Spider-Man Homecoming: Dönüş muhteşem olmadı

Spider-Man Homecoming: Dönüş muhteşem olmadı

Spider-Man Homecoming asla mümkün olamayacağını düşündüğümüz bir anlaşmanın meyvesi. Malumunuz, Spider-Man ve yan karakterlerinin film hakları Sony’de. Ancak The Amazing Spider-Man’in çuvallamasının ardından Marvel Studios düşene bir tekme de kendi atmak yerine elini uzattı ve böylece Spidey Marvel Sinema Evreni’ne dahil olmuş oldu.

Spider-Man en sevdiğim fiktif karakterdir. Vücudumdaki dövmeden telefonumun kabına kadar Spidey hayatımın pek çok noktasında benimle. Çocukluğumdan beri en çok onun çizgi romanlarını yalayıp yutmayı sevmişimdir. Okulda eziklenen, şans ya da parayla değil zekayla bir yere gelmeye çalışan Peter Parker ve benim gibi gerilimini çene ishali sonucu çıkan yerli yersiz esprileriyle bastırmaya çalışan Spider-Man her zaman diğer süper kahramanlara nazaran daha çok ilgimi çekmiştir. O yüzden Sam Raimi karakteri bıraktı bırakalı yüzüm hiç gülmemişti. (Evet, ben Spider-Man 3’ü genel kanının aksine o kadar da kötü bulmayanlardanım) Ta ki Captain America: Civil War’da ufaklığa yeniden kavuşana kadar. Tom Holland rolünde o kadar ışıl ışıl parlıyordu ki, gözüktüğü 10 dakika içerisinde kalbimi ve desteğimi sonuna kadar kazanmıştı. Zaten Tobey Maguire ve Andrew Garfield seçimlerini pek beğenmeyen biri olarak sonunda aradığım Peter’ı bulmuş gibiydim. Sonrasında kendi filmi Spider-Man Homecoming böyle çıkmasaydı iyiydi…

Baştan söyleyeyim, Homecoming yeterince iyi, epeyce komik ve yer yer eğlenceli bir film. Yani yazın serin serin sinema salonunda iki saat geçireyim, biraz da gülüp eğleneyim diyenlerdenseniz birazdan yazacaklarım sizi hiç endişelendirip vaz geçirmesin, gönül rahatlığıyla gidin izleyin. Kesinlikle Batman v Superman derecesinde bir fiyaskoyla karşı karşıya değiliz. Filmin Rotten Tomatoes skoru 92, daha çok güvendiğim Metacritic skoru ise 73. Bilirsiniz, bu sitelerde filmler eleştirinin olumlu, karışık ya da kötü eleştirilmesi üzerinden puanlanıyor. Homecoming’de tek kelimeyle kusursuz bir kadro, gençlik enerjisi ve çok başarılı bir New York tasfiri var. Dolayısıyla düpedüz kötü eleştiri yazmak pek mümkün değil. Ama erişilememiş potansiyel o kadar can acıtıyor ki, filmi beğendim demeye içim el vermiyor.

Şimdiki sözlerim filmin biraz daha derinine inmek isteyenlere. Filmin aksiyon sahneleri o kadar sıradan, o kadar niteliksiz ki. Yönetmen Jon Watts’ın Spider-Man’in eşsiz özellikleriyle çektiği tek ilginç sekans filmin en kısa aksiyon sekanslarından biri, tadı damağınızda kalıyor. Gerisi çöp, milyonlarca kere gördüğümüz için çöp. Hatırlıyorum, Sam Raimi’nin aksiyon sahnelerini sinemada izlerken kalbim yerinden çıkacakmış gibi olurdu, mest olurdum. Çocuk olduğumdan, daha fazlasını görmediğimden değil. Şimdi izlediğimde de aynı etkiyi veriyor zira. Spider-Man’in hareketlerini, kapasitesini ve onu nasıl çekeceğini Raimi’den daha iyi anlayan bir yönetmen bulunamayacak sanırım.

Filmin büyük bir kısmı lise komedisi olarak geçiyor. Çok sevdiğim bir janradır, iyi yapılmışı gerçekten tadından yenmez. Spider-Boy’un Spider-Man’e dönüştüğü bir lise komedisi kağıt üzerinde çok heyecan verici. Tom Holland’ın ergen garipliğini mükemmel yansıtacağı fragmanlardan belliyken, yan karakterleri oynayacak oyuncular da harika seçilmişken beklentim yüksekti tabii. Ama filmin genç algısı “cool, şahane, ow, wow” gibi 60 yaşında adamların yüzeysel bakış açısından öteye gidememiş ne yazık ki. Karakterler gerçek, ama gençlikleri değil. Lego oynuyorlar, lise dansına gidiyorlar, okul gezisine katılıyorlar… Ama konuşmalar, tepkiler… Bir süre sonra içiniz şişiyor, daha otantik bir portre beklemeye başlıyorsunuz.

Filmin benim için en iyi anları Marvel logo sekansı (benim yaşımdakilerin duygulanmaması mümkün değil) ve kapanış künye sekansı (muh-te-şem). En kötü anları ise Spider-Man’in Spider-Man olmaya çalıştığı her an. Sürprizleri bozmak istemiyorum elbette, ama bu filmde Spider-Man olmasaydı her şey yolunda giderdi, hiçbir aksiyon çıkmazdı, o kadar söyleyeyim. Peter Parker zehir gibi bir çocuk; küçük gri hücreleriyle her derdin üstesinden gelebilen, öğrenme aşamasındayken bile beceriksiz olmayan bir süper kahraman. Filmdeki Spider-Man ise Tony Stark’ın kendisine verdiği yüksek teknoloji kostümde o kadar boğuluyor ki, kostümün içinde Peter Parker’ın olmasının hiçbir önemi kalmıyor. Spider-Man’i fakir ve gerçek hayat problemleriyle boğuşurken seviyorum, çizgi romanlarda da araç vs. kullandığı zamanlar hep mutsuz olmuşumdur. Peter’ın kendi icatları üzerinden çıkarttığı bir kostümle çok daha mutlu olurdum açıkçası. Evet, filmin temalarından biri kostümü çıkarınca da aynı derecede kahraman olabilmek; ancak bu temanın karşılığını bir türlü alamıyorsunuz. Çünkü günün sonunda Spider-Man’i ancak o kostümle Spider-Man olarak görmenize izin veriyorlar. Bilmem kaç yüz ağ kombinasyonu, x-ray gözlükler, Yandex navigasyon, drone’lar… Neden? Peter Parker armut piş ağzıma düş bir kahraman değil ki…

Star Trek Into Darkness’tan beri böyle şuursuz pazarlama stratejisi görmemiştim. Filmi ne kadar etkiler, insanların öfkesini çeker mi bilmiyorum ama gereksiz hamleler, çocukları sıkacak sarkan sahneler, sıkıcı aksiyon mizansenleri filmi epey aşağı çekiyor. Spider-Man’in eve dönüşü bir kavuşma olacaktı, hasret giderecektik, yuvamız ısınacaktı. Beklendiği gibi olmadı. İyi, ama bu kadarı yetmez. Eminim ki Spidey’i bir sonraki görüşümüzde (Avengers: Infinity War) çok daha memnun kalacağım, o mükemmel kostümün görüntüsü karşısında eriyeceğim. Ama bu film için konuşuyorsak, ben yokum. Sizi, sinema tarihinin en iyi aksiyon sahnesiyle başbaşa bırakıp çekileyim en iyisi.

 

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER