“Canımı
acıtıyorsun.”
“Sen
benimkini daha çok acıtıyorsun.” Queenime biraz daha kibar
davranırsak Y kromozomu. En nihayetinde karşındaki bir kadın. İtmek, hırpalamak
falan gerekçen ne olursa olsun, o sınırı aşıyor. Yavaş gelelim biraz. Derin’in
suçunu sen neden üstleniyorsun ki Deniz? Neden kendine bunu yapıyorsun?
Kalbinin kırılacağı yeni bir kombinasyon yaratmasaydın keşke. Gelir kırar çünkü
er kişisi, biliyorsun.
“Ne
kadar eğlendin? Ne dedin mesela? Salak. Ayağına bağladığı taşı fark etmeden
uçmaya çalışsın da parça parça mı olsun dedin?” Rahmet’in
bu haline ne kadar üzüldüğünü saklayamıyorsun Queen, dikkat et. Sahi üzülmeyen
var mı?
“3-5
saatliğine nasıl bir b*kun- this is sansür of RTÜK- içinde debelendiğini
unutsun, kendini biraz insan yerine koysun da biraz daha dibe çakarız biraz
daha güleriz mi dedin? Yapamayacağı, kazanamayacağı şeyleri kazandıralım da
bakalım nasıl parça parça oluyor mu dedin? Ne dedin Deniz?” Nasıl
replikler bunlar, bunlar nasıl replikler… En beğendiğim sahne burasıydı. Şimdi
bu sahneleri yazanla o son sahneyi yazan nasıl… Hatırladıkça üzülüyorum. :(
“Git
kendine başka yerde acı şapşal.” Hemen değişen bakışlar, canı
acıyan kız çocuğundan tekrardan Queen’e dönüş.
“O
taşı ayağına bağlayan da, yerde debelenen de sensin. Yarışmayı kazanınca belki
kendi yerini, kıymetini bilir dedim. Kafasını kumdan çıkarır dedim ama nerde?” Yine
bir gün Deniz, Rahmet’i düşündüğü için bir şeyler yapıyordu. Yine. Yeni.
Yeniden. Ama bunu başkaları gibi seni düşünüyorum adı altında, onun adına yok
ablayla konuşayım, yok zorla baskı yapayım değil, kendisi istediğini fark etsin
diye yapıyordu. Bu yüzden sen. En çok sen Deniz. Seviyorum seni.
“Sende
o kafayı kaldıracak cesaret ne gezer?” Ben kafayı kaldırmayı geçtim
senin söylediklerini algılamasına razıyım Reyis. O bile yeterdi bana. Bir
duvarla konuşmak, bazı konularda Y kromozomuyla konuşmaktan daha faydalı. İnan
bana. Hiç değilse sesin çarpar falan duvara, ne bileyim, titreşir atomlar. Yok.
Bizim esas oğlanda tık yok.
“Doğru
ya, ne gezer bende gerçekten?” İkisinin de bakışlarındaki
öfkeyi, tutkuyu, kırgınlığı ilk defa görenler için RahDen nedir sorusunun
cevabı, aha da bu sahne. Budur yani. Ne kadar kırıldı ikisi de. Size üzülüyorum
ya. Keşke aşk daha az can yakan bir şey olsaydı. Üzgünüm. Canınızın en çok
yandığı anlara bakın. Hepsinin öznesi o üç harfli kelime. Aşk…
“Korkak!” Birbirinize
şu bakışlarınızın hüznüne, acısına, kederine neler yazılmaz ki… Ama bazen en
iyisi hiçbir şey dememek. Susmak sadece. Çünkü sizin bakışlarınız… Sizin
bakışlarınız ağlamak özlemi taşıyor.
Rahmetciğim senin ilacın alkolse keşke daha önce söyleseydin.
Derdin buysa hallederdik. Düşünme. Sal gitsin. Ne kasıyorsun?
“Rahmet’i
konuşuyoruz.” Derin sen konuşma. Sen lütfen daha fazla
konuşma.
“Niye
üstüne aldın Deniz?”
“Çünkü
Derin’in başa çıkabileceği bir konu değildi.”
“Valla
o konuda haklısın işte.” Bence Filizle konuşma suçu da Deniz’e
kalsın. Baksana kız başa çıkamıyordu. MADEM BAŞA ÇIKAMIYORSUN NE HALT YEMEYE
YAPIYORSUN BÖYLE ŞEYLER?
“Sen
başa çıkabildin mi bari?” Tolgacığım senin algı düzeyinin
yüksekliği burada hoşuma gitti.
Üzgünüm Queen, başa çıkamadın. Her şeyle başa çıkan sen bir
hademeyle başa çıkamadın. Aşkla başa çıkamadın. Başa çıkabilsen adı zaten aşk
olmazdı değil mi?
Y kromozomu alkolün de etkisiyle sonunda duygusal zekasında
depara kalktı ve… Kızı öptü. 12 points goes to Rahmet Elibol. Rahmet sen bu
kıza bayağı, tabir i caizse, köpek gibi âşık olmuşsun. O nasıl çaresizlik
içinde bakmaktır? Helal olsun ya. Afferin! Şaşırttın beni. O nasıl bir kisstir?
Tutku, özlem, aşk, teslim oluş… Ne ararsan var. Bitki örtüsü çekmeyen
yönetmenlere alışık değil tabii ki bu iki dudak meraklısı haspalar. :)
“Geç
kaldın.”
“Aceleye
gelecek bir şey değildi.”
“Ben
kazandım.” Deniz’in olası bir kisste ilk söyleyeceğinin bu olacağını
her bir mimiğini ezbere bilen biz, daha söylemeden biliyorduk zaten. Senin
repliklerini dinlememe bile gerek yok Deniz. Seni sessize alıp izleyince ne
anlatmak istediğini gayet iyi anlıyorum zaten. Seni yorumlamanın bana bu kadar
keyif vermesinin en büyük sebebi de bu. Saykoluk derecesinde detaycı ve günlük
hayatta da insanların ne söylediğinden çok söyleme biçimiyle ilgilenen benim
için seni yorumlamak… Hadi herkesi anladım da bunu bana neden yaptınız ya? :(
“Sen
hiç kaybetmedin ki Deniz.”
Benim için bölüm burada bitti. Çok güzeldi. Herkesin eline,
emeğine sağlık. Yine harika yazılmış ve oynanmış.
Bitmedi! Onu deme. Yapma bunu.
Keşke diyorum. Keşke o son sahne hiç olmasaydı. Kalbimi
kırdınız. Kalbimi gerçekten çok kırdınız. Ve bence bunu hiçbirimiz hak etmedik.
Ne biz, ne Deniz, ne de Rahmet. İlk defa bir partiden mutlu ayrıldığımı
düşünüyordum. Yapmayın, Allah aşkına parti falan yapmayın. Yaramıyor. Galiba
biz mutluluğu hiçbir zaman hak edemiyoruz. Dünya üzerinde çifti sabah yatakta
uyanıp da mutsuz olan tek insan topluluğuyuz. Ben tuzluk olmayı kabul ediyorum,
yeter ki bunların hepsi kötü bir kâbus olsun. Bu kadar ince ince, ilmek ilmek
işlenen bir çifte bu yapılmış olmasın. Şimdi ne anlatayım sana? Nesini
yorumlayayım?
Boğazım düğümleniyor. Kalbim düğümleniyor. Aklım almıyor. Bunu
neden yaptınız? Her şeye söyleyecek bir şeyi olan ben, bu sefer söyleyecek bir
şey bulamıyorum. Sanki bambaşka bir çifti izlemişim gibi. Sexual tension ı bu
kadar yüksek olan bir çiftin soluğu yatakta almasını gayet doğal karşılarım,
bunda sıkıntı yok. Gerçekten üzülüyorum. Olayların sığlığı beni üzüyor. İşleniş
biçimi. Her bir repliği bu kadar altı dolu olan bir çiftin böyle lanse
edilmesi; bu kadar sığ, basit, yüzeysel… Kafamda uyuşmuyor. Rahmet’in Deniz’in
yatağında uyanıp hiçbir şey olmamış gibi ilk tepki olarak yataktan çıkmaya,
evden kaçmaya çalışması kafamda oturmuyor mesela. Aceleye getirmemiş halin
buysa Rahmet, aceleye getirsen ne yaparsın hayal edemiyorum.
“Ben
ablana âşık oldum.” Bunu Derin’e pat diye söylemesi, Deniz’in buna
gülerek tepki vermesi… Biz de yansımadan olan fotoğrafı gösterip ilan-ı aşk
yapacak falan diye bekliyoruz. Çünkü öyle ince işleniyor ki… Sinirden suratıma
kahkaha atıp geliyorum ben, sen devam et. Derin’in oraya tıkıştırılması şart
mıydı? Bu ilan-ı aşkın onun önünde, böyle sığ bir şekilde olması şart mıydı?
Rahmet’in böyle saçma bir şekilde bunu söylemesi şart mıydı? Gerçekten ne
izledik biz? Daha da önemlisi niye izledik? Şimdi siz benden kardeşi için
kendini siper edip, kardeşini seven Deniz’in kardeşi ağlayarak giderken sadece
kahkaha atmasına inanmamı bekliyorsanız o zor. O imkânsız hatta. Kendi
anlamlandıramadığım bir şeyin nesini anlatayım ki size?
RahDen’in kendileriyle
uyuşmayan bu halleri peki? NEDEN? Valla beni çok üzdünüz. Şakaydı, deyin.
Rüyaydı, deyin. Kabustu, deyin. Senin şizofren dünyanın ürünüydü, deyin. Öyle
bir sahne olmadı, deyin. Ne derseniz deyin. Ama lütfen, bir şey deyin. Çünkü
ben hiçbir şey diyemiyorum. Olmuyor, yapamıyorum.
Daraldım ben. Bunaldım. Frida haklı. Keşke bizi anladığınız
halde canımızı bu kadar yakmasaydınız. Keşke…
Bu haftalık benden bu kadar. Haftaya görüşmek üzere. Belki
de görüşmemek üzere. Kim bilir? Sahi, kırılan bir kalbi onarmaya ne yeter?