Etme Karadeniz, eyleme
Kıyma sevdiğime.
Yaş düşürme yüreğine.
Hırçındı Karadeniz.
Dalgaları alev alev yanıyordu. Vurduğu her kıyıyı ayrı ayrı yakıyordu. Asiydi Karadeniz.
Öfkesi dinmek bilmiyordu. Her şeyi bir fırtına misali savuruyordu.
Aşıktı Karadeniz.
Anlayamadan tutulduğu mavilerin esirliğinde yanıyordu. Dinmek bilmez dalgaları umut ışığı vurmuş
gözlerde hiç oluyordu.
Yıllarca kendinden
önce sevdiklerini düşünmüş Kaplan'la, esir edildiği zindanda tek sığınağına,
umuduna tutunmuş bir Geyik nasıl kırabilirdi zincirleri? Hapsoldukları
çıkmazlardan nasıl kurtulabilirdi? Denizden Gelen Kaplan ve Mavi Tüylü Geyik…
Kavuşabilir
miydi birbirine? Direnebilir miydi onca engele?
Yıllardır dayandığı
bu zulmün ona “Sakın adından vazgeçme Nefes!” diyecek, uçuruma elini sımsıkı
tutarak atlayacak bir adam sayesinde sonlanacağını, yeni yuvasının o
kurtarıcının sığınağı olacağını bilmeden yaşamıştı Nefes. 8 yılını esir eden
adama oğlu sayesinde katlanabilmişti. Oğlunu büyütürken o da büyümüştü.
Tahir’in dünyası
ise bambaşkaydı. Karadeniz’in derin suları, hırçın dalgaları eşliğinde büyümüş,
ruhuna Karadeniz işlenmiş bir adam olmuştu. Öfkesiyle kasıp kavuran adımıyla yeri
titreten bir Kaleli’ydi o. Kimseye eyvallahı olmayan, başına buyruk…
Ama bir gün bir
mucize oldu. Karadeniz’in hırçın dalgaları bir anda süt liman oldu. Deli Tahir aşık
oldu. Karadeniz bir çift mavi göze esir oldu.
Karadeniz’e kadar
adım adım onları takip eden tehlikeye rağmen yılmadılar. Ne Tahir vazgeçti
sevdasından, ne Nefes pes etti umuda tutunmaktan.
Umudun sakinliği
ile öfkenin hiddetinin en güzel birleşimiydi onların aşkı. Ortaya çıkan uyum,
ruhlarındaki ahenk paha biçilemezdi.
Konuşmadan dillenen
bir aşktı onlarınki. Susuyordu dilleri, çırpınıyordu yürekleri. Karadeniz’in
şahit olduğu bir aşktı onlarınki. Haykırıyordu gözleri, mühürlenmişti kalpleri.
Karadeniz mühürlemişti kalplerini…
Etme Karadeniz eyleme,
Duyur sesimi denizlere
Şahit et yedi cihanı
çırpınan yüreğime.