Peki 43’üncü bölümde beni ve eminim birçok kişiyi etkileyen şey neydi?
Ben bu bölüm aşka ilk kez teslim
olmuş bir Yavuz Karasu izledim. İki yıldır bir şekilde aşktan kaçan, yeniden
âşık olduğu için vicdan azabı çeken, hatta ne kadar âşık olduğunun farkında
bile olmayan bir adam vardı. Oysa bu hafta izlediğim Yavuz, artık sevmekten
korkmuyor. Bahar’ın onu terk edişinden sonra hislerinin derinliğiyle yüzleşmiş.
Bahar’sız bir hayatın onu ne kadar acıtabileceğini idrak etmiş bir adam vardı.
Eskiden sevdiği kadının söylediği güzel sözlere sessiz kalan adam, yerini ‘sana hayranım’a bırakmış. Yani aşkla
yoğrulmuş, iki sezon sonunda pişmiş
bir adam izledik.
Sahip oldukları kısacık ve
aslında çok tehlikeli bir anda, ona sıkı sıkı sarılmak için onun üşümesini
fırsat sayan bir Yavuz vardı. Aksiyonun göbeğinde romantizmin doruklarına ulaştılar.
Hayal edilen bu değildi belki, ama yaralı bir adam o anda daha fazlasını
yapamazdı. Sıkı sıkı sarıldı uzun zamandır hasret kaldığı kadına. Bu sahnede
küçük ve belki de hiç dikkat çekmeyen ama beni fazlasıyla etkileyen detay bir
sözcük vardı; Yavuz ‘yaralı bir adam’ olarak bahsetti kendinden
içinde bulundukları durumu betimlerken. Operasyonun ortasındaydılar ama o anda,
o evin içindeki Yavuz bir asker değildi. Tüm kimliklerinden arınmış, teslim
olmuştu sevdiği kadına. Ses tonu yumuşamış, gözleri yarı kapalı, vücut dili
tamamen huzurlu olduğunu gösterecek rahatlıkta. Evet yaralı ama çok mutlu.
Bu bölümün bir diğer dikkat çeken
yanı, senaryonun Yavuz’u Bahar’ın vicdanında temize çekmek için ona bir
teröristi öldürtmesiydi. Bahar, Yavuz’u daha öncesinden affetti, doğru. Ama
senaryo affettirmekle sınırlı kalmadı. Bahar’a bir teröristi öldürterek onun
Yavuz’u anlamasını da sağladı. Çünkü affetmek üstün olmayı gösterir, oysa
anlamak eşittir. Bahar ve Yavuz bu şekilde eşitlenmiş oldular. Seçilen yol her
zaman olduğu gibi kolay değil, hele hele ki Bahar gibi idealist bir hekim için
can almak çok ağır, ama senaryo içinde yapılan hamle oldukça zekice ve ince
düşünülmüş bir detay.
Anladım ki, bu ikilinin bize
anlatacağı çok hikâyeler var. Nasıl yollardan geçecekler, neler yaşayacaklar
bilmiyorum. Bence aşkın ‘dozunu biraz
arttıralım.’
Sevgiyle,
Lülü