Bazen öyle şeyler gelir ki başımıza, kendimiz olmaktan çıkarız. Bir gün içimizde kelebekler uçuşturan insan ertesi gün aynı hareketiyle içimizi parçalayabilir. Âşk ruhun dengesizlik hâlidir. Her koşulda kalbi aklın önüne geçiren, karşı taraf gelip de kendi dengesizliğiyle dengeyi bulana değin doğruyu yanlışı şaşırtan bir hâl...
"Birinin seni sevip sevmediğini nasıl anlarsın?" diye sordu Suna annesine. Bu sorunun cevabını ben de düşündüm. Biri seni kırmaktan korkuyorsa seviyordur, en basit cevap. Ve şüphesiz en doğrusu. Nejat'ın yıllar yılı içinde büyüttüğü tüm korkulara rağmen Suna'yı kırmaktan nasıl korktuğunu görüyoruz. İçindeki sevmekten, güvenmekten korkan taraf es kaza bu hataya düştüğünde kırdıklarını toparlayabilmek adına nasıl bir çaba gösterdiği de ortada. Biri senin yüzünün gülmesini ne kadar çok önemsiyorsa seni o kadar çok seviyordur. Nokta.

Suna da aslında Nejat'ın gözünde diğerlerinden farklı bir yerinin olduğunun farkında. Ama gerek Hande'nin bazı manevraları gerekse Nejat'ın içindeki terk edilme korkusunun dışa vurumu olarak ördüğü duvarları ve Hayri'ye söyledikleri yüzünden ne düşüneceğini şaşırmış vaziyette. Evet o duvarlar yıllardan sonra bir tek Suna'ya gösterdi ardındaki kalbini ama en ufak bir sorunda yeniden kapadı kendini. Aşk şaşırtır. Nejat'ın içini gören Suna'nın gördüklerinin davranışlarına etkisinini yorumlayamamasına da şaşırmamak gerek bu yüzden. Âşık olduğumuzda içimizde büyüyen duygu o kadar güçlüdür ki kendi gerçeklerimizden başkasını göremez hâle geliriz. Hele de sevdiğimiz gibi sevilmediğimizi düşünüyorsak...
Suna'nın ruhundaki karmaşa Nejat içindeki korkularla yüzleşmeyi başardığı zaman dinecek, bunu biliyoruz. Artık bu gerçek Aylin'in dönüşüyle mi olur yoksa Nejat beyimiz ikinci bir kaybetme korkusu yaşar da aklı başına daha mı erken gelir orasını bilemeyeceğim ama hikâye yapısı göz önüne alındığında bu çift adına mutlu sonu göreceğimiz aşikâr. (Yuppi! En sevdiğim hikâye tipi ^^)

Peki ya ruhundaki karmaşa hiç dinmeyecek olanlar ne yapsın?.. Mesela Hande. Karmaşasını dindirmek adına seçtiği yollar pek hoşumuza gitmese de bu durumun canını ne kadar çok yaktığı belli. Aylin bildiği Suna'nın ona Nejat'la aralarında bir engel olmadığını söylediği zamandan beri daha net görüyoruz bunu. O güne kadar önündeki tek engel olarak gördüğü Aylin'in bir tehlike yaratmadığını düşündüren bilgi sonrası Nejat'a attığı adımın sonucunda gördü ki bırakmayan Aylin değildi, ona gelmeyen Nejat'ın kendisiydi. Bu durumda Suna’ya yaptığı teklif tarzı bir şeyin onun Nejat’la birlikte olmak adına son şansı olduğunu gördü. Zeki bir karakter Hande. Melis'in tavsiyesiyle biraz da Kayra'ya oynayınca saati geri alması uzun sürmedi. Saat meselesinin birkaç bölüm daha uzayacağını düşünmüştüm ama Saniye sağ olsun sevmeyi hayatına karışma hakkı olarak algıladığı için Suna'mız erken pes etti, verdi saati. Tabii saati verdi diye Nejat'ı da verdi diye bir şey yok. Geçtiğimiz bölümün son sahnesinde Suna'nın ilan-ı aşkına kendi kötülüğünü karıştırarak yaptığı atak uzun vadede ona bir şey kazandırmayacak. Hikâye kurgusunu göz önüne aldığımızda elde olan tek şey Nejat konusunda mutsuz sona mâhkum bir adet Hande...
Bir de yarım kalanlarımız var. Şevket’le Pervin gibi... Tahminlerim üzere bir yanlış anlaşılma ya da anlık bir öfke sonucu verilen ani bir karar sonucu aralarına yıllar girmiş. Yeni bölümde Pervin’in Suna’ya söylediği “Sevdiklerimle geçirdiğim bir otuz saniyeyi bütün bir ömrüme tercih ederim.” sözünden ve konu her açıldığında Şevket’in bakışlarından geçen buluttan anlıyoruz ki iki tarafın arasındaki şey düşmanlıktan öte kırgınlık, öfkenin ardına gizlenmeye çalışılan derin bir hasret... Pervin farklı bir kimlikle de olsa Suna’nın hayatına giriyor. Ve ona hiç sezdirmeden usulca onu çevresindeki kötülüklerden koruyacak gibi görünüyor. Yıllar yılı Suna’nın içinde büyüyen anne eksikliğini doğru zamanda verdiği öğütlerle doldurmaya çabalayacak, ona kalbinin sesini dinleme cesareti verecek. Gün gelip gerçekler ortaya çıktığında bu durumun Suna’da yoğun bir kandırılmışlık hissinin yanında onun varlığını daha kolay kabullenmesini sağlayacağı ve bu süreçte sonradan çok pişman olacağı bazı hataları yapmasını engelleyeceği âşikar. O yüzden bu koruyup kollanma meselesi ve anne-kız arasında yaşanacak sahneler beni heyecanlandırıyor. Ayrıca Pervin’le Şevket’in nihayet birbirlerini dinlemeye karar vererek bir yerde oturup konuşacağı, yıllarla ve muhtemel gerçeklerle yüzleşecekleri sahneyi de büyük bir heyecanla bekliyorum. Bu bölümdeki sahne beni pek tatmin etmedi. İnanıyorum ki senaristlerimiz dilediğimiz tarzda bir sahneyi çok daha güzel repliklerle parlatacak, yanaklarımızdan ince birer yaş süzülecektir.

Ve gelelim en sevdiğim çift türlerinden birine. Birbirlerine iyi gelen, sevgiyi yaralarına merhem eden ve en önemlisi karşılıklı oturup konuşabilen, içindekileri dökmekten korkmayan çiçeği burnunda bir çift: Serkan ve Burcu. Yeri geldiğinde tartışmaktan korkmuyorlar çünkü yıllar yılı duygularını içine atmanın nelere mâl olduğunu bizzat yaşayarak öğrenmişler. Hikâye içerisinde görünürde ikisinin de bir ailesi yok. Bu gibi durumlarda genelde birbirlerinin ailesi olan bir çift izleriz. Bu durum da beni oldukça heyecanlandırıyor. Seneler önce kalbini rafa kaldırmasına neden olan kadına rağmen ona yeni bir şeyler deneme cesareti veren kadın için kabuğundan dışarı çıkan Serkan... Ve kimselerin fark edemediği kabuğu fark eden, kendi yarasının taze acısıyla gerçekleri onun yüzüne çarpmaktan korkmayan Burcu... En yakın arkadaşları kendi dertlerine öylesine düşmüştür ki yıllar yılı hep görülmeyen tarafta kalmışlardır. Sonra sahneye şirket bahçesinden gizlice koparılmış bir gül girer; dikenleri ele batar ama tutmaya cesareti olan için yaprakları mis kokulu bir umudu saklar. Ve yazar anlatırken bile mest olur, yan çiftimize daha çok sahne yazılması için geceye sessiz bir dilek fısıldar. Son bölümümüzde Serkan'ın kalbinde yeşeren hisleri yanlış yorumladığına şahit olduk ama bu durumun uzun sürmeyeceği, Melis’leyken tamamlanmadığını hisseden Serkan'ın gerçek doğrusunun peşine düşeceği âşikar. Bir yanda da Rafet var. Burcu'nun hissettiği kalp kırıklığını Rafet'in sevgisini “kullanarak” geçirme çabası içine girmemesini ümit ediyorum.
Şuan için Hayri ve Saniye adına çok bir şey söyleyemeyeceğim çünkü bence henüz onlar tam derin işlenmediler. Ufaktan ufaktan birbirlerine verdikleri değer seziliyor yalnızca. Zaman içinde onları hikâyenin içinde flörtleşen bir ikiliden daha aktif bir rolde görür müyüz bilemiyorum ama bence bu hâlleriyle de oldukça tatlılar.
Gördüğünüz üzere aşkın binbir türlü çeşidi var. Kalbimizi çevirdiğimiz rüzgarlar bizi bambaşka yollara çıkarabiliyor ama öyle ya da böyle özünde hep biz varız. Çünkü insan kendinden bir şeyler bulduğuna yönelir. Bazen eksik bir yanını, bazen hep aradığını, bazense tanıdık bir yarayı ister yanında. Çünkü iyileştirdikçe iyileşir kalp. Canımın hasreti Kiralık Aşk’ın en sevdiğim repliğidir: “Sevgi iyileştirir.” İçinde en taze, en masum umutlardan birini saklayan bu repliğe kalbimi gömerek Benim Tatlı Yalanım için de aynısını diliyorum.
Dilerim rüzgarına çevirdiğiniz her güzel kalp sizi en taze umutlarıyla, aşkın yegâne mucizesiyle karşılasın.
Sevgiyle kalın...
*Şarkı sözü/ Bugün Olmadı/ Söz ve müzik: Ezgi Yelen