Söze başlaması zor bir yerdeyim. Ama bu sefer kervan
yolda düzülür diyerek başlayacağım, başka alternatifim yok.
*
Savaşçı
dizisi, kanaatimce türünün en iyisi olarak yayın hayatına başladı.
Prodüksiyonu, anlatım dili, oyuncuları, rejisiyle çok başarılıydı. (Kaldı ki
Berk Oktay ve Murat Serezli’yi çok sever, sahnede öylece ayakta dursalar,
gözleriyle bir şeyler oynuyorlar der, gözlerinin içine bakarım.) İlk bölümü
ağzımın suyu aka aka nasıl izlediğimi hatırlıyorum. Kaldı ki bu satırları da yazan benim.
(Savaşçı İLK BAKIŞ) Ancak özellikle yeni
sezonla bu heyecanım yerini hayal kırıklığına bıraktı ve bu yazıyı yazma
noktasına kadar geldi.
Markette istedikleri alınmayınca tepinerek ağlayan
çocuklar gibi en baştan bu yana Aslı ve Kağan arasındaki olmamışlık var
diyenlerdenim. Olmamışlık derken Berk Oktay ve Yıldız Çağrı Atiksoy arasındaki
bir uyumsuzluktan bahsetmiyorum. Aksine potansiyeli olan çok güzel bir çift.
Ancak vaad edilen Aslı ve yaratılan Aslı arasındaki fark çok hayal
kırıklığına uğrattı. Sanki Aslı doğuştan anti-militaristti de Kağan’ı görünce
her yer pembe bir toz bulutu oldu. Bunun dışında Aslı ve Kağan ne zaman
çatıştılar, ne zaman bu kadar aşık oldular, Aslı’nın duruşu hangi evreleri
aşarak değişti, ne ara domestik oldu hiç anlamadım.
Bakın şunu anlarım: Bu dizi bir asker hikayesi. Vatan
sevgisi elbette her şeyin önünde olacak. Ve yine bu kurgu dünya herhangi bir
meslek grubunun da itibarini zedelenmemeli. Kağan’ın “çalkantılarla dolu aşk
hayatı” yerine bir subaya yakışır bir profil çizilmesi de oldukça önemli. Ancak
bunu yapmanın da ekran önünde bir racon olmalı, değil mi? Raconu geçtim, az
tutarlı olsa, o da olur. Çünkü iki saatten fazla süren dizilerin kamera arkası
da izlemesinden çok daha zor. Kaldığını Savaşçı
gibi aksiyonu yüksek bir iş yapıyorsanız.
Tamam, Savaşçı
bir romantik komedi değil. Romantik aşk izlemek istiyorsan git başka bir şey
izle, der dediğinizi duyar gibiyim ama sıkıntının sadece Aslı ve Kağan
olmadığını da düşünüyorum.
İzlediğimiz ilk 10 bölümün sonlarına doğru Aslı’nın
hayatında nereden çıktığını hala anlamadığım Aslı’nın babası Akın ve Baran da vardı.
Eğer amaç “savaş”ın sadece dağlarda değil; şehirde de olduğunu anlatmaksa, ben
yine anlamadım. Baran da Akın Bey de aşırı uç diyalogları ile Savaşçı’ya damdan
düşer gibi girdi. Arkalarında kimler var, kimler yok en azından onu görseydik
de onlar öldüğünde “Oh be kurtulduk!” diye sevinebilseydik. Hikayelerine
inanabilseydik. Aslı’nın söylemleri ile ilgili bir konu daha var ki ondan
ilerleyen paragraflarda bahsetmek istiyorum.
Savaşçı
dizisiyle ilgili rahatsızlık duyduğum bir diğer unsur ise kötüleri. Tepegöz’den
Rojda’ya kadar giren her karakterin hikayesini beraber getirdi diye düşündüm.
Ancak bu da kocaman bir hayal kırıklığı oldu. Ben bir izleyici olarak, onları
hikayelerini parçalamak istedikçe onlar elimden kaçtı. Hikayelerine inanmak
için elimden geleni yaptım, ama üzgünüm. Doktor dışında kötülüğünü
izlettirebilen kimse olmadı, şu ana kadar. (Aslında Rojda’nın hikayesi de
temeli olan ve izlettirebilecek potansiyele sahip ama o da isimden kaybediyor.
Çünkü ülkenin doğusunda Rojda’dan başka kadın ismi yok.)
Serdar ve Yıldız’ın hikayeleri de benim için hala çok
havada. Hem birbirleriyle olamayan halleri hem de ikisinin de aşırı travmatik
olaylar yaşayıp hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına devam etmelerini hala
garipsemeye devam ediyorum. Yaşadıklarına inanmak istiyordum halbuki...
Bardağı taşıran damla ise dizideki aşırı cinsiyetçi
söylemler oldu.
Bayram, çok sevdiğim, Anadolu’nun güzelliğini yansıttığını
düşündüğüm bir karakter. Her şey ilk önce onun ağzından “kız gibi” ifadesini
duymam ile başladı. Ardından Aslı, evet o idealist akademisyen Aslı, “Sen kadın
olsan kırk yuva yıkarsın!” cümlesini kurdu. Bir an boş bulunduğumu ve
kulaklarımın beni yanılttığını ummak istedim. Selver Hanım’ın kızının kıyafetlerini
çekiştirmesi ise beni daha çok aşağı çekti. Bunun dışında bir de ırkçı olduğunu
düşündüğüm bir söylem var ki… “Çekik” olmak kötü bir şey mi de Kürşat’a çekik
dendiğinde sinirlendi.
*
Yani demem o ki… İyi bir şeyler ortaya çıkartmak çok
önemli. Ama bunu hangi dille, hangi tutarlılıkla yapıldığı da en az ortaya
çıkarılan şey kadar önemli, bence! Doğruya giden yol, dikenlerle dolu. Ve o
dikenlere ne kadar az dokunursak ortaya çıkan iş de o kadar temiz olmaz mı?
Ben Savaşçı
macerama bir süre ara veriyorum. Aynı zamanlı ya da çevrimiçi takip edeceğim
elbette ama bu sayfalarda her zaman aynı şeylerden bahsederek kimsenin de
zamanını çalmak istemiyorum. Bugüne kadar bu sayfalarda Savaşçı yorumlarını okuyan herkese gönülden teşekkürler, başka bir
dizi yorumunda görüşmek üzere. ^^