Sıkıntı var doktor, büyük sıkıntı var.
Yanıyoruz, cayır cayır yanıyoruz.
Ateş her zaman yakar mı? Alevler
harlandıkça artar mı? Yanmak hep acıtır mı canı? Peki, yanığın izi ilelebet
kalır mı?
Beyazlığına alevlerin kırmızısı karışsın
isteyen bir peri kızı vardı artık bu masalda. Fırtınaların ardına saklanan
prensin ona kol kanat germesini bekleyen, o yıkıcı fırtınaya kapılıp gitmek
isteyen.
Ama roller değişmeye başlamıştı bir kere.
Eskiden kanadının kırılacağını bile bile peri kızını yanında tutan prens artık
canının yanmasında ölesiye korktuğu peri kızını içi yana yana karanlığından,
geçmişinden uzaklaştırmaya çalışıyordu. Sevdiğinin canı yanmasın diye kendisi
yürüyordu ateşe.
Siyahın içi
titriyordu alevler içinde yanarken biricik beyazı.
Gözleri, kalbi, ruhu bambaşka kelimelere ev
sahipliği yapsa da kalbini bir bıçak gibi kesen kelimeler dökülüyordu
dudaklarından Ferhat’ın. Bu zehirli sözcükler peri kızının kalbine ulaştığında
ise kesmekten beter ediyordu, saplanıp kalıyordu orada. Sanki tonlarca yük
taşıyordu Aslı sol yanında.
Ama prensin kendi fırtınalarının
harabelerinden göremediği bir şey vardı. Beyazın geçmişinden gelen sinsi bir
tehlike. Aslı’yı kendi karanlığından kurtarmaya çalışırken asıl tehlikeyi
göremiyordu Ferhat. Peri kızını savurup yok etmeye gelmiş kasırganın farkına
varamıyordu. Kendi fırtınasından
kurtarmaya çalıştığı Aslı’yı büyük bir kasırganın eşiğine bırakıyordu.
İşte asıl sıkıntı burada başlıyordu. Kendi
sıkıntılarından korumaya uğraştığı beyazını beklenmedik bir sorun bekliyordu. Eh,
akıllarda da bir sürü soru kalıyordu.
Ters yönlerden gelen iki rüzgar birbirine
çarptığında ortaya çıkan fırtına kalplerini vuracak mıydı? Fırtınalar
dindiğinde birbirlerini bulacaklar mıydı? Bunca şeye rağmen Beyaz ve Siyah mutlu sona
kavuşacak mıydı?