Arzu Tramvayı: Erkek dünyasında delirmemek mümkün mü?

Arzu Tramvayı: Erkek dünyasında delirmemek mümkün mü?
Sahneleceneğini duyduğum andan beri delicesine izlemek istediğim bir oyundu Arzu Tramvayı. Bu oyunu da, daha önce yönetmenliğini yapmış olduğu Kim Korkar Hain Kurttan? oyununu izlediğim Hira Tekindor yönetiyor. Aynı oyunda izleyip hayran olduğum Zerrin Tekindor, yakın zamanda izlediğim ve beni derinden sarsan Daha filminin yönetmeni Onur Saylak, Canım Ailem dizisiyle tanıdığım ve her projesini mümkün mertebe izlemeye çalıştığım Şebnem Bozoklu, Stolk videolarını bayılarak izlediğim ve beni çok güldüren İbrahim Selim gibi epey beğendiğim oyuncular var kadroda. Büyük bir heyecanla biletlerin satışa çıkmasını bekledim haliyle. Çıkar çıkmaz alabildim mi? Maalesef hayır. Çünkü biletler (bana göre) ateş pahasıydı! “Ne yapsam, nasıl yapsam da gitsem izlesem bu oyunu?” diye kara kara düşünürken, kısa bir süre önce oyunun Uniq Hall’daki gösterisine ait bir bilet hediye edildi ve nihayet oyunu izleme şansını elde ettim.

Arzu Tramvayı’nı bu kadar önemli kılan şey sadece oyuncu kadrosu değil elbette. Tennessee Williams’ın yazdığı en ünlü klasiklerden biri olan Arzu Tramvayı, yazara 1948 yılında drama dalında Pulitzer ödülü kazandırmış. Usta yönetmen Elia Kazan tarafından sahneye konan oyun, hikayelerde erkeklerin ön planda olduğu bir dönemde kadınların yaşantılarına odaklanmasıyla dikkat çekmiş. Bu yönüyle Broadway’de yankı uyandıran Arzu Tramvayı, daha sonra yine Elia Kazan tarafından beyazperdeye aktarılarak Holywood’a yolculuk yapmış. Viven Leigh, Marlon Brando gibi usta isimlerin yer aldığı film; 4 dalda Oscar, 2 dalda Altın Küre, BAFTA, Venedik Film Festivali Özel Jüri Ödülü gibi pek çok ödülün sahibi. Vivien Leigh ise En İyi Kadın Oyuncu dalında 5 farklı ödülle taçlandırılmış. Türkiye’de ilk olarak 1982 yılında Yıldız Kenter & Müşfik Kenter tarafından sahnelenen oyun, yıllar sonra yeniden izleyiciyle buluşacağı için yüksek rağbet kaçınılmaz oluyor tabii.

Benim gibi çok büyük beklentilerle gidecek olanlara tavsiyem: Beklentinizi düşürün. İlk perdesi tamı tamına bir buçuk saat sürüyor (ikinci perde de yaklaşık 1 saat) ve bu süre içinde tempo genel olarak yüksek olsa da, zaman zaman gereksiz ağırlaşarak oyundan kopmanıza sebep olabiliyor. Belki de o kopma hissinin sebebi, oyunun saat 21.00’de başlaması ve o saatten sonra üzerimize çöken rehavettir, bilemiyorum. Ama tamamen odaklanmış şekilde izlemesi zor bir oyun diyebilirim.

İlk kez 1947 yılında sahneye konan bir oyun, konu itibariyle nasıl hala geçerli olabilir, etkisini nasıl yitirmez? Yıllar içinde değiştik, dönüştük derken aslında bir arpa boyu yol bile gidememiş miyiz? Oyunu izlerken, bu sorular sık sık yankılandı beynimde. Zengin bir ailenin büyük kızı olan Blanche (Zerrin Tekindor), aileden kalan tüm mal varlıklarına el konunca kardeşi Stella’nın (Şebnem Bozoklu) yanına gitmeye karar veriyor. Yaşadığı travmalardan dolayı oldukça değişken bir ruh haline sahip olan Blanche, aynı zamanda fazlasıyla kibirli. Bu nedenle Stella’nın son derece kaba, sert, ilkel dürtülerini dizginlemekte başarısız olan eşi Stanley (Onur Saylak) ile yıldızları bir türlü barışmıyor. Yaşadıkları tek odalı eve sık sık arkadaşlarını getiren Stanley, evde tam bir testosteron hükümdarlığı kurmaya çalışıyor. Stella’nın eşine olan aşkı gözlerini kör etmiş, belli. Bu nedenle Stanley’in hem kendisine, hem de ablası Blanche’a uyguladığı fiziksel ve psikolojik şiddete direnmiyor, direnemiyor. Çünkü Stella’ya göre eşinin bu davranışları tamamen kendisine olan tutkulu aşkından kaynaklanıyor, üstelik sonrasında da çok pişman oluyor (!).


Alkış sesi eksilmesin kulaklarınızdan!

Travmatik bir geçmişe sahip olan ve yaşı ilerledikçe yalnızlık korkusu git gide benliğini ele geçirmeye başlayan bir kadının, sırf kendini kabul ettirebilmek için olduğundan daha farklı görünme çabasına tanık oluyoruz. Kendini kardeşine kabul ettirebilmek için anaçlaşmaya, kardeşinin eşine kabul ettirebilmek için daha da kibarlaşmaya çalışıyor. Kendisini sevebilecek ve birlikte huzurlu bir yuva kurabilecek partner adaylarına ise hem mağrur, hem de seksi bir imaj çizmeye çalışıyor. Bunların temelinde yatan tek şey, yalnız kalma korkusu. Medeniyetten nasibini almamış Stanley’nin son derece vahşi davranışları ve yakın arkadaşı Mitch’in (İbrahim Selim) önyargılı tutumu el ele verip bir güzel delirtiyor Blanche’ı. Etrafında olup bitenlere karşı gözlerini yumup kulaklarını tıkayan Stella ise, ablasının hazin vedasını öylece durup izliyor.

Hikaye bu yönüyle son derece tanıdık. Her gün televizyonda, internette haberlerine rastladığımız kadınların başına gelen, çoğu zaman bizim de maruz kaldığımız bir erkek dominansını anlatıyor. Aradan yıllar geçmiş olsa da aslında hiçbir şeyin değişmediğini, girdiğimiz her ortamda cinsiyetçi söylemlere ya da davranışlara maruz kalmaya devam ettiğimizi düşündürüyor. Bu tavrın boyutu değişkenlik gösterse de, zamanla büyük bir travmaya dönüşüp, bizleri delirtmeye yetiyor ne yazık ki. Durum böyle olunca “kadınları anlama kılavuzları” havalarda uçuşuyor, yerseniz.

İzlediğim her performansında beni büyüleyen, zarafetine ve yeteneğine hayran olduğum Zerrin Tekindor’a, bana bu kadar keyifli bir Blanche izlettiği için çok teşekkür ediyorum. Kadroda “Zerrin Tekindor” ismini gördüğüm her oyuna gitmek istememe sebep oluyor, eminim çoğu izleyici de böyle düşünüyordur.

Oynadığı dizileri baştan sona takip etmemiş olsam da, ara ara açıp izlerim. “Büyük bir potansiyeli var, ama henüz ortaya çıkmadı galiba.” diye düşünürüm her seferinde. İşte o potansiyel bu oyunla ortaya çıkmış. Stanley karakterine beni inandıran ve izlerken içimde muazzam bir nefret duygusu uyandıran  Onur Saylak, tebrikler! Sahnelerden eksik olma!

İlk izlediğim günden beri çok beğendiğim, yüksek enerjisine bayıldığım, şirin mi şirin bir kadın Şebnem Bozoklu. Sergilediği Stella performansına asla kötü diyemem. Ama çok çok iyi de diyemiyorum maalesef. Sahnede "Stella rolü yapan bir Şebnem Bozoklu" değil de, direkt Stella'yı görmek isterdim. Kendini daha iyi ifade edebileceği karakterlerle izlemek dileğiyle, sevgiyle...

Ve tüm ekip... Her şeyden önce takım ruhunuz, uyumunuz yeter. Böylesine önemli bir oyunu izlememize vesile olduğunuz için hepinize çok teşekkürler. Bilet fiyatlarının biraz daha makul seviyeye düşürülmesi tek ricam.

Sanatla kalın, sevgiyle kalın ^^

Oyun Künye Bilgileri:
Yazan: Tennessee Williams
Çeviren: Haluk Bilginer
Yönetmen: Hira Tekindor
Yönetmen Yardımcısı: Beste Güven
Yapımcı: BKM & ID İletişim
Uygulayıcı Yapımcı: Nisan Ceren Göknel
Dekor ve Kostüm Tasarımı: Şirin Dağtekin Yenen
Müzik: Tolga Çebi
Işık Tasarımı: Yakup Çartık
Sahne Tasarımı Asistanı: Merve Yörük
Afiş Fotoğrafı: Yiğit Eken 
Afiş Tasarımı: Emre Erdem

Oyuncular:
Zerrin Tekindor, Onur Saylak, Şebnem Bozoklu, İbrahim Selim, Erdem Kaynarca, Onur Gürçay, Asena Girişken, Melih Düzenli, Özer Keçeci, Beste Güven



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER