Ölüme alışamaz, ama hayata alışır insan. Çünkü başka çare yoktur. Hayat, solumak zorunda olduğunuz bir havadır. Kâh zorlanır, tıkanırsınız nefes alışlarınızda, kâh derin derin kolay nefesler alırsınız. Hayat bazen yaşadığınız kâbuslarınıza eşlik eder, bazen de gördüğünüz rüyaların koruyucusu olur. Tam bitti dersiniz, başka bir kapı açılır ve hayat yine bir şekilde devam eder.
Parçası olduğu yeni hayatını en sonunda sorgulamaya başlayan bir kadın gördük bu hafta. İlk önce kendisi ölmesin diye yaptığı anlaşmaya, sonrada ağabeyi ölmesin diye öne sürülen tüm anlaşmalara göz yuman bir kadındı Aslı. Sevmeden, âşık olmadan, sırf yaşamak için, nefes almak için göz yummuştu kendine diretilenlere. Hayatta ki en kıymetlisi, ağabeyi de yaşasın, kimse ona dokunamasın diye de hiç tanımadığı, çok korktuğu karanlığa ”Tamam!” demek zorunda kalmış biriydi Aslı.
Hayat; kime, ne zaman, nasıl, hangi koşullar altında âşık olacağının haberini vermez. Olmaz dediklerin oluverir. Aslı da “olmaz dedi,” ama oldu işte. Karanlığın için de aynalara bakmayı çoktan unutmuş, kalp kırığı yarasıyla yaşayan birisini sevdi Aslı. Aynı dili bile konuşmadığı bir adamı sevdi. Korktuğu her şey bu adamda mevcuttu. Ama kalbi direnemedi ve o adamı seçti. Kaçışları hiç sevmeyen kadın, artık kovalamaktan da, kovalanmaktan da korkmuyor. Silahı sevmeyen kadın eline silah alır halde. Patlayan silah seslerini bile pek umursamıyor artık. Korktuklarını korkmadıklarıymış gibi kanıksamış durumda. Kalbinin sızısı bağırıyor içten içe. “Ağabeyin gitti Aslı! Elini tutamadın, onunla gidemedin!” diye. İç sesi yaktı, kül etti Aslı’yı!”
Ama yine de Ferhat’ın yanında durmaktan asla vazgeçmedi. Çünkü o Aslı: Aydınlığı severken, karanlığı da sevmeyi biliyor. Sadece güzeli sevmez, çirkini de sevmeyi bilir. Koşmayı sevse de, düşmeyi de biliyor. Beyazı severken, siyahı da sevmekten vazgeçmiyor.
Ferhat nasıl da içten içe o uyuyan güzel ile sohbet etti! Çirkinliğini seven kadına hayrandı. Bir tek Aslı görmüştü, anlamıştı, dokunmuştu hatıralarına, yaralarına! Kırgın ve bir o kadar da yalnız yüreğinde ki çırpınışlarını bir tek yanında uyuyan o masum kadın hissetmişti! Belki de Ferhat hayatında ilk defa birisiyle dertleşiyordu. Karşılıksız sevildiğine inanarak ve o birisinin Aslı doktor olmasından da çok mutluluk duyuyordu. Yaraları sızlasa da korkmuyordu artık, çünkü sığınabileceği ve onu iyileştirecek birine sahipti.
Gençliğini hiç yaşayamamış biri, hep çocukluğunda ki o güzel anılarda takılı kalır. Hep onları anımsar. Çünkü çocuk yaşta çok kolaydı mutlu olmak. O zamanlar kalp kırıklığı yok hiç, varsa da bir gazoz içer, kırıklar tamir olurdu. Hayal kursan da, hayalin kırılsa da, çok geçmeden unuturdun, küçük bir tebessüm de yeterdi unutmana ya da bir gazoz. Büyüdükçe başlıyor hayal kırıklıkları, çünkü artık teselli etmiyor tebessümler... Yaralar içte ve derinde. Kolay kolay tamir olmuyor... Birisi olsa diyorsun. Dinlese, anlasa, yanımda olsa diyorsun. Ferhat da yıllardır beklediği gönül ortağını buldu.
Çatlak ve buğulu bir aynaya bakmaktan çoktan vazgeçmiş bir adamın aynası olabilmek! Onun karanlıkta kalan, tükenmiş, yorulmuş yüzüne bakıp, sevebilmek. Ona, yansımasının en güzel yönlerini gösterebilmek. Derinlerde bir yerlerde sızım sızım kanayan yaralarına ilaç olabilmek. Kendinden çoktan vazgeçmiş adama umut olabilmek. Onun geçmişini anlayıp, geleceğine sahip çıkmak. Kimsenin göremediği yönlerini görebilmek. Dokunabilmek. Yalnızlığına ortak olabilmek. Ayna olmak çok zor iş, sevgi işi, yürek işi, gönül işi...
İşte böyle bir kadın Aslı, kendi acılarına rağmen sırf Ferhat yıkılmasın diye yine duvar gibi dikildi Yiğit’in karşısına. “Yapma, onun en sevdiklerini elinden alma, onu bir kez daha babasız, kardeşsiz bırakma!” dedi Yiğit’e. Kanadını kırma demeye getirdi. Bir kuş uçamazsa ona kuş denir mi? Aslı çok iyi biliyordu kanatsız bir Ferhat asla nefes alamazdı, yaşayamazdı. Yiğit de kıyamadı ağabeyine, Ferhat’ın gazozunu, ıslığını ve sevgisini çalamadı elinden. Çünkü o da ağabeysiz kalmak hiç istemedi.
Necdet berber Ferhat’ı çok sevmiş, hiç ayırmamış evlatlarından. Babasını çok severek büyüyen bir çocuğun dünyasını yıllar sonra gerçekleri söyleyerek yıkmak gerekli midir? Bir de o insanın geçmişten bugününe yani kendine kalan tek mirası o babaysa. Onu yıkmak yakışır mı insan olana...
Severken öldürür mü sanırsınız Ferhat? Sanmayın! Öldürmez! Kendisi ölür, ama o sevdiklerinin ölmesine asla izin vermez. “Ayna yerine bana bak, sen çok güzelsin!” diyen kadına kıyılır mı zaten ey aşk!
Mutlulukla kalın...
Kısacık notlar:
- Vildan ne güzel bir karakter oldu böyle.
- Cüneyt umarım sonun yakındır.
- Umarım İdil kendi kötü planlarında boğulur.
- Suna sen ne güzel mesajlar verdin öyle. İnsan sevmekten vazgeçer mi?
- Necdet berber yine öğütleriyle kalbimize taht kurdu. “Ondan, bundan, kimden demeden sevin, ayırım yapmayın.” dedi.