Ardından, Rüya’nın kıpır kıpır çocuksu hallerinde terk edilme
korkusu olduğunu görüyorsunuz. Hayatta en güvendiği insan “ben arkandayım kızım” diyen babası tarafından terk edildiğini ve o
yüzden onu hiç üzmeyecek, ona vaatler verip terk etmeyecek, onu kırmayacak güvenli
bir sevgiye sığındığını anlıyorsunuz. 10 yaşında babası tarafından yolun
ortasında bırakıldığında ona uzanan eli 20 yıl boyunca sahiplenecek Rüya. Belki
ilk iki bölüm Zerrin’in “Dört tane poster için anneciğini üzüyorsun” demesine
katılabilirsiniz. Ama onlar sadece dört poster değil, onlar Rüya’nın geçmişi,
sırrı, ona uzatılan o el…
Merter’in ise “Aşk Gurusu” etiketinin altında annesi
tarafından terk edilmiş bir çocuk olduğunu öğreniyorsunuz. O küçük yaşında
annesi tarafından Rüya’nın babası için terk edilen Merter’in yıllar sonra “Aşk
Gurusu” olarak kitaplar yazması içini sızlatıyor insanın.
Sadece ilk bölümü izlediğimde arkasında nişan yüzüğünü
bırakan bir Külkedisi masalı olduğunu düşündüğüm dizi aslında çok güzel yan hikâyeler
barındırdığını gösterdi. İlk iki bölüm izlediğim o neşeli karakterlerin bir
şeyler için çabaladığını ama bu çabadan yorulduğunu anlamamı sağladı.
İlk bölüm kimseyi aldatmayacağını kendine son derece güvenle
söyleyen Ozan şimdi kardeşini Cem’i aldatıyor. Belki de daha önce kendisini
aldatan o kadın ile aynı kefeye koyuyor kendini. Kan bağı ile değil ağabeyi olmayı seçtiği, “O kadar çok istedim ki
kardeşin olmayı sana ağabey dedikten sonra hiçbir şeyden korkmadım artık o kadar”
diyen kardeşini, Cem’i aldattığı için perişan şimdi. Tam da Öykü’ye söylediği “Yalancı
bir adam görüyorsun. Gerçekleri söylemeye cesareti olmayan bir ikiyüzlü
görüyorsun. Kardeşini kaybetmekten ödü kopan bir zavallı görüyorsun. Gördüğün
bu. Kendimden nefret ediyorum” sözlerindeki gibi.
Sonra o kelimeler giriyor araya;
“Değmeyin feryadıma,
Figanıma değmeyin
Eğer sevda bu demekse
Ben vazgeçtim
Beni sevmeyin”
daha ne kadar güzel
anlatılabilir ki…
Eklemeliyim, bu kardeş olayını sevmiyorum. Cem, Öykü’yü
aldatmış da olsa, haksız da olsa Öykü ve Ozan’ın yan yana durması kardeşliği
bozacak. Bu kardeşliğin kan bağıyla bağlı olmaması da işi kolaylaştırmayacak.
O yüzden keşke başka türlü ilerleseydi diyorum. “Kardeşimin aşkı” vicdan
azabına hiç girilmeseydi. Şimdilik teyze, dayı ve kuzenleri de nereye
koyacağımı çözemedim umarım onların da güzel hikâyeleri ve katkıları olur.
Benden şimdilik bu kadar. Merakla bekliyorum nasıl
ilerleyeceğini ama sanırım hikâyenin komediden çok dram tarafını sevdiğimi
itiraf etmeliyim.
Keyifli seyirler…