniden yorum başına oturmak beni
heyecanlandırdı dersem, asla yalan olmaz. Yazmak, büyülü bir şey; kesin ve kati
vazgeçmek, mümkün değil. Bir taraftan kayıp verip diğer taraftan yeni bir canın
hayata merhaba diyeceğini öğrenmemin üzerinden aylar geçti. Sağlık problemlerim
de üst üste gelince biraz bocaladım. Malum hamilelik hormonları bazen ters
tepiyor. Bilen biliyor, Bora bebek yedi aylık oldu ve dünyaya merhaba demesine
iki ay kaldı. Oğlum ve RaniniTv imkân sağladıkça buralardayım sanırım.
Sevgiyle kalın.