Doğruya giden yolun dikenlerle dolu olması!

Doğruya giden yolun dikenlerle dolu olması!
Söze başlaması zor bir yerdeyim. Ama bu sefer kervan yolda düzülür diyerek başlayacağım, başka alternatifim yok.

*

Savaşçı dizisi, kanaatimce türünün en iyisi olarak yayın hayatına başladı. Prodüksiyonu, anlatım dili, oyuncuları, rejisiyle çok başarılıydı. (Kaldı ki Berk Oktay ve Murat Serezli’yi çok sever, sahnede öylece ayakta dursalar, gözleriyle bir şeyler oynuyorlar der, gözlerinin içine bakarım.) İlk bölümü ağzımın suyu aka aka nasıl izlediğimi hatırlıyorum. Kaldı ki bu satırları da yazan benim. (Savaşçı İLK BAKIŞ) Ancak özellikle yeni sezonla bu heyecanım yerini hayal kırıklığına bıraktı ve bu yazıyı yazma noktasına kadar geldi.

Markette istedikleri alınmayınca tepinerek ağlayan çocuklar gibi en baştan bu yana Aslı ve Kağan arasındaki olmamışlık var diyenlerdenim. Olmamışlık derken Berk Oktay ve Yıldız Çağrı Atiksoy arasındaki bir uyumsuzluktan bahsetmiyorum. Aksine potansiyeli olan çok güzel bir çift. Ancak vaad edilen Aslı ve yaratılan Aslı arasındaki fark çok hayal kırıklığına uğrattı. Sanki Aslı doğuştan anti-militaristti de Kağan’ı görünce her yer pembe bir toz bulutu oldu. Bunun dışında Aslı ve Kağan ne zaman çatıştılar, ne zaman bu kadar aşık oldular, Aslı’nın duruşu hangi evreleri aşarak değişti, ne ara domestik oldu hiç anlamadım.

Bakın şunu anlarım: Bu dizi bir asker hikayesi. Vatan sevgisi elbette her şeyin önünde olacak. Ve yine bu kurgu dünya herhangi bir meslek grubunun da itibarini zedelenmemeli. Kağan’ın “çalkantılarla dolu aşk hayatı” yerine bir subaya yakışır bir profil çizilmesi de oldukça önemli. Ancak bunu yapmanın da ekran önünde bir racon olmalı, değil mi? Raconu geçtim, az tutarlı olsa, o da olur. Çünkü iki saatten fazla süren dizilerin kamera arkası da izlemesinden çok daha zor. Kaldığını Savaşçı gibi aksiyonu yüksek bir iş yapıyorsanız.

Tamam, Savaşçı bir romantik komedi değil. Romantik aşk izlemek istiyorsan git başka bir şey izle, der dediğinizi duyar gibiyim ama sıkıntının sadece Aslı ve Kağan olmadığını da düşünüyorum.

İzlediğimiz ilk 10 bölümün sonlarına doğru Aslı’nın hayatında nereden çıktığını hala anlamadığım Aslı’nın babası Akın ve Baran da vardı. Eğer amaç “savaş”ın sadece dağlarda değil; şehirde de olduğunu anlatmaksa, ben yine anlamadım. Baran da Akın Bey de aşırı uç diyalogları ile Savaşçı’ya damdan düşer gibi girdi. Arkalarında kimler var, kimler yok en azından onu görseydik de onlar öldüğünde “Oh be kurtulduk!” diye sevinebilseydik. Hikayelerine inanabilseydik. Aslı’nın söylemleri ile ilgili bir konu daha var ki ondan ilerleyen paragraflarda bahsetmek istiyorum.

Savaşçı dizisiyle ilgili rahatsızlık duyduğum bir diğer unsur ise kötüleri. Tepegöz’den Rojda’ya kadar giren her karakterin hikayesini beraber getirdi diye düşündüm. Ancak bu da kocaman bir hayal kırıklığı oldu. Ben bir izleyici olarak, onları hikayelerini parçalamak istedikçe onlar elimden kaçtı. Hikayelerine inanmak için elimden geleni yaptım, ama üzgünüm. Doktor dışında kötülüğünü izlettirebilen kimse olmadı, şu ana kadar. (Aslında Rojda’nın hikayesi de temeli olan ve izlettirebilecek potansiyele sahip ama o da isimden kaybediyor. Çünkü ülkenin doğusunda Rojda’dan başka kadın ismi yok.)

Serdar ve Yıldız’ın hikayeleri de benim için hala çok havada. Hem birbirleriyle olamayan halleri hem de ikisinin de aşırı travmatik olaylar yaşayıp hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına devam etmelerini hala garipsemeye devam ediyorum. Yaşadıklarına inanmak istiyordum halbuki...

Bardağı taşıran damla ise dizideki aşırı cinsiyetçi söylemler oldu. 

Bayram, çok sevdiğim, Anadolu’nun güzelliğini yansıttığını düşündüğüm bir karakter. Her şey ilk önce onun ağzından “kız gibi” ifadesini duymam ile başladı. Ardından Aslı, evet o idealist akademisyen Aslı, “Sen kadın olsan kırk yuva yıkarsın!” cümlesini kurdu. Bir an boş bulunduğumu ve kulaklarımın beni yanılttığını ummak istedim. Selver Hanım’ın kızının kıyafetlerini çekiştirmesi ise beni daha çok aşağı çekti. Bunun dışında bir de ırkçı olduğunu düşündüğüm bir söylem var ki… “Çekik” olmak kötü bir şey mi de Kürşat’a çekik dendiğinde sinirlendi.

*

Yani demem o ki… İyi bir şeyler ortaya çıkartmak çok önemli. Ama bunu hangi dille, hangi tutarlılıkla yapıldığı da en az ortaya çıkarılan şey kadar önemli, bence! Doğruya giden yol, dikenlerle dolu. Ve o dikenlere ne kadar az dokunursak ortaya çıkan iş de o kadar temiz olmaz mı?

Ben Savaşçı macerama bir süre ara veriyorum. Aynı zamanlı ya da çevrimiçi takip edeceğim elbette ama bu sayfalarda her zaman aynı şeylerden bahsederek kimsenin de zamanını çalmak istemiyorum. Bugüne kadar bu sayfalarda Savaşçı yorumlarını okuyan herkese gönülden teşekkürler, başka bir dizi yorumunda görüşmek üzere. ^^





BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER