Siyah mı bulaştı beyaza, beyaz mı karıştı siyaha?

Siyah mı bulaştı beyaza, beyaz mı karıştı siyaha?
Siyah ve beyaz… Evrendeki mükemmel dengenin büyülü sembolü. Kötüyle iyi arasındaki sınırın belirlendiği, ne beyazın siyaha karıştığı ne de siyahın beyaza bulaştığı mükemmellik.

Dışarıdan bakıldığında görülen, yorumlanan budur. Ama görünenin aksine gizli kalan şeyi pek az kişi fark eder. Her iki tarafın içinde de minik birer zıtlık bulunur. Beyazdaki minik siyahlık derinlere gömülen kötülükleri, siyahtaki beyazlıksa içeri hapsedilen iyi yönleri temsil eder. Ve işte bize sunulan iki mükemmel örnek oldu bana bunu öğreten; beyazlar içinde ışıldayan Aslı ve karanlığa gömülmüş Ferhat. Beyazın siyaha mecburen esir düşmesiyle başlamıştı onların hikayesi.

Abisini koruma uğruna siyahlığa esir düşen minik beyaz kar tanesi. Siyahın dondurucu soğukluğunda hayatta kalmaya çabalayan çaresiz beyazlık. Başta görünen buydu. Kendisini esir alan siyahlıktan tüm beyazlığıyla nefret eden, etrafını saran karanlığa rağmen ışığını kaybetmemek için elinden gelen tüm gayreti sarf eden kar tanesiydi Aslı. Ama kaçınılmaz son elbet olacaktı; siyah beyaza bulaşacaktı. Çünkü ortadaki sınır yok edilmişti, denge bozulmuştu.

Aslı’nın öldürmeyeceğini bilmesine rağmen Ferhat’ı bıçaklamasıyla ilk darbe vuruldu. Minik de olsa bir siyahlık bulaşmıştı artık beyazlığa. Ve geri dönüşü asla olmayacaktı. Tabii bu hikâyenin beyaz tarafıydı. Siyah tarafıysa çok daha farklıydı. Ferhat’ın hamurunu yıllar önce kendi karanlık ruhuyla yoğuran Namık’ın atladığı çok önemli bir nokta vardı. Kendi karanlığıyla örtmeye çalıştığı beyazlık elbet gün yüzüne çıkacaktı. Ferhat içine işlenen karanlıktan elbet kurtulacaktı. Namık’ın yarattığı karanlığa bir gün bir beyaz elbet karışacaktı. Ve daha ilk bölümden Ferhat kendi elleriyle karıştırdı ruhuna beyazlığını. Günden güne içine işlemeye başlamıştı Aslı.

Hikâye ilerlemeye başladıkça işin rengi değişti. Siyahtan kurtulmaya çalışan beyazın tek derdi geleceği, hayalleri için kaçmak değildi. Ferhat’ın siyahlığına tutulmaktan kaçıyordu Aslı. Siyahsa bir anlık merhametle hayatını bağışladığı beyazın ışığına çekilmeye başladığını fark ettikçe daha da hapsediyordu kendini karanlığa. Işığa tutulduğunu fark ettikçe karanlığına yürüyordu Ferhat.

Ama bu kaçış çok uzun sürmedi. Birbirlerinden uzaklaşınca derinlerinde hissettikleri boşluk yadsınamayacak büyüklüğe gelmişti. Üşüyordu Aslı. Fark etmeden tutulduğu siyahlık yokken üşüyordu. Başta nefretle baktığı, kurtulmaya çalıştığı karanlık yokken üşüyordu. Ferhat, beyazın yokluğunda parfümündeki kokuya tutunuyordu. Ama Aslı’nın tutunabileceği hiçbir şey yoktu. Çünkü kendisinin de dediği gibi; canın istediği yerden kovulmuştu.  

Ve sonunda beklenen oldu. Gözlerin sessizce söylediklerini kalpleri duydu. Derinlerinde sakladıkları hisler özgürlüğe kavuştu. Kar tanesi erimeye başladı. Beyaz siyaha teslim oldu. Siyahla beyaz birbirine karıştı. Birbirlerini buldu. Ama akılda hala bir soru; Sardı mı grilik ikisinin de ruhunu?

Sahi ya; neydi bu aşkı başlatan? Siyah mıydı beyazlığa bulaşan, beyaz mıydı siyahlığa karışan?



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER