Aslında Rahmet rolleri değişip Deniz’in kendisine âşık
olduğunu itiraf ettireceğini söyleyince mutlu olmuştum. Çiftlerdeki
paralellikleri çok seviyorum çünkü. Ama sonucun bu kadar yıkıcı olacağını
tahmin edemedim ben de. Karanlık odanın paralelinin, senin de fark ettiğin
üzere, canımızı bu kadar yakacağını düşünemedim.
Deniz’i kolundan tutup o sınıfa soktuğunda kendisine âşık
olduğundan emin olduğu bu kıza itiraf ettirmekti Rahmet’in amacı. Sonsuza kadar
mutlu yaşamaktı belki de.
“Ne
yapıyorsun sen ya?”
“Senin
bana yaptıklarını. Bir şey söyleyeyim mi? Gerçekten çok eğlenceliymiş ya.” Ağzı kulaklarında Rahmet’in. Çok mutlu. Off
Rahmet, off. Şimdi daha da çok üzüldüm sana.
Deniz’i sınav ayağına kendisiyle beraber o sınıfa
kilitlerken katilinin gözlerinin içine baktığını unutmuştu.
“Daha
yaratıcı olsaydın bari. Ben ne yapayım? Kardeşinle mi beraber olayım? Böyle mi
oynayacağız?”
Deniz hep alayla, sinirle söylemişti bunu ama ilk defa
ondan bunu bu şekilde duyduk. Rahmet’in kendisinden kaçmak için kardeşinin
kanatlarının altına sığınmasının Deniz’in canını aslında ne kadar çok
yaktığını. O evde-içinde o 15 günde neler döndüğünü hala çözemediğimiz küçük
aşk yuvamıza dokunmayın, ne olur, dilenci değiliz biz-bu konu açılınca dalgaya
alıp geçiştirmişti Deniz. Belki de Rahmet üzülmesin diye geçiştirmişti ama onun
sesinde bu sefer bunun yarattığı kırgınlığı duyduk. Sırf kendisine duyduğu
aşktan kaçmak için gözlerinin önünde kız kardeşiyle çıkan bu adama duyduğu
kırgınlık. Rahmet de duydu. İşlediği suçu, Deniz’de o kadar çok yara açtı ki o
yaptığın be Rahmet, âşık olduğu kızın ağzından duydu. Yüzündeki yıkılmışlık
ifadesi…
Deniz gördü bu ifadeyi. Kıyamadı yine. Deniz’in Rahmet’e
olan zaafı. Sadece Rahmet’e karşı inen duvarları.
“Tamam. Hemen bozulma
sen de. Ben onu seni sinir etmek için söyledim.” Rahmet’in canının
yandığını fark edince canı yanan bu kız mı aşık değil?
Deniz Rahmet’in canının onu hiçbir şey demeden terk edince
ne kadar çok yandığının farkında. O konuşmayı yapamamışlardı. O vedayı
edememişlerdi birbirlerine. Birbirlerinin gözlerinin içine bakıp
bitirememişlerdi. Şimdiyse ikisi de bilmedikleri bir acıyı yatıştırmaya
çalışıyor. Ve bu çok can yakıcı. Çok.
Deniz elini tuttu Rahmet’in.
“Sen
haklıydın Rahmet. Ben iddialaşmaktan, savaşmaktan başka bir şey anlamam.”
Hiçbir kadın bir erkeğe bu kadar acıyla bakmamalı. Canı bu kadar yanmamalı
gözlerinin içine bakarken. Ne çok acı var. Bir çift gözde ne kadar çok acı
olabilirse Deniz’in gözlerinde o kadar çok acı var âşık olduğu bu adama
bakarken. Sadece kendi çektiği acı yok bu gözlerde ama. Hayır. Rahmet’in
çektiği acı da var Deniz’in gözlerinde. Kendisine âşık olduğunu bildiği
paramparça olmuş bu adamın acısı bu. Paramparça ettiği adamın.
‘Beni kendiniz için değil, benim
için sevdiğinizi anladım da ondan, oysa ötekiler yalnız kendileri için sevdiler
beni.’
Daha önce gerçekten hiç sevilmemiş bir kadın bu. Sevilmeye
geç kalmış bir kadın. Âşık olduğu adamın gözlerinin içine bakarak ona ’Hoşça
kal.’ diyememiş bir kadın. Şimdi burda. ‘Hoşça kal.’ diyor ona.
“Öç
almak istiyorsun, yaşadıklarını yaşatmak istiyorsun, biliyorum.”
“Sen
zaten onları yaşıyorsun Deniz. Sadece kendine itiraf etmeye yediremiyorsun.” Rahmet
de tanıyor artık Deniz’i. Sadece Deniz değil âşık olduğu kişiyi tanıyan. Aşkın
seni getirdiği hal o kadar güzel ki Rahmet.
Bakmaya bile kıyamadığı Rahmet’in yanağını dayanamayıp
okşayan Deniz. Deniz’in dokunuşuyla dengesi bozulan Rahmet. SİZ ÇOK GÜZELSİNİZ!
“Benimle
uğraşmaktan vazgeç Rahmet. Bu seni daha çok dibe çekmekten başka bir işe
yaramaz.”
“Bizim
oyunumuz bitti. İki tarafın da kazanabileceği bir oyun yok. Gereğinden fazla
uzatırsan sonunda herkes kaybeder.” Aşkta ne zaman kazanan olmuş
ki bu sefer olsun?
Bunları söyledikten sonra arkasını dönerken Deniz’in
bozulan dengesi. Rahmet’in Deniz’i bırakamayıp hemen koluna sarılması.
“Deniz.”
“Efendim.”
“Aşık
mısın?” Rahmet o kadar beklentiyle bakıyor ki… Kendisine âşık
olduğuna emin olduğu bu kadının kendisinden bunu duymak için o kadar çırpınıyor
ki…
Cevap vermeden önce ellerini Rahmet’in iki yakasına
koyuyor, başını önüne eğip düşünüyor hızla. Kafasını tekrardan Rahmet’e doğru
kaldırdığında kendisine nasıl baktığını görüyor, söyleyeceklerinin onun canını
nasıl yakacağını. Yakasından tutup Rahmet’i kendine çekerken dudağının kenarına
hafifçe dudaklarının imzasını bırakıyor. Son kez olduğunu bilerek. Rahmet’ten
bir şeyler götürmek istiyor yanında belki de. Çünkü bu sefer bu konuşmayı
yapıyorlar. Bu sefer söyleyeceği şey bir veda cümlesi. Geri dönüşü yok bunun.
Titreyen sesiyle, dolan gözleriyle hayatı boyunca sergilediği en iyi
performansı sergilemek zorunda.
“Hayır.”
Rahmet yıkıldı. Yutkunuşlarındaki acı… Gözlerindeki hayal kırıklığı… Deniz’i
sımsıkı tutmuştu gözlerinin içine bakarak kendisine âşık olmadığını
söyleyemeyeceğinden emin olan bu adam. Elini hızla attı cebine, bir eliyle âşık
olduğu bu kadını tutmayı hala bırakamazken anahtarları eline tutuşturdu.
Yavaşça açtı kadının elini, anahtarı koyduktan sonra sımsıkı kapattı. Bir süre
daha devam etti elini tutmaya. Bırakamadı. Bir şeye veda ediyor gibi. O anahtar
neydi aslında? Deniz’e emanet ettiği neydi? Kadına duyduğu aşkı emanet etti
avcuna. Veda etti. Hayatında ilk defa âşık olan bu adam gözlerinin içine daha
fazla bakamadığı bu kadına kalbini çıkarıp verdi. O karanlık odada kalbini
söküp paramparça ettiği bu kadına verdi onu. Söktüğü kalbe karşılık.
Bitti mi? Bitti. Çünkü bu bir veda. Geri dönüşü yok artık.
‘Ona iyi bak. Hoşça kal.’
Kadın ve adam son kez baktılar birbirlerine. Son kez
olduğunu bilerek bu sefer.
‘Şşşt hademe!’ ile merhaba demişti Deniz Rahmet’e. Hırsla
dikmişti kendisini görmeyen bu adama bakışlarını. Öfkeliydi o kadın.
Kibirliydi. Bencildi. Bu sefer gözlerinde başka bir şey vardı ama. O adam
kendisini görmesin istedi bu sefer. Kendisini görsün diye her şeyi yaptığı bu
adama karşı görünmez olmak istedi. Bu son bakışta başka bir Deniz vardı. Canı
yanan bir kadın. Daha önce hiç tatmadığı bir acıyla yüzleşen bir kadın.
Kaybolmuş bir kadın.
‘Hiçbir
zaman kök salmamış ki
Sırf bir gün çekip gidebilmek için’
Deniz’in
neden bu cevabı verdiğiyle ilgili üç teori mevcut.
Derin
yüzünden.
Kendine
itiraf edemediği aşkı yüzünden.
O
delicesine korktuğun, sürekli alttan mesajları verilen ihtimal yüzünden.
Birincisine
inanan varsa dışarı alalım. Kardeşini bu kadar umursuyorsa neden başta yaklaştı
Rahmet’e? Kardeşi ağlarken kapı önünde neden güldü? Bu kadar güçlü bir karakter
sadece bu zeminde bu kadar kolay vazgeçer mi? Ne bu? Bir Türk di- Pardon, Türk dizisiymiş.
:) Bu karaktere çok zayıf kalır, ihtimal vermiyorum ben.
Aşkını
kendine itiraf edememesi gün gibi ortada. Ben âşık olmam tripleri hala. Oluru
yüksek. Yüksek de kazanılacak bir savaş olmadığını söyleyen Deniz bir nevi
kendine de söylemiyor mu bunu? O savaşı kaybettiğinin son sahneyle farkına mı
vardı? Hepimiz profesör olduk, profesör çözeceğiz diye.
Ama
üçüncüsü… Bir gün çekip gidebileceğini bilen bu kadın Rahmet’e kendisiyle
uğraşmamasını, bunun onu daha çok dibe çekeceğini bu yüzden söylemiş olabilir
mi? Bu da bir mesaj mı? İlluminati gibi dizi yapmışlar, her yerden mesaj
çıkabilir. Güvenmiyorum ben. Cebimizde sürekli ‘Deniz’in olası bir hastalığı’
turnusolüyle gezip her repliğe batırıyoruz, ne renk verecek diye. Bence çok
yüksek ihtimal.
Ya
da üçünün kombinasyonu. Elini korkak alıştırma. Daha fazla ne kadar canımız
yanabilir ki? (Dedi ve yandı.) Yollayın gelsin.
Bu
bölüm Melisa Döngel ve Yağız Can Konyalı’ya çok başka bir parantez açmak
istiyorum. O son sahne aldı bizi yükseldiğimiz yerden yere çarptı, parça pinçik
etti. Atlatamıyorum ben. Deniz’in iç dünyasını Rahmet gibi göremiyoruz ne yazık
ki. Bir saniyecik de olsa onun da yalnızken ki ruh halini görsek çok mu (İçimdeki
esnaf çıktı ortaya.)? Melisa Döngel’in mimikleri, sesi, dolan gözleri… O kadar
güzel anlatıyor ki Deniz’i bize. Rahmet’in çektiği acı, çaresizliği peki? Çok
derinden dokundunuz, çok. Emeğinize sağlık. Sizi izlemek inanılmaz bir keyif.
Yazan
-biz dokuz canlıyız hocam, yıkılmadık, ayaktayız :)- oynayan, çeken, emeği
geçen herkesin eline sağlık.
Bir
hafta daha misafir ettik dört odacığımızda RahDen’i. Bu bölüm üzüldük. Çok
üzüldük. Daha da çok üzüldük. Üzüle üzüle bir hal olduk. Zincirleme üzülme tamlaması
olduk biz. :)
Bölüm
yorumlarında buluşmak güzeldi seninle. Ben çok eğlendim. Anlattık işte bir
şeyler kendimizce. Bunun sonuna gelmek beni üzse de her güzel şey gibi-oh biraz
şurama, biraz da burama klişe cümleler-bunun da sonunda geldik. Bu bir veda
değil. Daha başına kim bilir neler gelecek iki delimiz var. Buluşuruz bir gün
yine bir RahDen yazısında. O zamana kadar kendinize iyi bakın. Haydi, kalın
sağlıcakla...
‘Allahaısmarladık,
sevgili Marguerite; ne sizi istediğim gibi sevecek kadar zengin, ne de sizin
istediğiniz gibi sevecek kadar yoksulum. Unutalım öyleyse, siz, sizin için
neredeyse hiçbir anlam taşımayan bir adı, ben de kendim için olanaksızlaşan bir
mutluluğu... ‘